Cumhurbaşkanı adayları bir gelecek tasavvuruna ve siyaset vizyonuna sahipler mi? Bu soru aslında 'adayların dayandığı siyasi partiler bir siyaset vizyonuna sahip mi' şeklinde de sorulabilir.
AK Parti'nin 2023 vizyonu ete kemiğe bürünmüş durumda. Erdoğan da 'yeni Türkiye' diye nitelendirdiği bir değişim projesini öne çıkarıyor. Bu proje hem toplumda umut oluşturuyor, hem de bu anlayışın toplumda bir karşılığı var.
HDP'nin de bir siyaset tasavvuru var. Özünde 'demokratik özerklik' diye nitelenen bu projeyi savunan Demirtaş 10 Ağustos'ta farklı kesimlere açılarak yüzde 10 bandını zorlamayı ve ortaya koyduğu farklı görünümle daha güçlü bir şekilde siyasi projesinin peşinde koşmayı amaçlıyor.
Peki İhsanoğlu'nun projesi, tasavvuru veya siyaset vizyonu nedir? 'Tarafsız ve kucaklayıcı Cumhurbaşkanı olacağım' sözünün ötesinde İhsanoğlu'nun nasıl bir Türkiye tasavvur ettiği bilinmiyor. Bunun sebebi destek gördüğü partilerin böyle bir vizyona ve tasavvura sahip olmamasıdır. Yani adayın anlamsızlığı partilerin siyasetsizlik halinin doğal bir yansıması... Siyaset tasavvuru ile siyasi ve toplumsal temsiliyet arasındaki bağ ne adayda, ne bu partilerde mevcut.
Alevilik polemiği
Mezhep ve etnik köken temelinde yapılan siyaset hep dışlayıcı ve ayrıştırıcıdır. Bu yüzden kimlik siyaseti yapan partiler marjinal kalmaya mahkumdur. Başbakan'ın yaptığı Alevilik vurgusu, Sünni kesime yönelik Alevi bir lideri deşifre etme amacı taşımamaktadır. Alevi'nin Alevi olduğunu, Kürt'ün Kürt olduğunu söylemekten çekinmesi bir sorundur. Mesele Sünni seçmene bir genel başkanın Alevi olduğunu vurgulayarak antipati oluşturmak değildir, aksine hem Alevilerin büyük oyunu alıp hem de Aleviliğini perdeleyen bir genel başkanın hali pürmelalini göstermektir.
Demirtaş'ın Kürtlüğünü vurgulamak da Türk seçmen açısından çok ciddi bir anlam ifade etmez ama Kürt seçmen hep Kürtlük üzerinde duran bir genel başkanın Kürtlüğünü perdelemesini bir sorun olarak algılayabilir. Demirtaş'ın klasik Kürtçü iddialarını geri planda tutması bir inandırıcılık sorunu oluşturur. Bu yüzden meseleyi ayrımcı dil kullanmak olarak lanse etmek açık bir çarpıtmadır.
Niçin çok çalışıyor?
Fehmi Koru, 'herkesin kazanacağına mutlak gözüyle baktığı aday neden rakiplerinden fazla efor sarf ediyor' sorusuyla Erdoğan'ın mitingden mitinge koşmasını yorumlamış.
AK Parti'ye oy verenlerin bir kısmı onun partinin başında kalmasını istediğinden oy kaybedebilirmiş.
AK Parti'yi farklı sebeplerle destekleyenler onun adaylığına sıcak bakmayabilirmiş.
Başkanlık arzusu kendisini takdir eden bazı seçmenleri ürkütebilirmiş.
Bundan dolayı da Erdoğan kazaya uğramak istemiyormuş... Koru'nun negatiften bakan yorumları Erdoğan'ın endişe sebebiyle çok çalıştığını ima ediyor.
Oysa Erdoğan aldığı veya alacağı oy oranından bağımsız olarak üzerine düşen sorumluluğu yerine getiren ve çok çalışan bir liderdir. Yerel seçimlerde oyu yüzde 38'e düştüğünde de aynı motivasyonla çalışmıştır, oyu yüzde 50'ye dayandığında da aynı sebeple çalışmaya devam etmiştir. Erdoğan millete hizmet davasında kişisel sorumluluğunu sonuna kadar yerine getirmeye çalışan, ibadet şuuruyla hareket eden bir insandır.
Niye bu kadar çok koşturuyorsunuz denildiğinde verdiği şu cevap çok manidardır: 'Biz üzerimize düşeni layıkıyla yapalım, sonra şunu da yapsaydık, eksik bırakmasaydık demeyelim'. Sebepleri yerine getirip tevekkül etmek önemli bir Müslüman şiarıdır. Erdoğan'ın tarzı küçük siyasi hesapların üzerinde bir ufuk ve teslimiyet taşıyor.
Sonucu kutsamak, sonuca ulaşmak için her yolu mübah gören şu anki muhalefetin tarzıdır. Onlar sonuç için herşeyi feda edilebilir görüyorlar. Erdoğan ahlaki ve ilkesel çizgide yol yürünen ve uzun soluklu mücadeleye inanan bir insan. Bu yüzden partisindeki herkesten fazla yük yüklenmekten kaçınmıyor.
Bazıları Erdoğan'ı tanımadıklarından veya farklı maksatlarla bu tür sorular sorabiliyorlar, Fehmi Ağabey bu bazılarından değildir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.