İstanbul’da önceki gün yapılan “Suriye Türkmenleri Platformu” toplantısının açılışında konuşan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tüm Suriye halkını kastederek “Suriye’de insanlık onuru adına ayağa kalkanları yalnız bırakmadık ve bırakmayacağız” demiş.
Tabii ya, Türkiye kimseyi ve öncelikle de Türkmenleri yalnız bırakmamalıdır ve bunu Esad gitmeden önce işte böyle ilan etmelidir. Bu yapılmaz ve taraflara gerekli gözdağı şimdiden verilmezse Suriye’deki Türkmenlerin Esad gittikten sonra karşılaşabileceği sorunlar daha büyük olur.
Suriye’deki küçük Türkmen azınlığa karşı misillemelerde bulunulması gibi kimsenin arzu etmeyeceği bazı olumsuz sonuçlar ortaya çıkarsa, bilin ki bunda ana tahrik unsuru Türkiye’nin izlediği yanlış Suriye politikası olacaktır. Bu politikanın Suriye’deki küçük, kırsal ve dağınık Türkmen azınlığı ilgilendiren cahilane ve aşırıcı uygulamasının ne olduğunu artık tekrar yazmak istemiyorum.
Suriye Türkmenlerinin ilave tedbirlerle korunması lüzumu, Türkiye’nin Esad gittikten sonra karşılaşacağı kendi yanlış politikasından kaynaklı sorunlardan sadece biri ve belki de en küçüğü olacak.
Türkiye’nin Şam rejimine karşı taraf olmak ya da olmamak gibi bir ikilemi zaten yoktu. Mesele, bu rejimin son bulması için nasıl ve hangi değerlerden yana taraf olunacağıydı.
Esad’ın günü geldiğinde gidecek olmasında elbette ki Türkiye’nin payı büyüktür. Ankara maazallah bu rejimi destekleseydi veya olan bitene ilgisiz kalsaydı, bugün Esad’ın yakında devrileceği konuşulur olmayacaktı.
Ancak bizim dikkatimiz ve vicdanımız, Suriye’deki Sünnilerin mutluluğu ve refahı kadar, Türkiye’nin barış ve istikrarıyla da ilgili olmak zorundadır.
Ankara Suriye’de rejime isyan edenlerden yana taraf oldu; ama Sünni mezhepçilik, İslamcılık ve Osmanlıcılık siyaseti güderek, aşırı ve sorumsuz adımlar atarak, Kürt boyutunu boşlayarak ve bütün öngörülerinde yanılarak yaptı bunu.
Ve Esad Şam’ı terk ettiğinde ki bu eninde sonunda olacak; Türkiye’nin sorunları bitmeyecek, bilakis, hatalı politikalarının neticesinde büyüyecek. Bitecek olsa, “Aferin başardınız” derdik.
Misal Kürt sorunu.
Davutoğlu önceki gün “Politikamızın esası, komşu ve kardeş halklarla sıfır sorundur, zalimlerle değil” demiş...
Geride kalmış bir tanım. Geçildi artık o aşama.
Ta 15 ay önce bu köşede, “Türkiye’nin, kendi halkıyla sorunu olan komşu rejimlerle sıfır sorunu olamaz” diye yazmıştım.
Güncel Suriye bağlamında yeni “sıfır sorun” gerçeği, “Kendi Kürt sorununu çözmediği müddetçe Türkiye’nin ne bugünkü, ne de gelecekteki bir demokratik Suriye ile sıfır sorunu olabilir” şeklinde ifade edilmelidir.
Türkiye neden şimdi kendi Kürt sorunundaki “üçüncü cephe”yi adım adım ve vekaleten, yani bazı yabancı unsurlardan istifadeyle, Suriye’nin Kürt bölgelerine karşı açıyor?
Çünkü bu bölgelerdeki hakim Kürt siyasi hareketi PYD, PKK’nın uzantısı olarak görüldüğü için tehdit sayılıyor.
Demek ki Türkiye’nin kendi Kürtleriyle sorunlarını çözmeden Suriye Kürtleriyle ve dolayısıyla Suriye’yle sıfır sorununun olması imkansız.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.