Gezi olaylarının patlak verdiği ilk günlerde Kürt siyasal hareketi göstericilere karşı sergilediği mesafeli tutum ile epey tepki toplamıştı. Özellikle BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın “Ulusalcılarla yan yana durmayız” sözleri dertleri gerçekten demokrasi olan geniş kitleler arasında büyük hayal kırıklığı yaratmıştı.
Bu durum uzun sürmedi. Gezi’nin gerçek ruhunu kavramakta gecikmeyen BDP söylemlerini hızla değiştirdi. BDP’li vekiller polisin ölçüsüz şiddetini sert bir dille eleştirdi. Göstericilerin demokratik hak taleplerini sahiplendi. Başta varlıklarını sembolik düzeyde tutan Kürtler Gezi Parkı’nda bayraklarıyla en ön saflarda yer almaya başladı. Ama kontrollü şekilde. Direnişçilere İmralı’dan Demirtaş aracılığıyla “selam” gönderen Abdullah Öcalan “Kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de kendini kullandırmamalıdır” diyerek iktidara da ayrı bir “selam” göndermiş oldu.
Ne var ki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın meydanlardaki artan dozlardaki milliyetçi söylemi Kürtleri bu denge politikasına yeni bir ayar vermeye itti. PKK’nin önde gelen isimlerinden Murat Karayılan Fırat Haber Ajansı’na hükümeti hedef alan zehir zemberek açıklamalarda bulundu. İmralı süreci start aldığından bu yana Kürtlerin üstlerine düşeni yaptıklarını, buna karşın iktidarın herhangi bir adım atmadığından yakınan Karayılan “Doğrusu biz iki-üç haftadır kendi içimizde ciddi biçimde tartışıyoruz” dedi. Kandil üzerinde sürekli keşifler yapıldığını söyleyen Karayılan iktidarı “savaşa hazırlanmakla” suçladı, PKK’nin meşru müdafaa hakkı olduğunu hatırlatarak bu durumda nisandan beri süren ateşkesin bozulabileceğini ima etti.
Karayılan’ın bu sözleri Ankara’da alarm zillerini çaldırmış olmalı ki evvelsi gün Milliyet’e açıklamalarda bulunan Demirtaş, Gezi eylemlerinin barış sürecini olumsuz etkilediğini teyit ederken “Barış süreci gitti geldi” dedi ancak hükümetle yaşanan “sıkıntıların yüzde 90 çözüldüğünü” de sözlerine ekledi. Demirtaş’ın aktardığına göre hükümet önümüzdeki günlerde KCK davalarındaki tıkanıklıkları gidermek üzere Terörle Mücadele Yasası’nda birtakım değişiklikler açıklayacak. Öcalan’ın hücresinin genişletilmesi sözkonusu olabilecek, durumları ağır olan hasta tutuklular tahliye edilecek. Hükümetten her hangi bir yalanlama gelmemiş olması Demirtaş’ın iddialarını güçlendiriyor.
Tüm bu gelişmeler ışığında Kürt siyasal hareketinin Gezi sürecindeki performansını değerlendirdiğimizde net bir kazançtan söz edebiliriz.
Kürtler iktidar ile protestocular arasındaki dengeyi sürekli ayarlayarak durumu kendi lehlerine çevirmeyi gayet güzel başardılar. Güçlerini yeniden ispatladılar, kıymete bindiler. Zira her iki taraf da Kürtleri kendi saflarına çekmek istedi. Kürtlerin öncelliği ise barış sürecini korumak oldu. Politikalarını bu yönde tayin ettiler. Reformları mahalli seçimler sonrasına bırakmaya meyil eden iktidara aba altından sopa göstererek harekete geçirmeyi başardılar. Kan akmadan, cenaze gelmeden geçen her gün Türkiye’de barış ve demokrasiyi sağlamlaştırıyor. Kürtlerin hakkını teslim etmek gerekir. Sürecin başından beri büyük soğukkanlılıkla davranıyorlar. Harıl harıl çalışıyorlar. Peş peşe konferanslar düzenleyerek, tabanlarını ikna ederek, gazetecilerle, sivil toplumla sürekli diyalogda kalarak, siyasi kanalları her geçen gün daha da genişletiyorlar. Bu çabalarını yurtdışında eş zamanlı sürdürerek diplomatik alanda da meşruiyetlerini artırıyorlar.
Kürtlerin 90’lı gençleri
Ancak Gezi olaylarından Kürtlerin de çıkartacakları dersler var. Tepeden inme politikalar, dayatmalar bir yere kadar. Bir an geliyor toplum ve özellikle yeni nesil gençler “yeter” diyebiliyorlar artık. İmralı sürecinin Öcalan ve devletin arasında henüz detayları kamuoyuyla paylaşılmamış bir mutabakata dayandığı her geçen gün daha net biçimde anlaşılıyor. Hepimiz 90’lı yıllarda doğan Gezi gençliğine odaklanmışken aynı yıllarda her nevi işkenceye maruz kalıp köyleri yakıldıktan sonra varoşlara sığınan binlerce Kürt ailenin çocuklarına da aynı ilgiyi duysak iyi olur. Bu genç kuşağın beklentileri ve talepleri anne babalarına nazaran çok daha yüksek. TRT Şeş onlar için pek bir şey ifade etmiyor, çünkü tarih onlar için Kuzey Irak’taki Kürtlerin adım adım bağımsızlığa doğru yürüdüğü noktada başlıyor. “Eskiden sokakta dahi Kürtçe konuşamazdık” güzellemeleri onları kesmiyor. İktidar hızla reformları hayata geçirmezse bu kez Diyarbakır Sümer Park vakasıyla karşı karşıya kalabiliriz. Cizre’de geçtiğimiz gün PKK tarafından kurulduğu iddia edilen ve “diploma töreni” düzenleyen YDG-H adlı “asayiş birimi”ne bu pencereden bakmakta yarar olur. Güvenilir Kürt kaynakları oluşumun PKK yönetiminin dışında geliştiğini ve tümüyle “radikal gençler” tarafından kurulduğunu söylüyorlar. Aktarması bizden.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.