Aşağıdaki makale, “Kürd Meselesi” başlığıyla, yaklaşık bir asırdan 4 yıl eksiğiyle “Alemdar” adlı bir Osmanlı gazetesinde yayınlanmıştır. Yazarı, gazetenin sorumlu müdürü Refi’ Cevad’dır. Samimi, adil ve kardeşane hislerle kalemle alınmış bu makaleyi, “Kürd sorununun çözümü”ne hizmet eder düşüncesiyle, güncelleştirmekte fayda gördük. Tıpkı çevirisinden hemen sonra, orijinalini de veriyoruz. Tek tasarrufum, Latinize etmek ve hazırladığım küçük lügatçedir.
“Birkaç günden beri matbuat bu mesele hakkında uzun uzadıya nokta-i nazarını beyan ediyor. Bu nükat-ı nazarın sahaif-i matbuata inikâsı, her gazetenin hüviyet ve şahsiyetine yakışan bir tavırda oluyor.
‘Kürdler’ veya ‘Kürdistan meselesi’, eskiden müdevver bir mesele-i siyasiye değildir. Harb-i Umumî’den sonra hâdis olan mesailden birini teşkil eder. Binaenaleyh, bu babdaki fikrimizi yeni esasata ibtina ettirmeğe mecburuz.
Ma’lum olduğu üzere, Kürdler, camia-i Osmaniyenin en cerî, en kavî bir unsurunu teşkil eder.
Kürdler, livâ-yı İslâmiyeti itilâ ettiren kuvvetli aza-yı Osmaniyeden biridir. İttihad ve Terakki’nin milliyet cereyanı başladığı ve birçok yerlerde esef-engiz bir şekil aldığı hâlde bile, Kürdler, o mukaddes rabıta-i maneviyenin tesiriyle Osmanlılıktan bir ayrılık arzusu duymamışlardır.
Bu mesele-i mühimmeyi münakaşa ederken siyasî nokta-i nazarlarını serdeden vatanperverlerin fikirleri, –hata dahi olsa– içtihada bağışlamak mecburiyetinde bulunuyoruz. Çirkin telmihlerle eski kuyruk acılarına mukabele etmek zihniyetinden biraz tecerrüd etmek icab eder.
Bütün milel ve akvamın kesb-i tenevvür etmek istemesi kendileri için bir haktır. Bu haktan mahrum edilmek kurun-u vustaya yakışan bir halet-i zihniyeye tarafdar olmak demektir. Kürdlerin tenevvür eylemelerine hükümet çalışmamış, fikren büyük bir eser-i terakki göstermemiştir. Fakat elbette zeki olan bu unsur, nur-u irfandan umumiyetle feyizyâb olmak ister. Bunu ise, şimdiye kadar Osmanlı Devleti, Osmanlı Hükümetleri yapmamış; Türk unsurunu nasıl ihmal eylemiş ise, Kürdleri de öyle ihmal eylemiştir.
Kesb-i tenevvür için hükümetten istiane eden anasır, esasen hiçbir şey olamamışlar. Bundan ümitlerini kesen ve nisbeten daha medeniyete yakın muhitlerde barınan unsurlar, ancak cemaat teşkilâtı, muavenet-i hususiye gibi tedbirlerle kendilerini fikren teçhiz edebilmişlerdir.
Asır, o asır değildir. Bütün cemaatler, kavimler, milletler bundan sonra yaşamaklığın, ancak fikren mücehhez bulunabilmekle mümkün olacağına kanaat getirdikleri için, devrilen Harb-i Umumî ağacının kökünden fırlayan ufak fidanlara sarılıyorlar ve tabiatın inkişafatı ile kuvvetlenerek bu fidanlarla beraber yükselmek istiyorlar. Bunu biz de takdir etmeliyiz.
Şimdiye kadar Kürdler, bizim için iş gören kuvvetli eller idi. Bundan sonra Osmanlılık camiasının faal dimağları olmalıdır. Görülüyor ki, bütün gazetelerde ta’mik edilen milliyet cereyanları, kendi kendine düçâr-ı zaaf oluyor.
‘Türklük’ diye feryad edenler, bu gün Kürdlerin camia-i Osmaniyeden ayrılmaları endişesiyle icâle-i kalem ediyorlar. O halde yapılacak şey, Türklüğü, Araplığı bir tarafa bırakarak, Devlet-i Osmaniye namına hareket etmek ve revâbıt-ı maneviyeden istifade eylemektir. Yarın-öbür gün, bu zevât-ı muhteremeye bir Kürd çıkar da:
“Daima Türklükten bahsediyorsunuz. Hatta o derece müfrit fikirlere de tesadüf eyledik ki, ‘Ben evvela Türküm, sonra Müslümanım’ diyenler de bulundu. Siz Türklük diyerek milliyetinize sarılırsanız, bir Kürdün de milliyetine sarılmasını, içtimaiyat ve bilhassa siyasetini öyle bir nazarla görmesini neden arzu etmiyorsunuz?” derse, ne cevap verilir?
