GEÇTİĞİMİZ günlerde Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, dış politikada son gelişmeleri değerlendirmek üzere bir grup gazeteciyle bir araya geldi. Doğal olarak en çok merak edilen konu Suriye'ydi. Suriye'de şiddetin patlak verdiği mart ayından itibaren Türkiye ilk etapta Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad'a acil reformlar yapmak ve halka yönelik saldırıların bir an evvel durması için yoğun baskı yaptı.
Davutoğlu defalarca Şam'a gitti ve Esad'la saatlerce görüşüp yeni bir anayasa için referandum tarihi içeren detaylı bir yol haritası sundu. Ancak ağustostan itibaren özellikle de Hama'da gerçekleşen en son katliamdan sonra Türkiye, Esad rejiminin fişini çekmeye karar verdi.
Bilgilerin birçoğu "off the record" olduğu için paylaşamıyorum, ancak Davutoğlu'nun aktardığı bir enstantane anında zihnime kazıldı. Esad'ı akıl yoluna yönlendirmeye çalışan Davutoğlu, diktatörün şu argümanıyla karşılaşmış: "İlk önce gösterileri kontrol altına almalıyım ki reformları yapabileyim. Biraz zamana ihtiyacım var." Bu sözler karşısında Davutoğlu ise Esad'a zamanın çoktan tükendiğini artık "şok terapi"ye ihtiyaç olduğunu vurgulamış. Öyle ki ivedilikle seçimler için tarih koyması gerektiği, aksi takdirde geriye dönüşü olmayan bir yola sürükleneceği uyarısında bulunmuş. Mevcut tablo Davutoğlu'nun ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.
Peki Kürt sorununda bizim hükümet de benzer tutum içerisinde değil mi? "Askeri tedbirlerle PKK'yı terbiye ederim, KCK'nın belini kırarım, ardından reformlar yaparım" derken Esad'ın mantığını yürütmüyor mu? Türkiye'deki durum elbette Suriye'den farklı. Türkiye de iyi kötü demokrasi var, PKK da silahlı bir örgüt, 27 yıldır savaşıyor. Ama aciliyeti açısından durum Suriye'dekinden o kadar da farklı görünmüyor. Her iki ülkede de neredeyse her gün kan akıyor. Dahası sorunlarda bir geçişkenlik söz konusu.
Bunu en güzel ifade eden yazılardan birini dış politika editörümüz Özcan Tikit, 13 Ekim günü kaleme aldı. Tikit, PKK çizgisine yakın olduğu ifade edilen Suriyeli Kürt lider Mişel Temo'nun katledildiği suikastın ardından muhalefete mesafeli duran Suriyeli Kürtlerin artık muhalefet saflarında yer alabileceğine işaret etti. Tikit'e göre Baas rejimi Kürtlere de topyekûn saldırırsa Batı, bu durum karşısında müdahale etmek zorunda kalabilir.
Suriyeli Kürtler için Kuzey Irak benzeri uçuşa yasak bölge yaratır. Akabinde Suriyeli Kürtler de özerkliğe doğru yürür, belki de Kuzey Irak'la birleşirler. Çünkü PKK ile olduğu kadar Iraklı Kürt gruplarıyla da geleneksel bağları var. Bu durumun da Güneydoğu ya mutlak etkileri olacaktır. Demem o ki Kürt sorunu Türkiye' nin sınırlarını çoktan aştı. Derhal "şok reformlar"a başvurulmazsa yine Davutoğlu'nun tabiriyle geriye dönüşü olmayan bir yola doğru savrulur gideriz.
Bu defalarca dillendirilen tedbirlerin başında, 1- Yüzde 10 seçim barajının düşürülmesi, 2. Terörle Mücadele Kanunu'nun iyileştirilmesi, 3- Gerekli altyapı oluşturulduktan sonra Kürtçe eğitimin, talep ve fizibıl olduğu yerlerde Türkçe eğitime paralel olarak verilmesi, 4. Anayasa'da kimlik tanımının etnisiteden arındırılarak yeniden formüle edilmesi, 5-Abdullah Öcalan'ın tutukluluk şartlarının gözden geçirilmesini ve 6- Ademi merkeziyetçiliğin esnetilmesini sayabiliriz.
Bu adımlar atıldığı takdirde Kürt sorununun çözümünde çok önemli mesafe kat edeceğimiz gibi bölge Kürtleri için bir çekim merkezi haline gelebiliriz. Ne var ki Kürt meselesini nasıl hallettiğimiz Suriye ve İran için örnek olabilecekken komşumuz Irak, kendi Kürtlerine anayasal güvenceler sağlayarak bizim önümüze geçmiş durumda.
***
Cemaat - PKK gerginliği sürüyor
GEÇTİĞİMİZ pazartesi günü PKK'ya yakın bir grup genç molotoflarla Şırnak merkezde cemaate yakın Lale Kız Öğrenci Yurdu' na saldırmaya hazırlanırken polisler tarafından engellendi. Konu, şu ana kadar basına intikal etmedi. Görüştüğümüz güvenlik yetkilileri PKK' nın cemaati ve cemaate yakın çevreleri hedef almaya devam ettiklerini söylüyorlar. Bu konuyu daha ayrıntılı şekilde irdeleyeceğiz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.