Kendimizi kandırmayalım; Kudüs hamlelerimize cevap olsa, BM Güvenlik Konseyi'nde ABD'yi bizzat yalnız bırakan 14 üyeye de aynısını, hatta daha fazlasını yaparlardı.
Hadi İngiltere'den Rusya'ya, Fransa'dan Çin'e, İtalya'dan İsveç ve Japonya'ya, belli başlı devletlere vize boykotunu gözü yemedi, oylarını kös kös sineye çekti.
Ukrayna ile Kazakistan'a da mı, ya dane bileyim Uruguay'a, Bolivya'ya, Etiyopya'ya filan da mı güç yetiremezdi?
Hepsini koyun bir kenara, sadece Mısır'a da mı ibretialem için vize kısıtlaması uygulayamazdı?
Bırakın vize rejiminde dondurma, askıya alma, yavaşlatma gibi bir değişikliğe gitmeyi, diplomatik ambargo seçeneklerine filan başvurmayı...
Trump'ın açıkladığı strateji belgesinde, Mısır'a 'stratejik müttefik' payesi bile verildi.
Yani ceza kesmek şöyle dursun, üste bir de taltif etti, dosttan öte ortak tanımlamasıyla kendince ödüllendirdi.
Üstelik, Kudüs'ün statüsüyle ilgili çekişmelerde ilk kez ayrı düşüyor, tek başına kalıyor, yalnız takılıyor da değil ki Amerika...
Şimdi yalnızlaştı diye çileden çıkıp deliye dönsün, sağa sola saldırsın, kendisini yalnız bırakanlara vize kartı göstersin.
SIKIŞTIRMALARI BAŞKA DERTTEN
Türkiye'ye karşı, nahoşluktan kabak tadı vermeye doğru ilerleyen bir tavır sergilediklerine kuşku yok.
Fakat, hamlelerimizle zora soktuk, ABD'yi dünyada yalnızlaştırdık diye mi bize ifrit oluyor, türlü huysuzluklar yapıyorlar?
Böyle lanse etmek, popülist propaganda uğruna gerçeği perdelemekten, kendi kendimizi yanıltmaktan ve bütün azametleriyle üstümüze gelmelerine rağmen sorunlarımızı küçümsemekten başka bir işe yaramaz.
Güvenlik Konseyi'ndeki dahlimizi abartmanın yol açtığı körlükten kurtulamazsak, diğer ülkelerin kendi dış politikalarıyla uyumlu ve tutarlı oy kullandıklarını bile göremeyiz.
Ayrıca, mübalağanın cazibesine kapılıp gözümüzü açmazsak, bu gelenin, hafife alınamayacak başka bir dalga olduğunu kim gösterecek bize?
Evet...
ABD konsoloslukları, Türkiye'deki vize başvuruları için bir yıl sonrasına randevu verecekler ve bunu alay eder gibi bir açıklamayla duyurdular.
Ama bunun, Kudüs duyarlılığımız yüzünden verdiğimiz rahatsızlıkla bir alakası yok. O rahatsızlığı, ABD'yle iyiyken de Filistin direnişini hararetle savunarak, İsrail'e 'one minute'ler çekerek vermiyor muyduk?
Yeni olan, ABD ile Rusya'nın, Suud'la İran'ın kozlarını paylaşmaya yönelmeleri.
Yeni bir dünya kurulmuyor; yeni çatışma düzenekleri, yeni ittifak mekanizmaları kuruluyor.
Güç dengelerini yeniden şekillendirmek için birbirlerine pazu gösteriyor, kostaklanıyorlar.
Ne Amerika Suud ve Mısır'la voltranı oluşturdu, biz strateji belgesinde yokuz bile, esamimiz okunmuyor, denklemin dışına mı itiliyoruz diye hayıflanıp yerinelim...
Ne de istediğimiz gibi bir dünya kuruluyor, küresel kabadayılardan kurtulmamız yakındır, zorbalık düzeni yıkılıyor, eli kulağında gibi hayallere dalıp sevinçle el çırpalım...
Bu bizim savaşımız değilse ve iki taraf da kendi cephesine asker yazdırmak için bastırıyorsa, başa gelen de çekilecekse hangisi başarıdır, hangisi kaçınılmaz: Arada kalmak mı, taraf olmak mı, aradan sıyrılmak mı?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.