Prof. Dr. Büşra Ersanlı ve yayıncı Ragıp Zarakolu’nun da KCK operasyonları kapsamında gözaltına alındığı haberini okudum. Can sıkıcı. Bu operasyonlarda birçok kişi gözaltına alındı ama insan adını bildiği veya yakından tanıdığı isimlerle karşılaşınca daha çok dikkat kesiliyor. Ragıp Zarakolu’nu gençlik yıllarımdan beri iyi tanırım. Sevdiğim bir dostumdur. Kendini yetiştirmiş iyi bir entelektüeldir. Kalemini tarihî gerçeklerle yüzleşmek için, halkların özgürlüğü için kullandı hep. Ermeni meselesinin aydınlanması, Kürt sorunu en yoğun ilgi konularıydı. Gözaltına alınma gerekçesi “terör” ise, terörle uzaktan yakından ilgisi olmadığına hiç kuşkum yok.
KCK operasyonlarının yanlışlığını başından beri tekrarlayanlardan biriyim. Diyarbakır’da KCK davasının ilk celsesini de izlemiştim, daha açılır açılmaz haksız, çürük bir dava olduğu besbelliydi. Halkın seçilmiş temsilcilerini içeri atmanın siyasetin alanını daraltmaktan başka sonuç vermeyeceğini görmemek için kör olmak gerekirdi.
Fakat ne yazık ki körlük sürüyor.
KCK operasyonlarının kapsam alanı gitgide genişliyor. Kürt sorununda hükümetin siyasetini desteklemeyen herkese uzanma eğilimi gösteriyor. Bu kaygım Başbakan’ın basını milli birlik konusunda sorumluluğa davet eden konuşmasıyla artmıştı, son operasyonlarla daha da arttı. Üstelik basında bu operasyonları destekleyen kalemlerin sayısı da az değil. PKK’nin Çukurca saldırısı gibi saldırılarıyla bu tür destekler daha da çoğalacak.
Yani;
Böyle giderse daha fazlasından vazgeçtim varolan demokrasinin dahi daraldığını görebiliriz.
Yani;
İşler iyiye gitmiyor. Yalnız Kürt meselesinde değil, demokrasi meselesinde de...
Bu koşullarda “yeni, demokratik, sivil” bir anayasa nasıl yapılacak? Bir anayasa yapılır ama bu anayasa halkın anayasası olmaz. Çünkü her şeyden önce Kürt halkının taleplerini karşılayamaz. Karşılıyormuş gibi yapılabilir, hatta “Türkiye halkı”, “Anayasal vatandaşlık” ibareleri dahi kullanılabilir ama hem bu anayasanın başka köşelerinde yer alacak kısıtlayıcı hükümler yüzünden, hem de Terörle Mücadele Kanunu, TCK 301. Madde gibi anti-demokratik maddeler varlığını koruduğu durumda bu “yeni” açılımlar “hiç” hükmüne iner.
Türkiye halkının bir kısmını veya anayasal vatandaş kabul ettiklerinizi “terörist” görüp içeri atmanıza ne engel olabilir?
Oysa Türkiye’de halk ilk kez kendi anayasasını kendi yapacak; bu büyük fırsat hakkıyla değerlendirilirse bir bayram havasında davul, zurnayla kutlanacak denli önemli olur. Değilse bilinmelidir ki bu ülkede yukarıdaki tarzda cinlik yapılarak hazırlanmış bir sözde anayasaya evet demeyecek etkili bir demokratik kamuoyu oluştu artık. Bu kamuoyu kısmî değil bu tarz sözde toptan, sözde sıfırdan yeni bir anayasa yapımına “yetmez ama evet” demeyecektir.
Yani, öyleyse;
Önce demokrasi genişlemeli.
Barış demokrasiyle gelecek tezimi bir kez daha yineleyeceğim. Masa başında silâhları bırakma müzakeresi elbette önemli ve müzakereler yeniden başlamalı ama meselenin özü başka yerde. Bizleri yalnızca Kürt meselesinin çözümü ilgilendirmiyor, bu çözümle de sıkı ilişki içinde yeni tip bir demokrasi ilgilendiriyor. Hatta yalnızca Türkiye ölçeğinde değil dünya ölçeğinde yeni ve radikal bir demokrasi günümüzün en önemli, en devrimci görevidir.
Radikal demokrasi artık özgürlükleri tarif eden değil kendi tariflerimize özgürlük tanıyan, yani siyasi ve toplumsal katılımı en yükseğe çeken bir demokrasi olabilir. Bu nedenle günümüzde barış demokrasiyi izleyecektir. Tersi değil.
Eğer bu bakış açısı doğruysa yeni anayasa kendi başına hiçbir şeyi çözmez. Yeni anayasa için katılımcı yeni anayasa yapım süreci önemli. Daha fazla demokrasi getirecek yeni anayasa ancak daha fazla demokrasi süreci içinde doğabilir.
Bir yandan Terörle Mücadele Kanunu ve bu kanuna dayanılarak yapılan gözaltılar, öte yandan TCK 301 gibi maddeler var ve işletiliyorken, yani insanlar özgürce düşüncelerini söyleyemiyorken, özgürce siyasi alana çıkamıyorken nasıl yeni bir anayasanın yapım sürecinin aktif elemanları olabilirler; Böyle bir anayasanın yapım sürecine halkın özgürce katıldığını nasıl söyleyebileceğiz? İçimize sinerek bunları söyleyemediğimiz durumda geleceğimizi çizecek bu anayasa nasıl yeni, sivil ve özgürlükçü olabilir?
Silahlar susabilir, susması elbette hayati derecede önemlidir, tek bir gencimizi bile yitirmek istemeyiz, bunun için silahlar susmalı ama daha önce de susmuş fakat yine başlamış ve yine ölümler gelmişti.
Öyle olmaması için barış demokrasiyle birlikte gelmeli ve barışın güvencesi özgürlükçü demokrasi olmalı.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.