Kışın uyuyamadığını söyledi. Dağda hava çok keskindir, kemiklere işler. Benim çocuğum kim bilir nerededir. Nasıl uyurum ben?
Bu sözleri çocukları dağa kaçan bir anne ve babadan dinledim. Oğulları, gencecik yaşta gerillaya katılmış, 15 senedir ses vermemişti. Öldü mü, kaldı mı bilinmez ama kıymıklı bir bekleyiş onları her gün kemiriyordu.
Kaç aile benzer bir meçhulle yaşıyor acaba? Kaç kişi çocuklarını bir daha görüp göremeyeceklerinin gerçeğiyle boğuşuyor? En son Diyarbakır’da 72 aile eylemdeydi. Bugün de 21 yaşındaki Ayşe Deniz Karacagil, nam-ı diğer kırmızı fularlı kızı konuşuyoruz.
Deniz, veda mektubunda “Bu gidiş için kimseyi suçlamayın” dese de ben suçluyorum.
“Sosyalizmi simgeleyen kırmızı renkli fular ile yüzünüzü tanınmamak ve kimliğinizi gizlemek amacıyla kapatmanızdaki amacınız nedir. Detaylı ifadenizi veriniz?” gibi deli saçması bir soru yöneltip 98 yıla kadar yargılamaya kalktıkları için.
Ondan 127 gün çaldıkları için.
Koğuşlarda, erkek egemenliğin bütün iğrençliğini sergileyip iç çamaşırlarını “bayrağa” benzetip dalga geçtikleri için.
“En az üç çocuk diyenleri yatak odamızdan kovmak suç olmamalı” dedirtmek durumunda bıraktıkları için.
Deniz, özellikle bu kanlı zamanda Rojava’ya gidiyorsa hepimizin sorması lazım, ne yapıyoruz bu çocuklara?
Sokaklarda öldürüyoruz. Korkutuyoruz. Ötekileştiriyoruz. Dışlıyoruz.
Yaşıtları özgürlüğün rüzgârıyla raks ederken biz onların çocukluklarını çalıyoruz.
Pozantı gençlerini düşünün. İçeride tecavüz edip bırakıldılar; birisi çıktığı gün intihar etti, diğeri dağa çıktı.
Alsancak’taki 13 yaşındaki A.K’yi düşünün. Çevik kuvvet tarafından yaka paça götürülürken korkudan altına işedi. Valilik TOMA suyu olduğunu iddia etti. 3 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Gaz fişeğinin gözüne isabet etmesiyle görme yetisini kaybeden işitme engelli Selçuk Yıldız’ı düşünün. Soruşturmasında İstanbul Valiliği’nin dalga geçer gibi verdiği şu cevaba bakın: “Polisin envanterinde gaz bombası atan teçhizat bulunmuyor.”
Şimdi, dağa gitti diye Deniz’e kızabilir, çare silaha sarılmak değil diye yakınabiliriz.
Biz bu çocukları öldürüp öldürüp terörist diye yuhalattıkça,
Kızılbaş diye ayrıştırdıkça,
Yurtlarına, yatak odalarına, parklarına burnumuzu sokup en temel hak olan protesto haklarını ellerinden aldıkça,
Hukuku paçavra edip kişiye özel yorumladıkça,
Hayatı bu denli ucuzlatıp her şeyi pahalıya sattıkça,
Kendi adamımızı koruyup diğerlerini cezalandırdıkça,
Daha nice Deniz’ler göreceğiz.
Biri dağa çıkacak, biri sokağa sığınacak, biri kendini asacak, biri hayattan saklanacak.
Kurt gelecek, kapacak.
Saadet
Bu adaletsizlikte sevinme adalemiz hamlaşmıştı. Bu hafta iyi haberlerle ferahladık. En sonunda Balyoz sanıkları dışarıda. (Ama ne olacak o çaldıkları yıllar?)
Aynı gün hayvan hakları tasarısından 2 korkunç madde çıkartıldı. Buna göre hayvanlar üzerinde deney yapılamayacak ve toplama kampı gibi yerlere postalanmayacaklar.
Emeği geçen, direnen herkese müteşekkirim. Birlik olup başardığımızı görmeye ne kadar ihtiyacımız var!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.