*Kürdistan meselesi, sadece Türkiye’de değil bölge düzeyinde sıcaklığını koruyor. Kürt halkı yıllardır çözüm bekliyor, en azından anadilde eğitim gibi yaşamsal ve doğal hakları olan taleplerinin yerine getirilmesini istiyor. Ancak halka anadilini para ile öğreten özel okullar dışında devletten herhangi bir adım yok!
*Bölgede hangi taşı kaldırırsan altında Kürdistan meselesi çıkıyor, denilebilir ki Kürtsüz siyaset denklemi kurulamıyor; Güney parçasında federal Kürdistan kurulmuş, Batı parçasında halk özgürlüğü direniyor ve kimi fiili adımlar geliştirmiş; Kürdistan’ın en büyük parçası olarak Kuzey’de halk ulusal özgürlük mücadelesinde kararlı olduğunu ortaya koyuyor. Bunlara rağmen hükümette çözüme dönük yeni bir hamlenin işaretleri bile yok!
*PKK, BDP başarı-başarısızlığını, “Öcalan’a özgürlük” ve ilan ettiği “demokratik özerkliğin inşası” gibi iki temel hedef üzerinde kurmuş. Yerel seçim sonrası BDP’de “özerkliği inşa ediyoruz/edeceğiz” sesleri yükseliyor. Gültan Kışanak, özerklik için “bölgenin yerüstü, yeraltı zenginliklerinden, ekonomik varlıklarından bölgenin pay alması gerekir” diyor. Demir Çelik; “Hakkari ve Şırnak’ta değişik alanlarda başlatılan özerklik uygulamalarının diğer illere taşındı”ğını ekliyor. Kısacası Kürt hareketinin etkin gücü BDP özerklik çağrılarını yeniliyor ve kimi adımlar geliştirdiğini belirtiyor, hükümetten de yeni adımlar, özellikle “demokratik özerkliğin” önünü açacak yasal adımlar atmasını bekliyor ama devlet cephesinden yine tık yok!
*Aylar hatta Oslo’dan beri yıllardır, Öcalan ve PKK, “diyalog sürecinden müzakere aşamasına geçilsin” çağrısını yenileyip durdular. Yerel seçim sonrası ve Kürt oylarına ihtiyaç duyulan cumhurbaşkanlığı seçimi de tam da gündemdeyken, hükümetten bu yönde adım bekleniyor! Seçimden sonra gerek Başbakan, gerekse AKP ve hükümet yetkililerinden gelen açıklamalar ise olumsuz; “müzakere, resmi çerçeve yok, özerklik seçim romantizmidir” denildi. Ne anadilde eğitim-öğretim, ne statü, ne de “diyalogdan müzakereye” yönelim yok deniliyor!
*Kürdistan’ı, Kafkasya’dan Mısır’a uzanan bölgenin tarımsal deposu görüp yatırım yapan Kürt, Türk ve uluslararası sermaye temsilcileri çıkarları gereği, “aman ha barış ortamı bozulmasın, sürecin devamının gerekleri yerine getirilsin” deniliyor ama Türk rejimi, içeriye doğru büzüşmenin de etkisiyle “önce güvenlik” diyerek sınıra kalekollar ve duvarlar örmekle meşgul! Yani hükümet ve rejim, Kürt/Kürdistan meselesinde halen “güvenlik kodlarını” aşan bir devlet görüşünü geliştirmiş değil. Bir B ya da C planı olarak geliştirmişse bile halihazırda gün ışığına çıkarılmış değil!
*Kısacası dün “Kürtlerle birlikte büyüceğiz” diyen ve kamuoyunda siyasi çözüme dönük beklentiler yaratan devlet ve AKP hükümeti bugün “müzakere yok, yasal çerçeve yok” diye kestirip atıyor!
Eeee ne olacak? Halkımız, ulusal demokratik siyasetimiz çözüm bekliyor hem öyle ki “acil” koduyla! Ama AKP hükümeti, devlet ve CHP merkezli muhalefetten; “süreç iyi gidiyor, bir yıldır ne asker ne Kürt genci ölmedi, kim bozarsa sürecin altında o kalır” türünden beylik laflardan ve oyalamadan başka somut hiçbir adım yok! Meselenin çözümü yeniden karakola mı kalacak? Yukarıda sürece ilişkin belirtiklerimiz yeniden karakolu işaret ediyor!
