Gücünü toplumun yüzde 50'sinin değişim iradesinden alan Başbakan, bir tarihi dönüşüme daha imza atma imkânına sahip.
Abdullah Öcalan’la avukat görüşmeleri beş haftadır kesilmiş durumda. Hava muhalefeti gerekçesiyle açıklanan engellemenin arkasındaki asıl nedenin “PKK’nın saldırılarına tepki” olduğunu görebiliyoruz.
Hükümet çok yakın zamana kadar diyalog ve müzakere hattındayken, Silvan’la birlikte tamamen farklı bir rüzgâr esmeye başladı. Öcalan’ın, “Temel konularda anlaştık” dediği gün, PKK pususunda 13 asker yaşamını yitirdi. Öcalan daha sonra da “Hükümetle Kandil beni taşeron olarak kullanıyor” diyerek tepkisini dile getirdi.
Görünen o ki, hükümet Kandil’i bombalayarak, belki de sınır ötesi bir kara harekatı yaparak PKK’yı “etkisiz” hale getirebileceğini düşünüyor. “Sivillerin denetiminde bir harekât”ın daha etkili olacağını ifade eden bir kesimin de bu operasyona destek verdiğini görüyoruz.
Kandil’deki PKK yönetiminin bir ölçüde tasfiye edilmesi çözüm açısından gerçek bir hamle olur mu? Mesela, Kandil, köşeye sıkışma psikolojisiyle şehirleri hedef alan katliamlara yönelmeyi denemez mi? Böyle bir tablo çatışmanın toplumsallaşması riskini ortaya çıkarmaz mı? Yaşanan sürecin “PKK ile mücadele” çerçevesinin dışına çıkarak bir “Kürt-Türk çatışması”na dönüşmesi tehlikesi oluşmaz mı?
Bütün bunlar, hükümetin öngörülerinin tamamen ötesinde bir boyuta ulaşan sosyolojik kopuşlara zemin hazırlayabilir.
İyi senaryo
Bu tarz kötü senaryoların önünü kesmemiz ve aklın, sağduyunun sesini öne çıkarmamız mümkün. AK Parti, 12 Haziran seçimlerinde çok partili tarihimizin en büyük başarılarından birisini kazandı. Ulaşılan % 50 oy oranı, içe kapanmacılığa, militarizme ve statükoculuğa karşı daha geniş bir vizyonu ve daha yüksek standartları olan bir Türkiye’ye duyulan özlemin ve değişim cesaretinin ifadesiydi. Gerçekten de, dünyadaki ve bölgedeki tüm çalkantılara rağmen Türkiye güçlenmeyi sürdürüyor. Despotik Arap yönetimlerinin birer birer yıkılması, Türkiye modeline duyulan ilgiyi arttırıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bölgedeki etkisini sürdürüyor.
Pozitif güç
Başbakan’ın, arkasındaki güçlü halk desteğinin her şeyden önce barışa, huzura, daha iyi bir yaşam kurabilmek yönündeki çabalara ve farklı kültürlerin birlikte yaşayabilmesine verilmiş bir destek anlamına geldiğinin bilincinde olduğuna inanıyorum. Başbakan, çözüm sürecinde her iki kamuoyunun da “şahin”leri ve “elit”leri tarafından zaman zaman yükseltilebilecek olan (ve yansıtıldığı kadar güçlü bir kitlesel tabanı olmayan) “milliyetçi mahalle baskısı”na, “içe kapanmacı eğilim”lere ve “kompleksli tepki”lere direnebilecek ve gereken cesur adımları atabilecek enerjiye ve potansiyele sahip. Tabii CHP’nin de Başbakan’ın bu noktadan sonra atacağı bütün adımlara olumlu yönde katkı sağlayacağını öngörebiliriz.
“PKK’nın dağdan indirilmesi”, “Af”,”Öcalan’ın durumu” gibi konu başlıkları da, doğal olarak, önümüzdeki süreçte de tartışılmaya devam edecek. Kandil, bir ihtimal kendisinin yönetiminde olmadığı bir çözüme direnebilir. Bu noktada Öcalan’ın ve BDP’nin varlığı öne çıkıyor.
Tabii, Kürt halkının belirleyici ağırlığının, çözümün Türkiye içinde olması ve silahların susması yönündeki iradesinin devam ediyor olması, elimizdeki en önemli imkânlardan biri. Bu iradeyi simgeleyen en önemli “parlamenter/yasal makam”ın ise hâlâ BDP olduğunu görüyoruz.
Gücünü toplumun yüzde 50’sinin değişim iradesinden alan Başbakan, bir tarihi dönüşüme daha imza atma imkânına sahip. Terörle Mücadele Yasası, “anadilde eğitim” konusunun bir netlik kazanması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi vb. birçok noktada yıllardır arzulanan adımlar artık birer birer gerçeklik kazanabilir.
Türkiye’nin batısı da doğusu da artık daha fazla savaş ve çatışma istemiyor. Diyalog ve çözüm adımı bir başlarsa, devamı gelir...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.