Irak Parlamentosu’nda, Dış Borçlanma Yasa Tasarısı, Küd milletvekillerinin tepkisine rağmen Şii ve Sünni Arap milletvekilleri tarafından kabul edilmişti. Bunun üzerine, Kürdistan Demokrat Sosyalist Partisi Lideri Muhammed Hacı Mahmud, Kürdistan hükümetine ve Irak Parlamentosu’ndaki Kürd milletvekillerine bir açıklama yapmıştı. Kürd hükümetine ve Irak Parlamentosundaki Kürd milletvekillerine üç öneride bulunmuştu.
1- Artık Irak hükümetinden bütçe ve maaş istenmemeli.
2- Kürtler Bağdat’tan çekilmeli.
3- Kürdistan Bölgesi kendi ekonomisini oluşturmak için hızla örgütlenmeli. (nerinazad, 12 Kasım 2020)
Kürdistan Demokrat Sosyalist Partisi lideri Muhammed Hacı Mahmud, düşüncelerini şu şekilde dile getirmişti. ”…Irak Parlamentosu, Kürt parlamenterlerin boykotuna ve yasal çoğunluk sağlanmamasına rağmen, Erbil-Bağdat arasındaki anlaşmaya aykırı olan dış borçlanma yasa tasarısını onayladı. Yasa tasarısında Kürdistan Bölgesi’ne gönderilmesi öngörülen 320 milyar dinar maaş bütçesi iptal edildi.
Konu hakkında yazılı bir açıklama yayımlayan PDSK Genel Sekreteri Muhammed Hacî Mahmûd, Irak Parlamentosu’ndaki Şii ve Sünni partilerin aralarındaki düşmanlığa rağmen, birlik olup Kürdistan Bölgesi’nin bütçesini kesme amacıyla şövenist bir karara imza attıklarını söyledi.
Alınan karara sert tepki gösteren Muhammed Hacî Mahmûd sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm Kürdistan gelirleri, topraklarını Irak’a teslim de etsek Bağdat hükümeti, Kürdistan Bölgesi’nin bütçesini ve meşru haklarını vermeye hazır değildir. Bugün Irak’taki Şii ve Sünnilerin kendi aralarındaki düşmanlık her zamankinden daha fazladır. Ancak, söz konusu Kürdistan Bölgesi’nin haklarının geri alınması ve maaşlarının kesilmesi olunca hepsi tek yürek ve tek ses oluyor.
* * *
Burada Muhammed Hacı Mahmud’un birinci ve üçüncü önerileri üzerine bir değerlendirme yapmak istiyorum. Ben de, Kürdlerin durmadan Bağdat’tan maaş ve bütçe istemelerinin sakıncalı olduğu kanısındayım. Bu çerçevede Kürdler kendi ekonomilerini düzenlemeye, oluşturmaya bakmalıdır.
Bugüne kadar, birçok Kürd heyeti, maaş ve bütçe için Bağdat’a gidip gelmiştir. Bütçe, maaş, petrol, Peşmerge maaşları vs. konularında görüşmeler, anlaşmalar yapıldığı açıklanmıştır.
Birçok defa da Bağdat’dan Hewlêr’e heyetler gelmiş, aynı konularda görüşmeler anlaşmalar yapıldığı açıklanmıştır.
Bunlara rağmen birkaç ayda bir bu konu tekrar gündeme gelmektedir. Bağdat’ın maaşı ve bütçeyi göndermediğinden yakınılmaktadır. Bu Kürdistan Bölgesel Yönetimi için büyük bir sakıncadır. Özerk yapıyı aşındıran, özerk yapıda gedikler açan bir durumdur. Bunun için, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, kendi ekonomisini oluşturma, düzenleme yoluna bakmalıdır. Kürd petrolünü Bağdat’a teslim etmemek, petrol ihracatını bizzat sürdürmek çok önemlidir.
Maaş ve bütçe konularını Bağdat’ın sürüncemede bırakmasının, bilinçli bir tutum olduğunu, esas amacın da özerk yapıyı aşındırmak, sürekli olarak Kürdleri Bağdat’a el açmak durumunda bırakmak, Kürdleri, Bağdat’a mecbur kılmak olduğunu düşünüyorum.
Hewlêr ve Bağdat arasındaki ilişkilerin önceden yapılan anlaşmalarla tıkır tıkır yürüyen, hiçbir pürüz içermeyen bir süreç olduğu da düşünülebilir. Böyle bir varsayım da düşünülebilir. Günümüze kadar gelen uygulamalardan bunun hiçbir zaman yaşama geçmeyecek bir proje, bir varsayım olduğu açıktır. Böyle olsa bile, yine de Hewlêr, Bağdat’tan maaş ve bütçe istememelidir. Hewlêr, kendi ekonomisini oluşturma yolunda çaba harcamalıdır. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni ayakta tutacak çaba budur.
Bu çerçevede tarım, hayvancılık, turizm geliştirilmelidir. Bölgede et tüketimi çok yüksektir. O zaman Kürdler eti ithal etmeyip kendileri üretmenin yolunu bulmalıdır.
Herkes, maaş beklentisi içinde olmamalıdır. Tarımda, hayvancılıkta turizmde emek sarfetmek önemli olmalıdır.
