Dün, HDP ve hükümet arasındaki ortak açıklamadan sonra telefonlarım susmadı. Eş dost, benim HDP’yi yakından izlediğimi bilen tanıdıklar, hep aynı kaygıya kapılmıştı: HDP, çözüm sürecinin yüzü suyu hürmetine Ak Parti’yle anlaştı mı?
Gerçek şu ki; son dönemde Kürt hareketinin geleneksel tabanı dışında geniş bir sol-muhalif-laik kesim HDP’ye sempati duymakta. Ve bu insanları HDP’ye çeken, bir gün uyanıp Kürt meselesini çözmek için apansız bir paniğe kapılmış olmaları değil, Selahattin Demirtaş ve HDP’nin Tayyip Erdoğan’a karşı yürüttüğü keskin muhalefeti beğeniyor olmaları. Daha da önemlisi, HDP’nin barajı geçmesini başkanlık sistemini durduracak anahtar olarak görmeleri...
”CHP’yi denedik, bas-geç yaptık, olmadı. Bir de HDP’yi deneyelim” hissi.
Sahi, İmralı’nın PKK’ya silah bırakma çağrısı ve dün Yalçın Akdoğan’la verilen fotoğraf karesi, HDP’nin artık Tayyip Erdoğan’ın başkanlığına onay verdiği, hükümetle anlaştığı anlamına mı geliyor?
Dün bu soruyu doğrudan HDP’li muhataplarına sordum. Önemli isimlerle uzun görüşmeler yaptım. Aldığım cevaplar samimi ve ikna ediciydi. Bakın aktarayım:
Öncelikle HDP İmralı heyeti, dünkü açıklamayı yapma noktasına kolay gelmemiş. İki hafta boyunca gelgitli çetin pazarlıklar olmuş. Olmuş da ne olmuş? Birçok şey:
1. Güvenlik paketiyle ilgili kritik düzeltmeler yapılacağı sözü alınmış. Paket geri çekildi. Hükümet ciddi revizyon teminatı vermiş;
2. Devletin ruhunu temsil eden en önemli isimlerden Yalçın Akdoğan, Abdullah Öcalan’ın mesajının kamuoyuna açıklanmasını kabul etmiş;
3. Önümüzdeki haftadan itibaren izleme heyeti, akademisyenler ve gazetecilerin İmralı’ya gitmesi kararlaştırılmış;
4. Ve en önemlisi, ”Türkiye’de demokrasinin önünü açacak” denilen 10 maddede müzakereler başlamış.
Görüştüğüm HDP’liler, bu maddelerin sadece Kürt meselesiyle ilgili değil, ”devletin dönüşümünü garantileyen” maddeler olduğunu söylüyor.
”İyi de, ya bu maddeler diğer demokratikleşme paketleri gibi lafta kalırsa?” diye soruyorum.
HDP’de çok kritik bir isim, ”Bir halk ve bir örgütlü yapı, bütün kurumlarıyla devletin bakanı, grup başkanvekili ve kamu güvenliği müsteşarıyla çıkıp bir manifesto okumuş.... Oradaki maddeler önemli değil mi? Kimsenin yapamadığını yaptık. Bizim yaptığımız muhalefeti kim yaptı? Ama gücümüz bu kadar. Daha çok destek verin, bize oy verin, daha fazlasını yapalım...”
Aynı yetkili, HDP açıklamasına yönelik eleştirilere sitem ediyor: ”Peki ne istiyor insanlar bizden? Bu yapılanın anti-tezi, savaşmaktır. Onu mu istiyorlar? Yıllardır bu işin müzakereyle çözülmesini isteyen, silahsız çözümü savunanlar, şimdi niye karşı çıkıyor? ‘Sattınız’ söylemi, bizim adımıza savaşın demek.”
İşin kilidi, o 10 maddede... HDP’liler, Öcalan’ın devlete sunduğu ”yol haritasının” içinde ”Kürt” lafının dahi geçmediğini, iktidarın istemeye istemeye okunmasını kabul ettiği 10 maddenin tümünün Türkiye’nin demokratikleşmesine ilişkin temel konular olduğunu hatırlattı: ”Burada mutabakat sağlanan ilkeler, müzakere başlıklarıdır. Onlar arasında salt Kürdü merkeze koyan ne var?”
Bu maddeler gerçekten de Türkiye’de demokrasinin kalitesini artıracak maddeler. Hepimizi ilgilendiren konular. Sahiden gerçekleşse, Türkiye’de ne otoriterleşme, ne tek-adamlık tartışmasının kalacağı maddeler. Bu yüzden silahsızlanma çağrısı yapıldı diye Kürt cephesine ”Bizi sattınız” diye yüklenmek, yanlış.
Biz her durumda Kürt meselesinin silahsız çözümünü savunmak, bu yoldaki adımlara destek olmak durumundayız. Kürtlere, ”Siz gidin evinizi ateşe verin de Tayyip Erdoğan’ın hayatı zorlaşsın” deme hakkımız yok.
Aynı şekilde İmralı-HDP cephesinin de Türkiye’deki gidişattan endişe duyan aydınların hassasiyetlerini, korkularını, alerjilerini anlamaları lazım. Muhaliflerin iktidara yönelik kuşkuları bir günde oluşmadı. Damla damla nasıl biriktiğini herkes biliyor. Korkuların yersiz olmadığını da biliyoruz.
Haliyle zaman, empati zamanı. Muhalifler, Kürt hareketinin içinde bulunduğu zor denklemi, Kürt hareketi ise bu aydınların kaygılarını küçümsememeli. Nihayetinde kimlerin demokrasi cephesinde, kimlerin karşısında olduğu ortada. Biz demokrasi cephesindekiler birbirimize mahkumuz. Yeter ki birbirimizi küçümsemeyelim, kırmayalım, daha çok konuşalım.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.