Kürtler, Türkiye’de devletin hastasıdır ama doktoru değildir. Devlet, Kürtlerin ihtiyacını görür ama onlardan emir almaz.
Kürtler devletin kurucu bir cüzü değil, kurulu bir Türk devletin atomize Kürt vatandaşlarıdır. Devlet denen doktorluğun sadece hasta olarak muhataplarıdır. Yoksa devletin hastalıklarına doktorluk yapma salahiyeti onlara hâlen geri verilmiş değildir. Çünkü Kürtler devlet denen hastaya doktorluk yapmak için gerekli politik ergenlik çağına henüz varmadılar. Hastane kayıtları ve anadilde eğitim için öngörülen dozaj bunu söylüyor: Anadilde eğitim özel okullarda mümkün olacak ama devlet bu eğitimi vermeyecek.
Devletin, uzun süre ne azınlık ne de çoğunluk sayılmadığı için yok hükmünde olan Kürde şimdilik layık gördüğü en yüksek makam, içimizdeki yabancılara gösterilen “müsaade” lütfudur. Antalya’daki Almanlara okul veya kilise açma izni vermekteki demokratlığı takdir ettiğimiz gibi Kürtlere gösterilen anadil hoşgörüsüne de sevinmemiz bekleniyor. İyi sevinelim.
Kürtler yabancı azınlık statüsünü daha yeni kazanıyorlar. Kendi yerli gayrimüslim vatandaşlarını bile yabancı görmek zaten yanlış iken, devletin ortağı olması gereken Kürtleri yabancı saydığın azınlıklara gösterilen “tolerans”ın muhatabı kılmak, devletin hâlâ hasta olduğunu gösteriyor.
Maalesef hâlâ Kürt devletin tesirine açıktır ama devlet Kürdün tesirine kapalıdır. Evet, Kürt, birey olarak Kürt olabiliyor. Hatta sivil toplumda bu birey Kürtler biraraya gelip ufak tefek taleplerde bulunabilirler. Ama cemaat olarak Kürtler hâlâ Kürt olamıyor. Yani Kürdün Kürt olarak ferdiyeti tanınmışken, cemaat olarak Kürtlük tanınmış değildir. Hele hele Kürtlerin devletin kurucu unsuru olduğu iddiasının hiçbir somut ve müfredatsal karşılığı yoktur.
Kürtler bugün en fazla devletin bütün dikkat ve iyi niyeti ile ilgilendiği bir hasta konumundadır. Hâlbuki demokraside doktor en büyük hastadır. Yönetilen, yöneteni yönetendir. Ta ki kendi kendini yönetme tahakkuk edebilsin.
Kürtlerin bırakın kurucu unsur olmayı, demokratik teamüller gereğince eşit vatandaşlar olabilmesi için şimdiki devletin egemenliğine ortak olması gerekir. Egemenlik hâlâ millette değil Türklüktedir. Hâlihazırda Kürtlerin devletin egemenliğine ortak olduğunu söylemek mümkün olmadığı gibi, bunu istemek de ulus-devlet tapıcıları için hâlâ şirk gibi büyük bir günahtır. Türkçe dışında anadilde eğitim, evet, egemenlikte şirktir. Kürtler devlete şerik sayılmadıkça dilin ikileşmesi, kültürün çoğullaşması, devletin demokratikleşmesi tamamlanmayacaktır.
İnsanların mecbur olmadıkları bir dili onlara zorunlu, Allah’ın verdiği anadillerini ise onlara seçmeli hâle getirmenin neresi adalet? Düşünün, Türklere eğitim dili olarak Kürtçe zorunlu olacak ama Türkçe ise seçmeli olacak. Mümkün mü?
Peki, Türk için tasavvuru bile ayıp olacak bir egemenlik ihlali, neden Kürt için bir lütuf olarak algılanıyor? Çünkü Kürt Türkiye’de tebaadır. Kürtlüğün Türkiye’deki hukuki statüsü ise “zımmi”liktir. Yani Kürtler Türklerin zımmisidir. Müslüman olarak eşit olan bu vatandaşlar, Türk ve Kürt olarak eşit değiller. Müslüman olarak eşit ve reşit olan Kürt, Kürt olarak zımmi ve çocuktur. Zira Kürtlük, Türkiye’de Türklüğün zimmetindedir. Osmanlı’daki zımmilik (geriye gayrimüslim bırakmadığımız için) bugün ulus-devletin elinde seküler bir hâl almıştır. Kürt nebati, hayvani, beşeri ve hatta sosyal olarak Kürt olabilir, lakin Kürt politik olarak Kürt olamaz. Devlete Kürt olarak hükmedemez. Kürtler devletin sahipliğine ortak olmadıkça, zımmi seviyesinde ihsan-ı şahaneler ve müsaade edilmeler ile muhatap olmaya devam edecekler.
Not: Bugün ve yarın Nûbihar dergisinin organize ettiği “Din, Dil ve Kimlik” konulu sempozyum için Diyarbekir’de olacağım.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.