Hewlêr, Süleymaniye, Duhok gibi büyük şehirlerde, otellerde, lokantalarda, kefelerde, Bengladeş’ten, Filipinlerden, Uzakdoğu’dan gelen garsonlar çalışmaktadır. Kürdler de bu alanlarda çalışarak geçimlerini temin edebilirler. Bu alanlarda çalışarak ailenin geçimini temin etmek, her ay maaş beklentisi içinde olmaktan çok daha onurludur. Kürdler Avrupa’ya göçtükleri zaman, herhangi bir işte çalışmıyorlar mı? O zaman bu çalışma bizim onurumuzu zedeliyor, diyorlar mı? Kürdler bazı geleneksel davranışlarını sorgulamalıdır.
Bunun dışında Kürdler sofra israfı konusunu, yemeklerin neden arttığını uzun uzun düşünmelidir. Bu israftan vazgeçilmelidir.
Kürdler, birbirinden geniş evlere sahip olma, evleri türlü-çeşitli mobilyalarla donatma anlayışından da uzaklaşmalıdır. İki adımlık yolu özel arabalarla katetme, sadece ekonomik bakımdan değil, sağlık bakımından da sakıncalıdır.
Bugün, çocuklar için verilebilecek en iyi şey eğitimdir. İyi bir eğitim alan çocuk/genç kendi geleceğini kurar. ‘Bir evde çocuklar için olsun’, ‘bir araba da çocuklar için olsun’, ‘çocuğun bankada hesabı da olsun…’ Bir ev bir araba da öbür çocuk için olsun…’ sakat bir anlayıştır.
Kürdler, özellikle Kürd yöneticiler, mal-mülk biriktirme hırsından uzaklaşmalıdır. Bu yolda İsrail yöneticilerini örnek almaları önemlidir. Örneğin Golda Meir’in (1898-1978) hayatı Kürdler için ilham verici olmalıdır.
Bütün bunların ötesinde Kürdler, örneğin Afrika’da, anti-sömürgeci mücadelenin, ulusal kurtuluş mücadelesinin nasıl geliştiğini iyice incelemelidir. Örneğin 1940’ların sonlarında, Kenya’da bu mücadele nasıl gelişmiştir, konusunun incelenmesi Kürdler için önemli olmalıdır.
Sömürge bile olamamış, bu kadar büyük bir nüfusa rağmen dünya uluslar ailesine katılamamış bir toplum için en gerekli olan yaşamsal kategori, en iyi değer özgürlüktür. Bu özgürlüğe ulaşabilmek için bazı mahrumiyetlere de katlanmak gerekir.
Çocuklara verilebilecek en iyi, en değerli armağan özgür bir Kürdistan olmalıdır.
* * *
Kürdlerdeki, özellikle Kürd yöneticilerdeki lüks yaşam, bana her zaman Mela Mustafa Barzani’nin bir sözünü hatırlatır. 11 Mart 1970 Anlaşması’nın ilk ayları… Bir gün, İsa Suwar, çok lüks bir arabaya binerek, Mela Mustafa Barzani’yi Gilala’daki karargahında ziyarete gelir. Mela Mustafa Barzani İsa Suwar’ı bu şekilde görünce çok şaşırır. Karargahtan çıkarak arabasından inmekte olan İsa Suwar’a yaklaşır, ‘İsa’ der, ‘dağlardan dağlara, mağaralardan mağaralara dolaştığımız günleri unutma. Daha herşey bitmedi…’
Daha herşey bitmedi… Kanımca, bu çok önemli bir söz, çok önemli bir hatırlatmadır. 1970-2020. Arada geçmiş 50 yıl. Durmadan Bağdat’tan maaş-bütçe beklentisi içinde olmak her şeyin bitmediğini açıkça gösteriyor. Bunun dışında böyle bir beklenti içinde olmak, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin özerk yapısını zedeliyor, özerk yapıyı laçkalaştırıyor.
1940’ların sonları, 1950’lerin başları… Kenya’da İngilizlere karşı Ulusal Kurtuluş Mücadelesi, Mau Mau Hareketi sürüyordu. Mücadeleye katılanların büyük bir kısmı cezaevine konulmuştu. Halkın büyük bir kısmı, komşu ülkelere sığınmışlardı, mülteciydi. Çok ağır bir yoksulluk vardı. Ama bunlara rağmen başkent Nairobi’de ulusal kurtuluş yürüyüşleri, gösteriler yapılıyordu. İngilizlerin elinde otomatik tüfekler, Kenyalıların elinde değnekler vardı. Her yürüyüşte onlarca Kenyalı yaşamını yitiriyordu. Ama bunlara rağmen mücadele, bağımsızlık yürüyüşleri, gösteriler de sürüyordu. Yürüyüşler çıplak ayaklarla yapılıyordu.
1940’ların sonları 1950’lerin başları… Kenyalılar için, Özgürlüğün ekmekten çok daha önemli olduğu yıllar… Kenya tam olarak 1963’de bağımsızlığına kavuştu. (Baskın Oran, Azgelişmiş Ülke Milliyetçiliği, Kara Afrika Modeli, Bilgi Yayınları, Ankara, 3. basım, Ocak 1977 s. 149-152)
İsa Suwar bir Peşmergeydi. Çok önemli bir komutandı. Mela Mustafa Barzani’ye çok yakın bir komutandı. 1947’de, Mela Mustafa Barzani ile birlikte, Sovyetler Birliği’ne iltica eden Peşmerge grubu içinde yer almıştı. İsa Suwar’ın eşi Molga Rustu. 1958’de, Sovyetler Birliği dönüşünde, İsa Suwar ve eşi Molga, birlikte Kürdistan Demokrat Partisi’ne, 1961’de de birlikte Peşmergeye katılmışlardı.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.