Nedenlerini özetlersek:
I- Türk devletinin, bölgede emperyal hedefler doğrultusunda koşarken aniden duraklayıp içe doğru büzülüp sınırlarına yapışmaya başlaması; Kürt/Kürdistan meselesinde ki “açılımın” da tıkandığını gösterdi. Daha önce; “İlginçtir dün ‘Türkler, Kürtlerle büyüyecek’ yani Kürtler üzerinden Ortadoğu’da emperyal hedeflere yelken açma gündemdeyken, Türk rejimi özelde de AKP hükümeti Öcalan’ın elini güçlendirme arayışındaydı. Çünkü o zaman ‘Misakı Milli sınırlarına doğru genişleyecek emperyal Türkiye’ hedefine Kürdün sırtına binerek ulaşmak belirlenmişti. Ve emperyal Türkiye yolunda genişleyecek olan Türk devleti çerçevesinde, Kürde statü hatta ‘federasyon da olabilir’ lafları dolaşıma sokulmuştu. Yani kazın geleceği yerden tavuk esirgenmeyecek, Kürde de bir şeyler verilecekti” demiştim. (Kürtler Üzerinden Emperyal Büyüme Hedefi Çökünce, Öcalan Kasetleri Piyasaya Sürüldü başlıklı yazımdan)
Kürtlerle birlikte mevcut sınırların ötesine örneğin Batı ve Güney Kürdistan’a doğru genişleme hedeflenirken, Kuzey Kürdistan’da da bu yönelime paralel adımların atılması hükümetin gündemindeydi. Fakat hükümetin bölge politikasının Suriye üzerindeki gelişmelerle çökmesi, kısa sürede komşularla “ortak bakanlar kurulu toplantısı” yapmaktan düşman konumuna gerilemesinin yanı sıra Rusya ile ABD’nin bölgede emperyal hedeflere koşan İran ve Türkiye’ye sınırlarını hatırlatılmasıyla paralel, Türk devletinin Kürt siyaseti de tıkandı. Denilebilir ki AKP hükümetinin Kürt meselesinde “sınırlarıma geldim” açıklamaları bir yanıyla izlediği bölgesel politikanın çökmesiyle bağlantılıdır. Kürt ile büyüme tıkanınca hükümet Kürde sırtını döndü!
Özetle içeriye doğru büzülmeyle paralel Türk devletinin yeniden sınırlarını sımsıkı korumaya yönelmesi, yukarıda sorunun birinci yanıtını oluşturur.
II- Emperyal hedeflerinin çökmesiyle bölge düzeyinde karizması iyicene çizilen; yolsuzluk, rüşvet skandallarıyla ve özellikle Cemaat-AKP kavgasında ciddi yara alan; bunların da etkisiyle Ordu, özelde de Ergenekoncularla yeniden uzlaşma arayışına giren AKP ve özelde de Erdoğan; Kürt meselesinde beklenen adımları atabilir mi? Hayır! Asker ve Ergenekoncularla uzlaşan, Perinçek’in liderliğindeki İP’nin övgülerini alan bir AKP hükümeti, dipten gelen güçlü ve sivil bir demokratik isyan olmadan Kürt meselesinde yeni adımlar atamaz.
Hükümet, PKK-BDP kitlesini yatıştırma-oyalama adına, Öcalan’a dönük kimi iyileştirmeleri gerçekleştirecek ama Kürt halkının yaşamsal özgürlük taleplerine dönük yeni adımlar atmaya yanaşmayacak.
Erdoğan yolsuzluk, rüşvet vb. gelişmeler üzerinden yıprandı, karizması çizildi ancak kendisinin ve ailesinin “kurutuluş savaşı” olarak görüp kurguladığı yerel seçimlerde hedeflediği oyu alarak güç tazeleyen bir Erdoğan ile yüz yüzeyiz. Yerel seçimlerde % 45 civarında oy almış olmayı, Cemaat ve arkasındaki güçlerle girmiş olduğu kavgada olduğu gibi Kürt meselesinde AKP hükümeti olarak izledikleri siyasetin de “halk tarafından onandığı” şeklinde yorumladı AKP ve Erdoğan tarafından. Zaten Erdoğan’ın ailesini de yanına alarak seçim gecesi “yaptığı balkon konuşması da bu yönde tipik bir gövde gösterisiydi.
Erdoğan cumhurbaşkanlığı adaylığında, AKP’nin Kürt oylarına ihtiyaç duyması nedeniyle BDP ile kimi talepler üzerinde anlaşabilir mi? AKP ve Erdoğan sadece dışındaki milliyetçileri değil AKP içerisindeki milliyetçilerin tepkisini göze alabilir mi? Buna kesin “evet” ya da “hayır” denilemez, çünkü kimi talepler karşılığında Kürtlerle işbirliğine yönelmesi durumunda MHP, BBP, İP... bir yana bizzat AKP içerisindeki milliyetçi Kemalist hatta İslamcı milliyetçi damarın da desteğini “tehlikeye” atabilir ki AKP bunu göze zor alır!
