Anayasa değişikliği için referandumda “yetmez ama evet” çalışmalarına, söyleşilere, panellere zamanım oranında katılıyorum; kendi dost, akraba, arkadaş çevremde de herkes gibi konuşmalarımızın ağırlığını bu konu teşkil ediyor. Gündelik yazı yazma sorumluluğum nedeniyle bu konuda yazılanları, konuşmaları izlemeye gayret ediyorum.
Tartışmalar öyle bir yere geliyor ki, orada mantık zincirinin koptuğunu hissediyorsunuz. Söz bitiyor. Korkular, vehimler, kurgular kalıyor geride. Korkular, vehimler ve kurgulara karşı mantıklı bir yanıt ise imkânsızdır. O durumda “herkes kendi yoluna” demekten başka çare kalmıyor.
Fakat öyle dediğinde de insan kendini rahat hissetmiyor, içinizde çözülmemiş bir yumak kalıyor. Üzülüyorsunuz. İki mantıklı insan olarak üstünde en azından bir iki konuda görüş birliği sağlayamamış olmak nedeniyle insan kendini suçluyor. Acaba neyi yanlış anlatıyorum, ya da benim göremediğim ne diye düşünüyorum.
Türban/başörtüsü tartışmalarında da toplum olarak benzer bir çatallaşma içine girmiştik. Sinir uçları aşırı uyarılmış tartışmalar yapmıştık. Bence kaçınılmaz olarak gergin seyreden bu tartışmalar kamusal ve bireysel düşüncenin gelişmesi açısından çok yararlı olmuştu. Laiklik ve demokrasi konusunda pek çok makale yazılmış, şimdiye dek hiç tartışılmayan konular ve ayrıntılar tartışılmıştı.
Anayasa değişiklik paketiyle ilgili 12 eylülde yapılacak referandum sürecindeki tartışmalar ise türbana özgürlük tartışmalarından farklı seyrediyor. Şimdikini o tartışmalar kadar verimli bulmuyorum. Hatta çok verimsiz bulduğumu söyleyebilirim. Fakat bu verimsizlik hali, toplum olarak kendi hastalığımızı, zaaflarımızı çok daha açık ortaya koyuyor. Bu açıdan ise çok verimli olduğu söylenebilir.
Anayasa değişiklik paketinin içeriğiyle ilgili kimse bu değişikliklerin özgürlüklerimizi öncesine göre daha kısıtlayıcı olduğunu söylemiyor. Tersine bu değişikliklerin kısıtlamak bir yana bireysel özgürlüklerimizin ve demokrasinin imkânlarını daha da genişlettiği aşikâr. Çok ilginçtir ki korkulan da bu. Demokratik özgürlüklerin genişlemesinden yararlanarak birilerinin demokrasiye son vereceği korkusu.
Böyle bir korkunun yarattığı düşüncelere “vehim (vehm)” denir. Osmanlıca sözlük vehm için “müphem ve manasız korku, belirsiz fikir ve düşünceler” diyor. Türk Dil Kurumu sözlüğü ise vehm’in anlamını “kuruntu” sözcüğüyle karşılamış ve bir de şu örneği vermiş: “Onlar bu vehimle ellerinden gelse / Rüyalara sansür koyacaklar bir gün” –A.N. Asya. Örnek güzel değil mi? Güzelliği yalnız manada değil bu dizeyi yazan şairin adının bugünle ilgili yarattığı çağrışımda. Dün sansürden yakınan ırkçılar/milliyetçiler bugün sansürün, vesayetin savunucuları.
“Demokrasi genişlerse ondan demokrasi düşmanları yararlanır” diyerek Anayasa değişikliğine “Hayır” diyenlerdeki bu müphem ve manasız korku, kuruntu demokratik düşüncelere sahip olduğunu düşündüğümüz, mantıklı akıl yürütmeler yapacağını beklediğimiz insanlara kadar yayılmış durumda. Bunu görünce Hayır’ın dayandırıldığı argümanların siyasi olmaktan çok, psikolojik olduğunu görebilir insan.
Niye diye soruyor insan, mantık sınırlarını zorlayan bu denli korku niye? Nereden kaynaklanıyor?
Pek çok şey söylenebilir, özellikle psikologlarımız, psikanalistlerimiz bu sorunun yanıtlarını daha derin kavrayabilmemiz için bizlere yardımcı olmalılar. Uzmanlık alanım değil ama yine de şöyle düşünüyorum: Ünlü bir psikolog ve sosyolog olan Erich Fromm karakter özelliklerine göre bir sınıflama yaparken “yaratıcı yöneliş” adını verdiği bir tip ayırt ediyor. Bu özelliğin, bastırılmadığı takdirde her insanda olan yaratıcı etkinlik eğilimi olduğunu söylüyor. İnsanın kendi güçlerini, potansiyellerini kullanması anlamına geliyor. Ne var ki, pek çok nedenle bu güç bastırılıyor. Önemli nedenlerinden biri insanın sürekli olarak bir otoriteye tabi olma koşulları altında kalmış, öyle yetişmiş olmasıdır.
Bizim toplumumuzda da, bildiğimiz ve şu sıralar çok tekrarladığımız gibi vesayet altında yetişmiş olmamız sonucu bireysel özgürlüklerimiz gelişkin değil. Bireysel özgürlük alanlarımız son derece dar olduğu gibi olanları dahi yaratıcı etkinliklerle kullanma becerilerimiz körelmiş durumda.
İşte şimdi bireysel özgürlüklerimizi, kullanarak geliştirme fırsatı var. Bu referandum bireyler ve toplum olarak kendi geleceğimizi, kendimize güvenerek belirleme fırsatını bize veriyor. Oylayacağımız değişiklik paketi içeriğiyle bireysel özgürlükleri genişletici olduğu gibi, bu paket kabul edildikten sonra da getirilen değişikliklerin hayata geçmesi siyasetin, sivil toplumun, tek tek kişilerin gelişmelere müdahale etmesine bağlı olacak. Bu değişikliklerle uyumsuz olan yasaların temizlenmesi, değişikliklere uyum yasalarının çıkarılması gibi önümüze yeni bir demokratik mücadele alanı açılacak.
Korkuları yenmenin yolu kendimize güvenmek.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.