Açlık grevleri nedeniyle Irak ve Suriye’den gelen haberleri değerlendirmek mümkün olmadı.
Açlık grevlerinde de maalesef düne kadar uzlaşma sağlanamadı. Sorun ağırlaşarak devam ediyor.
AKP Hükümeti olayın vehametini anlamış görünmüyor. Başbakan hala idam tehdidiyle sonuç alacağını sanıyor. Açıkçası ateşle oynuyor.
Şayet bölgesel gelişmeler Erdoğan’ın iştahını kabartıyor, at izinin it izine karıştığı bu çalkantılı süreçte Kürt siyasetini arkadan kuşatacağını ve hırpalayacağını düşünüyorsa, bunun ham hayal olduğunu anlaması da uzun sürmeyecektir.
Ayrıca böylesi bir girişimin yol açacağı sonuçları kestirmek de mümkün değildir. Başbakanın Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma ihtimali hayli yüksektir.
Meseleyi kişiselleştiren Erdoğan’ın, açlık grevleri eylemlerinin anadilde eğitim/savunma hakkının sağlanması ve Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması taleplerinin çok ötesinde tarihi bir misyon üstlendiğini görmesi gerekmektedir.
Eylem açık bir müzakere sürecine kilitlenmiştir.
Ya uzlaşmaya sona erecek ve dolayısıyla da Kürt sorununun bölgedeki Kürtleri de içine alacak şekilde kalıcı çözümüne hizmet edecektir ya da nerede sonuçlanacağı belli olmayan yeni ve yaygın bir çatışma sürecini tetikleyecektir.
Nesnel süreç bu kadar nettir.
Dolayısıyla egosunu tedavi ettirmesi, meseleye sorumluluk duygusu ve ciddiyetle yaklaşması gerekmektedir.
Öte yandan dediğim gibi açlık grevleri nedeniyle Irak ve Suriye’den gelen haberleri değerlendirmek mümkün olmadı ancak, bunlar önemliydi ve ayrıca önümüzdeki süreçte yaşanması muhtemel çalkantıların da işaretiydi.
İlk haber Irak’tan geldi.
Peşmerge ordusunu Savunma Bakanlığı’na bağlamak isteyen Irak merkezi hükümeti bütçeden Peşmerge’ye ayrılan ödeneği kesti.
Merkezi hükümet ayrıca Türk ordusunun ‘sınır ötesi’ operasyonlarını gerekçe göstererek, ‘Türkleri durdurma’ adına Zaho’ya asker göndereceğini de açıkladı. 1996 yılından bu yana Kürdistan’da olan Türk birliklerine de ‘çıkın’ çağrısı yaptı.
Bu gelişmeler merkezi hükümetle Kürdistan liderliği arasında var olan gerginliği daha da tırmandırdı. Peşmerge Bakanlığı Müsteşarı Enver Hacı Osman, Irak ordusunun Kürdistan’a girmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Peşmerge’nin Savunma Bakanlığı’na bağlanması için de ‘hayaldir’ dedi.
Osman son olarak, ‘herkes kendi evine’ diyerek ayrılacakları sinyalini verdi.
KDP, Kürdistan’la Türkiye’ye arasında gelişen iyi ilişkilerden rahatsız olan İran’ın Maliki’yi kışkırttığını ileri sürüyor.
Maliki’nin Kürdistan’ı işgal etmeyi planladığını söyleyen KDP, gelinen aşamada ayrılmayı kaçınılmaz görüyor. Bu da Kürt-Arap çatışması anlamına geliyor.
Bağımsızlık hazırlıkları da devam ediyor. Süreç geçen haftaya kadar sorunsuz ilerliyordu fakat, şimdi çok ciddi bir sorun yaşanıyor.
1991 yılından bu yana KDP’nin koalisyon ortağı olan YNK’nin lideri olan Irak Cumhurbaşkanı Talabani, Barzani’nin bağımsızlık ilan etmesi halinde Süleymani’ye bunun dışında tutacaklarını; bağımsız Kürdistan’dan ayrılacaklarını açıkladı!
YNK gibi Goran hareketi de bağımsızlığa karşı çıkıyor.
YNK ile Goran’ın İran’la iyi ilişkileri var. Türkiye’yle değil, İran’la birlik siyaseti izliyorlar. Barzani yüzünü Ankara’ya, onlar Tahran’a dönmüş bulunuyor.
Irak’ta bunlar olurken Suriye’de de Kürtlerle Araplar arasındaki savaş devam ediyor. Irak’ta Kürtlerin karşısına İran, Suriye’deyse Türkiye dikiliyor.
Türkiye’nin yönlendirdiği Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) Kürdistan’a saldırıları sürüyor. Geçen hafta Halep’in Kürt semtlerine saldıran ÖSO, önceki gün de Serikani’ye saldırdı.
Kürtler topraklarını korumak amacıyla bazen muhalifler bazen de rejimle çatışmak durumda kalıyor.
Suriye Kürtleri Haziran başında Hewler’de KDP ve PKK’nin desteğiyle Kürt Yüksek Konseyi’nin çatısı altında birleşmişlerdi.
Ancak pratikte birlik arzu edilen düzeyde işlemedi. Türk-İran rekabeti burada da Kürt Kürt ilişkilerini olumsuz etkiledi.
İran’ın YNK ve Goran,Türkiye’ninse KDP üzerinde etkili olduğu gözleniyor. Barzani’nin Batı Kürdistan sınır kapısını açmaması bunu gösteriyor.
Barzani, AKP’nin Kürtleri içeriden bölmeye ve birbirine düşürmeye dönük çabalarına karşı da etkili önlem alamıyor. Böyle giderse yalnız kalacağını görmesi gerekiyor.
Bu koşullar PKK’yi tavır almaya zorluyor. Fakat PKK, Türkiye’nin politikasında radikal bir değişim yaşanmadan harekete geçmek istemiyor. PKK, anadilde eğitim ve özerklik temelinde kalıcı bir çözüm güvencesi bekliyor.
Bunun sağlanması halinde bölgesel düzlemde bir Kürt-Türk çözümü olası görünüyor. Aksi durumda farklı arayışlar ve çözüm modellerinin gündeme geleceği anlaşılıyor!
İçeride ve dışarıda kritik süreç devam ediyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.