Barış sürecinden umutlu olanlardanım.
Taraflar masada olduğu sürece olası tüm aşamaların ve aksaklıkların aşılabileceğine inanıyorum. Geldiğimiz noktada masadan kalkan tarafın “kaybeden taraf” olacağından, kimsenin kolay kolay süreçten vazgeçebileceğini düşünmüyorum.
Peki, daha çok yakın zamanda Öcalan’ı asmaktan, gerilla ile sarılıp öpüşen vekilleri cezaevine atmaktan bahseden iktidar bu noktaya nasıl geldi?
Bugün PKK ile resmî görüşmelerin yürütüldüğü, Öcalan’ın İmralı’dan örgüte ve Kürt Halkı’na mektuplar yolladığı, PYD lideri Salih Müslim’in Ankara’ya davet edilip Rojava’daki olası özerkliğin tanınma sözünün verildiği, yapılacak büyük Kürt konferansına temsilci yollanmasının tartışıldığı günler yaşıyoruz.
Sanki arada iktidar değişmiş gibi.
Bu şaşkınlığımız, AKP’nin en belirleyici özelliğini ara ara unuttuğumuzdan kaynaklanıyor sanırım.
AKP neo liberal, piyasacı bir iktidardır.
Bugün herhangi bir bölgede Müslümanlara yapılan zulmü hep Batı’nın ikiyüzlülüğüne bağlasa da Irak işgalinde ABD’ye yol vermek için büyük çaba göstermesi bundandır.
Şehirler şantiyeye dönüştükçe, çevre duyarlılığını iki ağaç, tarih duyarlılığını çanak çömlek diye tariflemesi de, AVM’de dünya şampiyonluğumuz da, işçi ölümlerindeki birinciliğimiz de bundandır.
Bu dükkânda müşteri velinimettir.
Tam da bu noktada, Öcalan’ın “Bölünmek değil, Kürtlerle beraber büyümek” önerisi yabana atılacak bir teklif değildir.
Dört parça Kürdistan olarak adlandırılan bölgede, yani Suriye, Irak, İran ve Türkiye sınırlarında 40 milyon Kürt yaşıyor.
Bu Kürtlerle kavga etmenin maliyeti artık karşılanabilir olmaktan çıkmış durumda.
Bugün barış çok daha kârlı bir proje.
Irak Kürdistanı ile gerçekleştirdiğimiz ticaretin hacmi, bunun sağlamasını ispatlamış durumda.
• Türkiye’nin Almanya’dan sonra en çok ihracat yaptığı ikinci ülke 10,8 milyar dolar ile Irak’tır.
• Bu ihracatın yüzde 90’ı Kürdistan bölgesinedir.
• Bölgedeki yabancı şirketlerin yüzde 48’i Türk şirketidir. Bu sayı üç binden fazladır.
• Bölgede devam eden 433 müteahhitlik projesinin 114’ü Türk şirketlerin.
• Bölgede 12.000’den fazla Türkiyeli işçi var.
• 2015 yılında Irak, Türkiye’nin en çok ihracat yapacağı ülke olacak.
• 2023 yılında ihracatın 50 milyar doları aşması bekleniyor.
• İki ülke arasında AB ülkelerindekine benzer bir uygulamayla sınırların anlamsızlaştırılması tartışılıyor.
• İhracatta üçüncü sıradaki ülke 9,9 milyar dolarla İran’dır.
Şimdi Suriye ve İran’daki olası gelişmeleri ve sınır bölgelerimizdeki yapılanmaları düşünelim.
İki ihtimal var.
Ya “Kürt Kardeşler”imiz, Öcalan’ın da belirttiği gibi gelecekteki en önemli müttefiklerimiz ve müşterilerimiz olacak, sınırlar anlamını yitirecek.
Ya da tüm doğu sınırlarımıza yeni tel örgüler ve mayınlar doldurmamız gerekecek.
İlk ihtimalin bedeli o kadar da ağır sayılmaz.
Türkiye’de yaşayan Kürt halkına, eşit ve onurlu bir halk olarak evrensel hak, hukuk ve statülerinin teslim edilmesi yeterlidir.
Bunun için Kürtler ile çok fazla müzakere edilmesine gerek yok, durum ortada.
Bütün bunlara niyet ederken fetihçi ve üsttenci tavırlara, kibirli üsluplara son vermek gerekiyor.
“Türkiye’de Kürt Halkı, dünyada Kürt Kardeşlerimiz” daha gerçekçi bir söylem.
Bu arada 90 yıllık inkâr ve asimilasyon politikalarını siyasi argüman zanneden, tüm kurgusunu bunun üzerine oturtmuş Kemalist siyasetin oyun dışında kalması acınası.
Bu dengede hiçbir kesimin muhatabı olamıyor.
Yeni döneme dair gerçekçi bir proje sunamıyor.
(*) İstatistik kaynağı: milliyet.com.tr
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.