Çözüme yakın bir manzaradan veya çözüme temel oluşturabilecek dönüşüm işaretlerinden söz etmek şu noktada zor.
BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak, “Hakiki bir müzakere süreci başlamalı” diyerek söze başladı. Şimdiye kadar hiçbir zaman hükümet ya da devletin kendileriyle ciddi bir görüşme yapmadığını; aslında hiçbir zaman müzakere yapılmadığını sözlerine ekledi.
Önceki akşam Nazlı Ilıcak’ın evinde BDP Eşbaşkanı Kışanak ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Baydemir’le bir grup gazeteci bir araya geldik.
Kışanak, devletin ‘sorunu çözmek’ yerine ‘silahtan ve PKK’dan kurtulmak’ şeklinde bir tanımlama yaptığını ve bu nedenle ciddi bir girişimde bulunmadığını ifade etti.
Osman Baydemir daha çok sokaktaki insanın duygularını aktarmaya çalıştı: “Duygusal kopuş ciddi derecede artıyor. Açlık grevine Diyarbakır tüm şehir olarak katıldı. Ben cezaevinden değil, şehirden bir tepki çıkacak ve önü alınamayacak diye korktum. Açlık grevlerinde bir farkındalık yaratabilmek amacıyla İstanbul’a geldim. Yaşar Kemal’le görüştüm. Sosyal medyada gösterilen ırkçı ve şiddet içeren mesajları gördüğümde korkuya kapıldım. Bu mesajları izleyen Kürt gençleri arasında, ‘Bunlarla bir şey olmaz, birlikte yaşamamız giderek imkânsızlaşıyor’ duygusu güçleniyor.”
Kışanak sıradan Kürtlerdeki umutsuz ruh haline dikkat çekiyor: “Neden hâlâ bunlarla çözüm olabileceğini düşünüyorsunuz diyerek bizlerin çabalarına tepki gösteriyorlar. Bırakın buradan bir çözüm çıkmaz diyenlerin sayısı artıyor.”
Kışanak, “Peki, beklentiniz kalmadı mı?” sorusuna şu cevabı veriyor: “Beklentimiz kalmadı desem siyaseti bırakır, gider köyüme, annemin yanına yerleşirim. Doğal yaşama döner, sütümü içerim. Yok eğer tutuklanırsam bu kez köydeki annemden bana köy yiyecekleri getirerek bakmasını isterim. Tabii ki çözüm umudumu koruyorum.”
Devlet ve Türkiye Kürtleri
Şurası bir gerçek ki bir ‘müzakere havası’ yok. BDP’liler şimdiye kadarki ilişkiyi asıl olarak ‘PKK’ya silah bıraktırmak’la sınırlı bir hamle şeklinde değerlendiriyorlar. Öcalan’la, Kandil’le, BDP ile yapılan görüşmelerin tümünü ‘PKK’nın silahsızlandırılması için yapılan görüşmeler’ olarak görüyorlar.
“PKK’nın silah bırakması önemli değil mi? Belki de çözümün başlangıcı buradan ilerleyecek” diyenlere BDP’liler şu cevabı veriyor: “PKK silah bırakabilir. Ama bu Kürt sorununun çözüldüğü anlamına gelmez. Kürt sorunu bir kimlik, dil ve kültürel haklar sorunu. Bunlar sağlanmadan çözüme ulaşmaktan söz edilemez.”
Sözün özü: Devlet (ya da bugünkü haliyle ‘AK Parti hükümeti’), BDP/PKK ekseniyle kalıcı ve çözüme yönelik bir diyalog içinde değil. Kürtlerin bölgesel özerklik ve ‘kendi kendilerini yönetme’ taleplerine tam anlamıyla nasıl bir karşılık verileceğine ilişkin devlette bir irade oluşmuş değil.
Böyle bir adımı, AK Parti’nin sadece kendi cesaret ve gücünün sınırları içinde gerçekleştirmesi zor. Özellikle ‘tam çözüm’ noktasında, ‘genel af’ gibi önemli adımlarda CHP desteği şart.
Öte yandan, PKK paralelindeki güçler Kuzey Irak dışındaki Kürt bölgelerinde etkilerini arttırıyorlar. Türkiye belki bu nedenle Kuzey Irak Kürtleriyle son dönemde daha yoğun bir ilişkiye yönelme eğiliminde. BDP’liler bunu şöyle karşılıyor: “Kendi Kürtleriyle anlaşamayan bir Türkiye’nin Ortadoğu’da etkin bir aktör olması mümkün değil. Bölgede hem bu kadar iddialı olacaksınız ama Kürtlerin hakkını hukukunu yok sayacaksınız, bu olmaz...”
BDP’liler, Barzani üzerinden PKK ile çatışma planlarının yapılmasının, Kürtlerin birbirine düşürülmek istenmesinin de umutsuz bir çaba olduğunu vurguluyorlar.
‘Arap Baharı’nı bir özgürlük yolculuğu olarak kucaklarken kendi 20 milyonluk yurttaşınıza özgürlük tanımazsanız ciddiye alınırlığınıza darbe vurmuş olursunuz.
‘Çözüme yakın’ bir manzaradan veya çözüme temel oluşturabilecek dönüşüm işaretlerinden söz etmek şu noktada zor. Tablo hâlâ aynı sıkıcılıkla karşımızda duruyor.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.