Milliyet cereyanları, Osmanlı Devleti için en büyük bir tehlikedir.
Anasır-ı saire ve bilhassa anasır-ı saire-i İslâmiyenin Osmanlı Devleti’nde, Osmanlı tarihinde emekleri ve büyük-büyük hizmetleri sebkat etmiştir.
İnsan, Ziya Gökalp kadar hain-i vatan ve beyinsiz olmalı ki, elden giden vilâyetlerin arkasından:
“Sevin çoban sevin! İlk saf kaldı.” diyebilsin.
Kürdleri, bu devletin anasır-ı esasiyesinden addediyoruz. Vasi’ bir adem-i merkeziyete aklımız erer. Fakat camia-i Osmaniyeden ayrılmaları katiyen gayr-ı caizdir.
Esasen ayrı bir hükümet teşkil etseler, şimdiye kadar kuvâ-yı maddiyeye ehemmiyet vermiş olmaları itibariyle, mütehalik oldukları safiyet-i ahlâkıyeden başkalarının istifade edeceklerine şüphe etmiyoruz.
Tarihte dost geçinmiş komşu devletler enderdir.
Kürdlerin Osmanlılıktan rabıtaları kesildiği anda, bizim ile olduğu gibi, revâbıt-ı maneviye ile merbut bulunmadıkları kuvvetlerin kucaklarına düşebilmeleri her zaman vâriddir.
Osmanlı Devleti’nden iftirak, Kürdler için hayattan iftirak demektir. Kendi muhitlerinde tenevvür ederler, çalışırlar, son derece zeki olmaları hasebiyle pek yakın bir zamanda asrî bir zihniyet sahibi bulunurlar. Fakat camia-i Osmaniyeden ayrılmamak şartıyla. Zira bizim onlara ihtiyacımız olduğu kadar, onların da bize ihtiyaçları vardır.
Menafi’ ve ihtiyaç, mütekabil olursa, revâbıt daha kuvvet kesp eder.
Dindaşlarımızın bu hakikati, lazım gelen ciddiyet ve ehemmiyetle teemmül eyleyeceklerine şüphe etmiyoruz.”
Kaynak:
Alemdar gazetesi
9 Cemaziyelahir 1338/1 Mart 1920
Pazartesi
LÜGATÇE
Akvam: Kavimler, halklar
Anasır-ı esasiye: Asıl unsurlar(elemanlar), sahip halklar
Anasır-ı saire-i İslâmiye: Türk olmayan Müslümanlar
Asrî: Çağdaş
Aza-yı Osmaniye: Osmanlı üyesi
Cerî: Cüretli, cesaretli
Düçâr-ı zaaf: Zayıf düşmek, etkisizleşmek
Esef-engiz: Acıklı, esefli, üzüntü verici
Eser-i terakki: İlerleme belirtisi, gelişme eseri
Faal dimağlar: İşleyen(aktif) beyinler
Feyizyâb: İstifade, yararlanma, aydınlanma
Hâdis: Ortaya çıkan, peydahlanan
Harb-i Umumî: I. Dünya Savaşı
İbtina: Bina ettirme
İcâle-i kalem: Kalem oynatma
İftirak: Ayrılma, kopma
İnikâs: Yansıma
İstiane: Yardım dilemek
İtilâ: Yüceltme, yükseltme
Kavî: Güçlü, kuvvetli
Kesb-i tenevvür: Aydınlanmak, bilinçlenmek
Kesp: Kazanma, elde etme
Kurun-u vusta: Orta çağ
Kuvâ-yı maddiye: Maddi kuvvetler
Livâ-yı İslâmiyet: İslâm sancağı
Matbuat: Basın
Menafi’: Faydalar, menfaatler
Merbut: Bağlı
Milel: Milletler
Muavenet-i hususiye: Özel yardımlar
Muhit: Çevre, yaşanılan ortam
Müdevver: Devredip gelen, sürüp gelen
Mütehalik: Ahlaklanmak
Mütekabil: Karşılıklı
Nokta-i nazar: Bakış açısı, görüş
Nur-u irfan: Eğitim-öğretim aydınlığı(imkânları)
Nükat-ı nazar: Bakış açıları, görüşler
Rabıta-i maneviye: Manevi bağlar
Revâbıt-ı maneviye: Manevi bağlar
Sahaif-i matbuat: Basın dünyası; gazete sayfaları
Ta’mik: İnceden inceye araştırmak, derin inceleme
Teçhiz: Donatma
Teemmül: Düşünme; tefekkür
Telmih: İmalı söz
Unsur: Elemanlar, ırklar
Vârid: Sözkonusu; mümkünlük
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.