Ayrıca temel konularda olduğu gibi cumhurbaşkanlığı seçiminde de Kürt dinamiği yine ikili rolü üstlenecek yani Türkiye’de demokrasi mücadelesinin en etkili bileşeni olmanın yanı sıra Türk rejimi tarafından daima demokratikleşmenin bir bariyeri olarak da görülmüş, görülecek. Örneğin; devlet, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı’na “evet” diyemiyor “Kürtlere yarayacak” diye! Temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi yine aynı gerekçeye sıkça takılıp kalındığı bilinir. Gezi isyanı üzerine Kürt dinamiğinin ikili rolünü şöyle belirtmiştim:
Gezi İsyanı’nda “Kürtler ulusal demokratik talepleriyle rejim ve hükümet karşıtlığında sokağa döküldüğünde, tehlikeyi sezen Türk ulusalcı siyaset damarı (CHP, İP, Ergenekoncular vb.) anında ‘bu işin ucu hükümeti aşıyor devlet ve milletin bölünmez birliğine dokunuyor’ diyerek sokaklardan geri çekileceklerini hatta saf değiştirip hükümeti destekleyebileceklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani Kürdistan ulusal demokratik hareketinin direnişe yaygın katılımı bir yandan direnişin bileşen ve eylem kapasitesini genişleten diğer yandan ise daraltıcı özellik katacaktı.” (Taksim’den Yayılan Öfke Patlaması yazımdan) Cumhurbaşkanlığı seçiminde AKP de bu tablo ile yüzleşecek.
III- Olup bitene rağmen Öcalan “iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini test etmiştir. Bu testten hükümet ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır” diyerek hükümete dönük umudunu korurken; KCK (Kandil) ise, tersine “süreç bitmiştir, bu hükümet savaş hükümetidir” diyerek farklı rotanın işaretlerini veriyor. Öcalan ile KCK gerçekten farklı tutum ve yönelimlere mi sahip yoksa farklı yaklaşımlar, üstlendikleri farklı rollerin olduğu kadar pozisyonlarının da gereği mi? Her ikisinin de payı var!
Hükümetin Öcalan’ın elini güçlendirecek yeni adımları atamayacağını belirttim. Bu durum dikkate alındığında ve buna halkımızın yaşamdan gelen yakıcı çözüm beklentileri eklendiğinde, bu işin yeniden karakolda biteceği söylenebilir.
Kürt/Kürdistan meselesinin çözümünün yeniden karakola havale edileceğinin işaretleri güçleniyor ancak karakol derken, ben silahlı şiddete dönülmesini kastetmiyorum. PKK’nin Kuzey’de yeniden silahlı şiddete dönmeyeceği, dönerse bunun yarardan çok zarar vereceği görüşündeyim. Artık BDP tabanı dahil bölge sivil siyasal dinamiğinin silahsız çözüme odaklandığı ve de odaklanacağının zemini düne göre daha güçlü. Bundan böyle çözüm arayışının büyük serhıldanlar üzerinden aranacağı, aranması gerektiği görüşündeyiz. Bölgeye dönük emperyalist güç olma siyasetinin çökmesinin kaçınılmaz sonucu olarak içeriye doğru büzülen Türk devletinin, Kürt meselesinde belirlediği yeni “kırmızı çizgilerini” aşacak olanın da sivil demokratik serhıldanlar olduğuna inanıyoruz.
Devlet, Suriye ve Batı Kürdistan meselesinin de etkisiyle içe olduğu kadar ve bölgeye dönük de kalekollarıyla, yenilenen ve yetkileri artırılan istihbarat yapısıyla savaşa hazırlanıyor. Bunu bilelim ona göre hazırlıklı olalım. Devletin özellikle Kürdistan meselesinde silah seçeneğini bozacak olan silahlı mücadele değildir. Başka bir ifadeyle devleti, Kürdistan meselesinde yeni adımlar atmaya zorlamaya, silahlı şiddet dışında yeni mücadele yol yöntemleri bulunmalı. Bu yol az çok bellidir belirttiğim gibi demokratik serhıldanlardır. Zira bir kez daha silahlar patlarsa bu defa, Suriye üzerinden derinleşen bölgesel hatta küresel kriz nedeniyle derinleşen saflaşmanın özellikle bölgesel tarafları da hazır Batı Kürdistan meselesi de sıcaklığını koruyorken, bir biçimiyle dahil olurlarsa bunun altında herkes kalabilir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.