Kan gövdeyi götürüyor.
Üç ay önce “Çözüm Süreci”, “Barış” gibi kelimelerden örülü bir söylem vardı. Hayal kırıklıkları birikiyordu ama bu genel havayı bozmamaya özen gösteriliyordu.
Anlaşılan, bir kesim insan, PKK mı, onlardan daha radikal gruplar mı, her kimse, hiç hoşnut değildi bu durumdan. Tılsım bir bozuldu, tam bozuldu. Çatışmayı, vurmayı çok özlemiş birileri, belli; coşkuyla atıldılar alana!
Ve şimdi kan gövdeyi götürüyor.
Bir tarafta bir devlet, bir tarafta silâhlı bir örgüt. Temkinli, soğukkanlı, uzak görüşlü davranmasını beklediğin, devlet tarafıdır. Öbür tarafı zaten haydut, yasadışı, hukukdışı ilân etmişindir. Böyle tanımladığın birinin sorumlu, akılcı davranmasını beklemek abes. Ben de bu barış sürecinin bozulmasında resmî gücün, en fazla da Tayyip Erdoğan politikasının payı olduğuna inananlardanım. Çünkü belli ki Tayyip Erdoğan’ın şu evrede sahneye koymakta olduğu strateji böyle bir çatışma ortamını öngörüyor ve bundan oy kazanma hesabı üstüne oturuyor. Bunu ben de, başka birçok kişi de böyle görüyor ve söylüyoruz ve daha çok söyleyeceğiz. Ama bu gün tahterevallinin öbür ucunda olanlar üstüne konuşmak istiyorum.
7 Haziran’dan beri tahterevallinin öbür ucundan gelen saldırılar sanki Kürtler ve Türkler arasında kalabilmiş son bağları da kesip koparma amacını (ya da içgüdüsünü) taşıyor. Böyle mi acaba? Bu mu istenen?
Bu karakterde (yani etnik bir temele oturan) siyasi kavgalarda her zaman bir “tam bağımsızlık”çı kanat bulunur. Sorunu, kavgayı uzattıkça, o kanadı besleriz. Ta ne zamandır bazı Kürt arkadaşlarımız bize “Konuşup anlaşabileceğiniz son kuşak biziz,” uyarısı yapıyordu; “bizden sonra gelen kuşaklarla diyalog falan kuramazsınız.”
Şu evrede, sanki o “sonra gelen kuşaklar” duruma egemen.
Ama sorun bundan ibaret değil.
Sorun, büyük ölçüde, HDP’nin seçim başarısına bağlanıyor.
Kürt siyasi hareketi şimdiye kadar –nesnel koşulların da gereği– çok- parçalı bir yapıda ilerledi. Üzerinde herkesin ittifaka vardığı önder, Abdullah Öcalan, bir adada hapis (“Âkiller” temaslarında, PKK ile hiç ilgisi olmayan, dindar, işadamı vb., Kürtlerin “Sayın Öcalan” diye konuşmaları dikkat çekiyordu). Şüphesiz bu hareket son kertede silâhlı bir gücün varlığına dayanıyor. Buna da kısaca “Kandil” demeye alıştık.
Alfabenin bütün harflerini kullandıktan sonra şimdi HDP olarak karşımıza çıkan legal parti(ler), bu iki odağın otoritesini hiçbir zaman tartışmadı. Kendini onlardan “görece özerk” olarak tanımlasa da, onlara “karşı” bir varlık olarak görmedi de, göstermedi de. Hattâ, “Bu iş çözülsün istiyorsanız, onları tanıyın, onlarla konuşun” deme işlevini üstlendi; “bizimle konuşun” da demedi. Ve aslında AKP de onların bu dediğini yaptı. Sözkonusu “süreç” böyle başladı.
Ama şimdi HDP barajı aşarak çok önemli bir başarı kazandı.
“Başarı”, tehlikeli de olabilir. Türkiye de yüzde 13 oy alacak güçte bir partinin varlığı, süregiden oyunun kurallarını değiştiriverdi. Bir süredir “savaşın statüko haline gelmesi” denebilecek bir durumda yaşamaya alışmıştık. Bu durum birdenbire değişti.
O zaman bu “çok- parçalı” yapı, birdenbire, sürdürülebilir olmaktan çıktı. “Burada kararları kim verir” sorusu ister istemez herkesin aklına düştü.
Dolayısıyla bugün yapılan bombalı, mayınlı eylemler, görünüşte “Kürtler’in Türkler’e saldırması”; ama aynı zamanda bir iç çekişmenin yansıması.
HDP’nin bu başarısında Selâhattin Demirtaş’ın payı büyük: güler yüzü, esprisi, kıvrak zekâsıyla Demirtaş Kürtler dışında insanlara da başka türlü bir politikanın mümkün olduğunu gösterdi. Bunlar mayınla, bombayla, kaleşnikofla bağdaşmayan şeyler. Sorun, Kürt siyasi hareketinin bundan böyle bunlardan hangisinin belirlediği arazide yürüyeceği sorunu.
Bu arada AKP’nin ikilemi, Kürt siyasi hareketinin gerçek bir barışçı zemine oturmasının kendi iktidarını zayıflatıyor olması (12 Eylül’ün saçma düzenlemeleri, barajları vb. nedeniyle). Onun için, öncelikle AKP, HDP’yi de dağa doğru kovalamaya çalışıyor.
Şu son kan revan içinde durumdan kurtulmanın geçici değil kalıcı yolu, HDP’nin eriştiği oy oranının daha da yükselmesi. Bütün güçlüklere rağmen, olmayacak bir şey değil bu.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.