Güneydoğu’da çözüm sürecinin başlatılması aslında basit nedenlere dayanıyordu. Başbakan, daha önce Milli Güvenlik Kurulu’nda söz verdiği gibi Hizmet Hareketi’ni bitirme konusunda düğmeye basmak istiyordu ve bu süreçte de başka bir problemin kendisini meşgul etmesine tahammülü yoktu.
Ayrıca çok önemli bir planı daha vardı Başbakan’ın. ‘Hizmet’e karşı başlatacağı savaşın sebep olacağı oy kaybını Kürtlerden yedeklemek hem de o savaş esnasında Kürt meselesinin baş ağrıtır bir hale gelmesinin önüne geçmek istiyordu. Nitekim Abdullah Öcalan ile yapılan ve daha sonra da medyaya düşen görüşme kayıtları bunu ortaya koydu. Öcalan’ın, istediklerinin verilmesi karşılığında Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçimlerinde destekleyebileceklerini söylediğini hatırlayacaksınız! Bu konunun detaylarını öğrenmek isteyenler 28 Şubat 2013 tarihli Milliyet gazetesini yeniden okuyabilir. Hatta; bugün hükümetin yaptıklarına iyi bir projektör tutması ve olayların daha iyi anlaşılması açısından o zabıtları mutlaka yeniden okumakta fayda var.
Bugün herkesin konuştuğu ancak içeriğini kimsenin bilmediği çözüm sürecinde, hükümetin sadece zaman kazanmak istediğini görmek için çok da zeki olmaya gerek yok. Bütün politik görüşlerini sandık siyasetine göre belirleyen Başbakan, etnik siyaset yapan Kürtlerin istediklerini vermesi halinde bunun, Ege’de, İç Anadolu’da, Karadeniz’de sandığa yansıyacağını, sonucun hiç de istediği gibi olmayacağını tahmin ediyor. Bu yüzden çözüm süreci konusunda kamuoyuna açık bir şekilde ikinci bir adım atmıyor.
PKK tabanı da tam da cumhurbaşkanı seçimleri öncesinde yüksek sesle mızırdanmaya başladı. Çünkü Başbakan’ın, ihtiyacının kalmadığı kesimlere neler yaptığını iyi biliyorlar. Kendilerine ihtiyaç varken, sonuca gitmek istiyorlar. Bu seçimlerde nasıl da kritik bir noktada olduklarının farkındalar.
Hükümet bir taraftan ‘Güneydoğu’yu teröristlere teslim ettiler’ algısından kurtulmak, bir taraftan da cumhurbaşkanı seçimlerinin kilit kitlesini tamamen küstürmemek için alelacele bir çözüm süreci çalıştayı düzenledi. Çalıştay daha çok ‘icraatın içinden’ şeklinde geçti. Hükümet adına konuşanlar, tamam sözümüzün arkasındayız, istediklerinizi vereceğiz ama acele edip diğer kamuoyu önünde bizi zor durumda bırakmayın, demeye getirdiler.
Nereye gideceği, neyle sonuçlanacağı, çözüm sürecinin son noktasının ne olacağı bilinmezken, bu konuda Başbakan’ın kafasında net bir planın olduğu kanaati uyanmıyor. Bence Başbakan, diğer konularda olduğu gibi bu konuda da her hareketini günün, zamanın, konjonktörün durumuna göre yapmaya devam edecek. Biliyoruz ki Başbakan’ın bir tek hayat önceliği var o da; bu durumdan kendisinin ne kadar faydalanabileceği konusudur. Zihnindeki en önemli öğreti karlılık öğretisidir.
Başbakan çözüm sürecinde, kontrolün tamamen kendisinde olduğunu düşünüyor, yeri geldiğinde “PKK’ya haddini bildirecek” güçte olduğuna inanıyor. “B ve C planlarımız var.” sözü de tam bu düşüncenin bir ifadesiydi. Ancak durumun her geçen gün farklı işlediğini, hiç de Başbakan’ın öngördüğü gibi olmadığını, Güneydoğu’da inisiyatifin PKK’nın eline geçtiğini görmek zor değil.
BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın dün yaptığı açıklamada, PKK tarafından kaçırılan uzman çavuşun eşinin yardım için kendisini aradığını söylemesi, yaşanan durumu çok iyi anlatıyor. Hükümetten ümidini kesmiş, hükümetin bir şey yapabileceğine inancı kalmamış bir kadının, eşini kurtarmak için BDP Genel Başkanı’nın devreye girmesini istemesi, sözün bittiği yerdir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.