Bu krizi 'bir Ergenekon krizi' olarak sunmak da haklı ve doğru olabilir mi? Bu kriz asıl olarak eski Türkiye'nin sisteminden devralınmış bir kriz.
CHP, sorunların çözümünde de tıkanmasında da rol oynayabilecek önemli bir parti. Geçmiş yıllarda, birçok sorunu kilitledi ve Türkiye’nin demokratikleşmesine zarar verdi.
CHP, Kılıçdaroğlu ile yeni bir döneme başladı. Bu bir başlangıç, nereye doğru evrileceğini şimdiden kestirmek kolay değil. 20 yıldır, katı devletçi ve militarizmle ittifak üzerinden siyaset geliştiren bir partinin yeni döneme, tamamen yeni bir parti olarak başlaması düşünülebilir mi? CHP, eskiyle yeninin iç içe geçtiği bir dönemi yaşıyor. Böyle olması da çok doğal. CHP, Ergenekon sanıklarından bazılarını aday gösterek, eski CHP’nin bir bölümünü Meclis’e taşıdı. Süheyl Batumlar, Nur Serterler de geçmiş CHP’nin bonusu olarak yönetimde yer aldılar. Bu yönden yapılacak eleştirilerin bir anlamı olduğu kesin. Bu açıdan yapılacak eleştiriler haklı da olacaktır.
Ergenekon krizi mi?
Gelelim son krize: Ergenekon sanıklarını aday göstermek tabii ki siyasi hataydı. Tamam, ancak henüz hüküm giymemiş bir sanığın milletvekili seçilmesi halinde onun Meclis’e girmesini savunmak ve bunun için mücadele etmek yalnızca Ergenekon’a hizmet olarak görülebilir mi?
Bu krizi ‘bir Ergenekon krizi’ olarak sunmak da haklı ve doğru olabilir mi? Bu kriz asıl olarak eski Türkiye’nin sisteminden devralınmış bir kriz. Yalnızca Ergenekon davası sanıkları değil KCK davası sanıkları da Meclis’e giremediler. Bu yüzden sorunu Ergenekon krizi gibi sunmak meseleyi tam olarak açıklamaya yetmez. Bu gelişmeler karşısında hükümetin, Başbakan’ın yapması gereken şeyler yok mu? Hatip Dicle düşünceleri nedeniyle ağır bir ceza aldı. Terörle Mücadele Yasası gibi tam anlamıyla geçmiş Türkiye’nin mirası olan bir yasa maddesiyle mahkûm edildi. Başbakan, Dicle’nin durumuna ilişkin değerlendirmesinde, “Benim durumuma benzemiyor” dedi. İkisi de düşünceleri nedeniyle mahkûm olmuşlardı. Hatip Dicle, cezasını yattı tıpkı Başbakan gibi. Şu anda mahkûm değil tutuklu.
CHP yarın Meclis’e girebilir, peki bu kriz biter mi? Bu krizin bitmesi için seçmenin yüzde 50’sinin desteğini almış Başbakan’ın harekete geçmesi gerekmez mi? Ona hiç sorumluluk düşmüyor mu? Kılıçdaroğlu, bu gerginlik içinde diyalog kapılarını açık bıraktığını söyledi. Başbakan ise “Ben hâkimlere emir mi vereceğim?” dedi. Tabii ki yargıya kimse müdahale etmemeli. Ancak şurası bir gerçek ki, seçilmiş milletvekilleri bugünkü yasalara uyarak seçildiler. Oy verenler, hapistekilerin de içinde bulunduğu listelere destek verdiler. Onların kendilerini temsil etmelerini istediklerini ifade etmiş oldular.
Bağımsız vekiller
Doğru olanı Meclis’in onların durumuna çözüm bulması. CHP’nin yemin etmeyi ertelemesini de bu şekilde anlamak yararlı olur. Tabii daha önemli ve çözümü sıkıntılı olanı tahliye olamayan bağımsız milletvekillerinin durumu. Onlar, bir anlamda ‘Kürt sorunu’nu temsilen seçildiler. Kürtlerin önemli bir çoğunluğu onları Meclis’te görmek istiyor. Meclis’i bir çözüm yolu olarak benimsediğini ifade etmiş oluyor. Bu durum bölgedeki toplumsal gerginliği azaltabilmek, dağın karşısına Meclis’i koymak açısından ve çözüm için bir imkân olarak da kabul edilebilir.
CHP ile AK Parti’nin temel konularda uzlaşması ve çözüm üretmesi gerekiyor. CHP’nin içinden bir kesim böyle bir uzlaşmayı dinamitlemek ve gerginliği tırmandırmak istiyor. Eski CHP, Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarına direniyor. Bu durumda asıl hedef olarak Kılıçdaroğlu’nu almak acaba bu farklılıkta kimin işine yarar? Kılıçdaroğlu’nun yönetimindeki bir CHP mi çözüme daha yakın durur, yoksa Baykalcıların CHP’si mi? Bu konuyu AK Parti’nin de düşünmesinde ve stratejisini ona göre çizmesinde yarar bulunuyor.
Çözüm iradesi daha çok Başbakan’ın inisiyatifinde. Uzlaşmacı bir dil, CHP içindeki olumlu kanadın da etkisinin yaygınlaşmasına yardımcı olabilir. Böyle bir gelişme ise Türkiye’nin önündeki zor engelleri aşmak konusunda daha elverişli bir ortam yaratabilir.
Kılıçdaroğlu ve ekibini eleştirelim. Ergenekon davasıyla bağını eleştirelim. Ancak, onu Ergenekon davasının parçası gibi görmeyi ve özdeşleştirmeyi doğru bulmadığım gibi sorunların çözümü açısından da böyle tanımlanmasını da zararlı buluyorum.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.