Kürt Sorunu, Türkçedeki hâliyle, çözümlenip kurtulunması gereken bir baş ağrısı, negatif çağrışımlarla dolu bir külfet. Pirs ise Kürtçe soru, sual; greka ise, “gredan”dan geliyor –yani bağlamak, düğümlemek, iliklemek gibi anlamlardan kökenini alıyor.
Türkçe penceresinden bakarsak, birçok sorununuz olabilir, çözüp geçersiniz; veya çözülmeyince de ağrıyan bir diş gibi sıkıntı yaratır. Kürtçe penceresinden bakarsanız, “düğümlendiğiniz bir soru” ile yaşamak, yaşamaya devam etmek, varoluşsal bir anlam taşır.
Bir sınav var önümüzde; hepimizin önünde. Gene çalışmadığımız yerden çıktı soru ve aslında kimse de tam olarak ne yapacağını bilemiyor.
Eski dönem notları, dersleri çok fazla işe yaramıyor; soru değişmiş çünkü.
1990’lardan beri konuların içinde olanlarla konuşunca, hepsinin kanaati, “PKK, seçimlere kadar tek taraflı ateşkes ilan eder, çatışmalar durur” şeklindeydi; bunun olacağına ya kesin inanıyorlardı, ya da böyle olacağını ciddi biçimde umuyorlardı.
Gençlerle konuşulduğunda, “PKK asla ateşkes yapmaz” kanaati hâkimdi. Örgütün, en güçlü zamanını yaşadığı ve istediğini almadan geri adım atmayacağı söyleniyordu. Bu öngörünün de, kaygıyla söylendiğini vurgulamak gerek.
PKK, Kürt Sorusu’nun sadece bir bölümü aslında; ancak, silahlı bir örgütün varlığı, ister istemez konunun tam odağında PKK gerçeğinin yer almasına neden oluyor.
Suriye Savaşı, PKK tarafında güçlenmeyi de beraberinde getirdi. Öte yandan, Türkiye’de de, 2000’lerin kâh savaş kâh ateşkes, kâh tutuklamalar ve baskılar zinciri kâh göreceli rahatlama ile geçirince, ardından da “projesiz barış süreci” gelince, sivil Kürt alanının tümü neredeyse PKK etkisine girdi. PKK, ister istemez, silahlı bir örgüt olarak, barış sürecini de bir tür savaş gibi yaşıyor.
Bu açıdan, Türkiye siyaset sahnesinin tümünün bir zafiyeti de sözkonusu; hiçbir partinin dört dörtlük, adım adım ve “depreme dayanıklı” bir Kürt Sorusu “cevabı” yok.
Yeni Kürt Sorusu’nda, kimliğinin bilincinde ve bu kimliğini ön plana çıkararak yaşamak isteyen, Kürtlüğünü belirleyici olarak gören, bundan gurur duyan nesillerin varlığı sözkonusu. Kürt kimliği, küreselleşmenin, sınırların aşınmasının etkisini son yıllarda olumlu yönde hissediyor; dünyanın dört bir yanına yerleşen Kürtler, düşüncelerini, sorunlarını daha fazla, daha kapsamlı, daha etkili dile getiriyor.
Türk kimliği ise, son yıllarda, klasik milliyetçilik ve devletçilik çizgilerinin sarsılması ve bir yandan da, ülke genelindeki keskinleştikçe keskinleşen siyasi kutuplaşma öte yanda; ikili kıskaç içinde. “Eski milliyetçilik” söylemlerinin krizinin en büyük göstergesi, bu tarz milliyetçiliğin en sert savunucusu MHP’nin savruluverdiği reaksiyoner ve agresif çizgi. Hiçbir fikir üretmeden sadece tepki veren ve yaklaşana heyheylenen bu radyoaktif MHP tutumu, Türk milliyetçiliğinin kendini sadece Kürt varlığına karşı tanımlayabildiği bir kör noktaya saplanmış vaziyette. Kürt varlığı diyorum; Kürt milliyetçiliği bile değil…
MHP, yeni bir kimlik yaratamıyor, eskisine de sahip çıkamıyor; ama Türk kimliği konusunda da, ben her ne kadar “milliyetçi çizgiden” uzak olsam, “vatanseverlik- milliyetçilik ayrımına” inanmasam da, şunu düşünüyorum: bir siyasi çizginin çıkıp da, “kimlik bunalımından çıkmış, pozitif Türk kimliğini” yaratabilmesi, ortaya atabilmesi gerekiyor. Yoksa reaktif ve tepkisel Türk milliyetçiliği, gittikçe daha dikenli, daha öfkeli bir toplumsal tabanla etkileşimle büyüyecek.
Güvenlik bürokrasisi de, güvenlik güçlerinin PKK konusunda artan bir tehdit algısına sahip. Bu gerçeğin, tüm siyasi tablolar ötesi değişmeyecek olduğunu görmek zorundayız.
20 Temmuz’dan bu yana, tansiyon çok hızlı yükseldi ancak, PKK henüz, Türkiye sınırından içeri asıl vurucu güçlerini sokmadı. Ancak, bu ihtimalin bile, Türkiye’nin güvenlik bürokrasisinde tepki yarattığı ortada. Ve dahası, son bir ayda, PKK önce, “sivil dinamikleri”, sokaktaki genç sempatizanlarını harekete geçirdi. Güvenlik güçleri de, bölgedeki sivil herkese tepkiyle yanıt verdi.
Yeni Kürt kimliğinin kendini ortaya koyuşundaki kesin, net duruştan bahsetmiştim. Gerek Türk milliyetçiliği gerekse de güvenlik bürokrasisi, bu kimliği “sorun görmeye” yönelme tuzağına düşüyor.
Kördüğüme böyle dönüşüyoruz hep beraber.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.