Bugün de, Kürt İnternet Sitesi AGENDA-KURD’un sorularına verdiğim cevaplara devam ediyorum:
– Kürt örgütlerinde lider kültü ne kadar belirleyici, bunun yansımaları?
Güçlü örgütlerden bahsedeceksek, bu örgütlerin belirgin bir lider kültüyle yola devam ettiklerini söyleyebiliriz. Mesut Barzani, Celal Talabani ve Abdullah Öcalan..
Aslına bakarsanız, Mesut Barzani, ve Celal Talabani’yi bir lider kültü içine yerleştirmek çok doğru olmayabilir, bu liderler Kürdistan’da mücadeleyle kanıtlanmış bir geçmişe sahipler. Kürtler bir zamanların peşmergeleri olan ve dağlarda yaşayan Mam Celal ve Kak Mesut’a saygı duydukları gibi, bugünün takım elbiseli, kravatlı Irak Cumhurbaşkanı Mam Celal ve Federal Kürdistan’ın lideri Kak Mesut’a da aynı oranda saygı duymaktadırlar. YNK üç-dört yıl önce Neşirvan Mustafa’nın önderliğinde bölündüğünde tek damla kan akmadı. Lider kültünün önde olduğu bir hareket bölündüğünde her şey bu kadar normal yaşanmaz. PKK’de ise lider kültü bilinen sebeplerden ötürü çok hâkim. Öcalan’ın siyasi kişiliğinin bu lider kültüne her zaman ihtiyaç duyan bir kişilik olduğunu söyleyebiliriz. Aslında PKK gibi bir örgütlenme –Leninist/ Stalinist– her zaman için lider kültüne ihtiyaç duyar. Kararlar bu liderden geçer. Sorgulanamaz ve eleştirilemez. Sistemin ayakta kalması için her türlü tasarrufu sonuna kadar kullanma yetkisi vardır. Mesela bizler birer KCK yurttaşı olarak kabul ediliyoruz. Ve yurttaş olarak yaşadığımız bütün ihtilaflarda son sözü söyleyecek olan Öcalan’dır. Öte yandan, PKK’de, iç muhalefet teşebbüsleri ve iç mücadelelerin tarihi bambaşka bir seyir izlemiştir. Çok acı veren süreçler sözkonusudur. Hem demokratikleşme hem de lider kültünün otoriterleşmesi, sivil toplumun ve aydın hareketinin yeteri kadar güçlü olmamasıyla yakından ilgilidir. Ne kadar sivil toplum ve aydın, o kadar normal lider.. (Geçen hafta, Kürdistan Parlamento’sunda temsil edilen GORAN- Değişim Partisi’nin isteği ve teklifi üzerine, Mesut Barzani’nin fotoğraflarının asker-polis kontrol noktalarına asılması yasaklandı ve Barzani’nin daha önce büyük panolara asılı olan fotoğrafları kaldırıldı. Her bakımdan önemli bir gelişme ve üstünde durup düşünmeye değer.)
– Mevcut Kürt siyasi örgütlerinin güç birliğine girmesinin önündeki engeller nelerdir, nasıl aşılabilir?
