Ensar Vakfı üzerinden giden ağız dalaşıyla bu ülkenin siyaseti alabildiğine kirlendi. Gerilimin artması ve “had safha”da tutulması Tayyip Erdoğan’ın siyasî varoluşununun zorunlu koşulu gibi göründüğü için ve “anormal” dediğimiz şey dolayısıyla bugünlerin “normal”i haline geldiği için şaşılacak bir durum yok. Ayrıca, şimdiye kadar kaç seferdir “nitelik düşüklüğü şimdi dibe vurdu” deyip sonra “daha derin bir dip” olduğunu gördüğümüz için, bunun beterini de görmeye hazırlıklı olalım.
Kılıçdaroğlu’nun şimdi ona saldıran AKP yığınlarının sözünde buldukları imaları aklından geçirmiş olduğu kanısında değilim. Değilim ama lafının nereye gideceğini, daha doğrusu “nereye götürüleceğini” hesap etmeden konuştuğu da belli.
Türkiye treninin ateşçisi rolünde Tayyip Erdoğan gördüğü ocağa kömür atıyor. O bunu “maestro” olarak yapıyor ama maiyetinde bundan geçimini sağlayan bir ordu var. Sen o “muhataralı” kelimeleri kullanarak konuşursan, buradaki koronun sözünü hangi kılığa sokacağı besbelli.
AKP’nin taktiği, her konuda daha fazla gürültü yapmak, gerçek durum ne olursa olsun, dediğini hiç değiştirmeden, avazın en üst perdesinden tekrarlamak. Hitap edilen “yer”, kendi tabanlarının önyargıları. Bu toplumda öteden beri birbirine diş bileyerek yaşamış ve aslında hiç tanımadığı “karşı taraf” hakkında yalan yanlış bilgilerle yetişmiş (bunu iki tarafı da içermek üzere söylüyorum) potansiyel "cephe”ler var. Tayyip Erdoğan’ın önderi olduğu tarafta “laikler”in ahlâksızlığı (özellikle de cinsel ahlâksızlığı) üstüne ne söyleseniz size inanmaya hazır kitleler var. Öyleyse dayan mugalatayı, yalanı; “Kabataş’ta şöyle yaptılar; Dolmabahçe’de böyle yaptılar” diye göz göre göre “hilaf-ı hakikat” iddialarda bulunmaktan kesinlikle içtinap etmediğin gibi.
İyi de, Kemal Kılıçdaroğlu kiminle ve kimlerle siyasî mücadele yaptığını bilmiyor mu? Sen böyle bir “smaç” pasını karşı takıma verirsen, karşı takım da bunu değerlendirir.
Her şeyin fıkrası vardır; bunun da var. Adam, “psikolojik sorunlarım var”, diye psikiyatra gitmiş. Doktor, “Gestalt”çı. Birkaç soyut çizgi çizmiş (bunlar bir şey anlatmaz; önemli olan hastanın o görüntülerden ne sonuç çıkaracağıdır), “Ne görüyorsunuz?” diye sormuş. “Oo”, demiş adam, “Grup seks! Kimin kimi ne yaptığı belli değil!” Doktor birkaç çizgi daha çizmiş, “Bu ne?”, “On tane azgın adam”, demiş hasta, “Genç kızın ırzına geçiyorlar!” Evet, anlaşılıyor”, demiş doktor, “Cinsel saplantıların var.” “Benim mi saplantım var?” diye bağırmış hasta; “O müstehcen resimleri ben mi çizdim, sen mi?”
Tartışmanın “daha çok gürültü çıkarma”ya dönüştüğü bu ortamda yazı yazmak güçleşiyor; “güçleşmek”ten öte, anlamsızlaşıyor. Bütün bir iktidar yapısının elindeki bütün imkânları kullanarak kendi dışında her türlü sesi bastırmaya çalıştığı koşullarda, daha yüksek ses çıkarmaya çalışmanın bir anlamı herhalde olamaz. Kaldı ki, o “volüm”e eriştikten sonra -erişebilirsen- söyleyeceğin ne? “Sakin olun!” anlamında bir şey. İyi ama, ortada sakin olmak isteyen kaldı mı?
Bilemiyorum.
Hele şu son “önüne yattı” kavgası ve benzerlerinin yeri göğü tuttuğu koşullarda, insan ne yazar, ne yazmak ister?
Bu olay da gösteriyor ki bugün “rüşvet”, yarın “taciz”, derken “cinayet” ya da neyse, hiçbir şey, kendisini olarak tartışılamaz.
İlkin bakacaksın, “Kim yaptı diyorlar?” “O yaptı dedikleri, benim adamım mı, onların adamı mı?” Bunu tespit ettikten sonra yapacağın iş, aslında üzerinde tartışılan işle ilgili değil. Karşı tarafı çürüteceksin; bunun için “emsal” mi gerekiyor, “argüman” mı gerekiyor, ne gerekiyorsa, onları bulacaksın. Yani zıvanasından çıkmış bir “münazara.” Neyin doğru olduğunun hiçbir önemi yok. Tek sorun, tek hedef, karşı tarafından ağzını kapatmak- pankreas yöntemleriyle.
Bu patırtılar olurken Tayyip Erdoğan “terör yandaşı” falan gibi yeni “suçlar”, sonra da onlaya uygun “cezalar” bulmakla meşgul. Yani “Şu izlediğimiz politika ve güneydoğuda yarattığınız maddî ve daha çok da mânevi tahribattan sonra, bu sorunun çözümünü şimdiye kadar olmadığı ölçüde güçleştirdiniz” dediğimde (ki, habire bunu söylüyorum), Tayyip Erdoğan, kendine özgü mantığıyla, “İşte! Terör yandaşı!” diye haykıracak, savcıları göreve çağıracak vb. Sonra, sonrası vatandaşlıktan çıkarmakla başlıyor. AKP iktidarında iptal edilen 12 Eylül silâhı geri gelecek.
Evet, “Yeni Türkiye” avazelerinin ardında böyle bir Türkiye tasarlamaktalar
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.