Kürtler’in içinde yaşadıkları devletlerin farklı siyasal süreçleri ve yönetim şekilleri var. Kürt partilerin bu siyasal süreçlerin dayatıcı koşullarını hesaba katarak siyaset yapmak zorunda kalmaları, önemli bir engel. İdeolojik ve sınıfsal tercihlerin ve nedenlerin doğurduğu sebepler ise başka bir engel. Geçen yüzyılın saf ulusal birlik ve dayanışma hayallerini bu yüzyılda gerçeğe dönüştürmek mümkün değil. Ulusal Birlik ve Ulusal Cepheler çağı kapandı artık. Ne Kürt toplumu yüzyıl öncesinin toplumu, ne KDP 1960’lı yılların KDP’si, ne de PKK eski PKK. Her şey çok değişti, çünkü dünya ve Ortadoğu değişti, Kürt toplumunun sosyolojisi, değişti. Bir ulusu meydana getiren insanların çıkarları ve talepleri arasında büyük farklılıklar var. Dünyada ve Türkiye’de, Ortadoğu’da siyaset yapma tarzı ulusal olmaktan geçmiyor. Demokratik ve çağa uygun mücadele araç ve yöntemlerini uygulamaktan geçiyor. Bu yeni dünyada ve yeni sosyolojide ütopik birtakım ulusal birlik hayallerine yer yok, gerek de yok. Kürtler’in karşısında bugün ortak hareket eden bir “ulusal düşman” da yok. PKK’yle mücadele eden Türkiye ile Güney Kürdistanı büyük bir şantiyeye çeviren, Hewler’i, Süleymaniye’yi mekânsal olarak bölen ve bir ülkeyi yeniden inşa eden Türkiye, aynı Türkiye.
Peki, Kürtleri toplu katliamlardan geçiren Suriye ve PKK’yle ittifak eden Suriye de aynı Suriye değil midir?
Ulusal birlik ve dayanışmadan, güç birliğinden amaçlanan şey, eğer büyük Kürdistan hayali ise, bu hayalin gerçek olabileceği bir siyasi süreç içinde olmadığımızı görmemiz gerekiyor.
Kaldı ki Kürt mücadelesi açısından, son yüzyılın tarihine bakıldığında, hiçbir Kürt partisinin büyük Kürdistan hayaline bağlı kalmadığına, bu hayalden epey özerk kalabilmiş bir mücadele tarihine sahip olduğu da bir sır değil.
Bütün bu faktörlere bir de, Kürt partilerin şimdi durulmuş olsa da beş on yıl öncesine kadar, kendi aralarında sürdürdükleri kanlı mücadeleleri de ekleyin. Geçmişte hiçbir şey olmamış gibi davranarak, birlik filan gerçekleşmez. Bugün Kürt siyasi partileri arasında olabilecek en önemli şey, kimsenin, kimsenin içişlerine karışmamasıdır, yani barışçıl ve farklı olabilecek çıkarlara saygı göstermektir. KDP geleneksel olarak bu ilkeye az çok uyan bir partidir.
Ama ya PKK?
Suriye, İran ve Irak’ta da güçlenmek için, ve buradaki Kürtler’in içişlerine müdahale etmek için PKK’nin büyük bir isteği var. İmralı’da Öcalan’ın kendisini sorgulayan generallere Güney Kürdistan’ı durdurmayı, Güney Kürdistan’dan kopup gelecek ve “Türkiye kıyılarını dövecek Kürt Milliyetçi dalgasını” beraber önlemeyi teklif ettiğini unutarak (merak edenler, Cengiz Kapmaz’ın kaleme aldığı Öcalan’ın İmralı Günleri adlı kitaba bakabilirler) neyin ulusal birliği kurulacak?
Böyle bir ulusal birlik Kürtler’den uzak olsun bence daha iyi.
Kemalistlerin 1921 Anayasası’nda vaat edilen ve hiçbir zaman hayata geçmemiş Kürdistan’a otonomi vaadi, ne kadar taktik idiyse, bugünlerde PKK adına tedavüle sokulan ulusal birlik fikri de o kadar taktiktir.
Kürt aydınlarının ve Kürt sivil toplumunun PKK’yi “ulusal politikalar” ve Ortadoğu’nun gelecekteki en az çeyrek yüzyılı itibariyle, Kürtler’in “ulusal çıkarları” bakımından yeniden incelemeleri ve bu hareketin geçmişini gözden geçirmeleri gerekir. Geçmişte hiçbir şey olmamış gibi davranmak ise, siyasetin en kötüsüdür; çünkü samimiyetsizlik ve güvensizlik üretmekten başka bir şeye yaramaz. (Son iki soru ve cevaplar pazartesiye..)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.