Kılıçdaroğlu, Brüksel yerine Dersim'e git. Oradan yeni bir yüzleşme dönemini başlat...
Kıbrıs’tayız. Kıbrıs Türklerine uygulanan ambargonun yarattığı tahribatı konuşuyoruz. Türkiye’nin yıllarca sürdürdüğü yanlış kurguların etkisiyle giderek derinleşen birikim, şimdi tam anlamıyla bir çıkmaza dönüşmüş, Kıbrıslı Türkleri çaresizlik psikolojisine sokmuş durumda. Kıbrıs bir belirsizlikler yumağı gibi...
Lefkoşa’dan Girne’ye doğru yol alırken bindiğimiz arabanın radyosu, Kılıçdaroğlu’nun Brüksel’e gideceğini haber veriyor. Yanımdaki gazeteci arkadaşlara, “Kılıçdaroğlu için tam zamanı” diyorum. Kılıçdaroğlu, Başbakan’ın Dersim katliamı için özür dilemesini gerçekten bir fırsata dönüştürebilir.
Evet, bence, Kılıçdaroğlu Brüksel yerine Dersim’e gitmeli. Orada bir basın toplantısı düzenleyerek, Dersim katliamının sorgulanma sürecine yeni bir boyut kazandırmaktan korkmamalı. Dersimlilere “Gelin yaşadığınız mağduriyetleri anlatın. Hepsini kayıt altına alalım. Dersim’den sürülmüş, Anadolu’nun dört bir yanına dağılmış Dersimliler de yitirdiklerini elde etmek, el konulan mallarını mülklerini devletten istemek için, yaşadıklarının hesabını sorabilmek için CHP’ye müracaat etsinler. Hepsinin takipçisi olacağız” diyebilmeli.
Ana muhalefet partisi lideri, köy köy, kasaba kasaba Dersim’i dolaşarak bir ‘gerçekleri açıklama kampanyası’ düzenleyebilmeli. CHP’nin geçmişteki sorumluluklarına, devletin sorumluluklarına dikkat çekerek ‘tarihle yüzleşme’ konusunda değişik sayfalar açmak isteyenleri cesaretlendirmeli.
Bunları yaparken CHP içindeki “Siz devletten hesap soramazsınız, yapılanlar haklıdır” çizgisindeki baskıcı ve devletçi çekirdekle köklü bir hesaplaşmaya girişmekten çekinmemeli.
Bir adım atarak, CHP’deki değişime direnen (belki yaklaşık yüzde 10’luk) kitleyle net bir şekilde yüzleşmeyi göze alıp daha geniş seçmen kitleleriyle birleşme hedefini önüne koyabilmeli. Bu yüzde 10 civarındaki kesime bağımlı bir duruş sergileyen bir CHP’nin maksimum oy potansiyelinin yüzde 25’leri aşamayacağını artık hemen herkes görebiliyor zaten.
Tutucu azınlığa mahkûm çizgi, Kılıçdaroğlu’nun “Başbakanlığa adayım” söylemini temelsizleştirmeyi sürdürüyor. Kılıçdaroğlu’nun ‘iktidar perspektifi’nde biraz olsun ciddiyet payı varsa statükocu azınlıkla hesaplaşma noktasında artık daha fazla vakit kaybetme lüksü yok.
Başbakan’ın Dersim konusundaki başlangıç adımını küçümsemek mümkün değil... Şu an gerekli olan, bu başlangıcı bir çıkış noktası olarak alıp daha kapsayıcı sorular sorabilmek...
Bülent Ecevit 1972’de partinin ‘değişmez genel başkanı’ İsmet İnönü’ye kafa tuttuğu zaman başarı şansı azdı. Ama bir değişim kaçınılmazdı, birinin ‘ayaklanma’yı başlatması gerekiyordu. Ecevit başarılı oldu, CHP’nin ‘makûs talihi’ni ilk seçimlerde yendi ve uzun bir aradan sonra CHP’yi birinci parti haline getirdi.
Kılıçdaroğlu, ‘aşırı denge hesapları’nın kıskacı içinde, iki ileri bir geri giderek, atak yapamayan bir çizgi izledi. Parti içindeki statükoyu temizlemesi ve CHP’yi atağa geçirebilmesi için hâlâ belli bir toplumsal zemin var. Mesele, ‘demokrasi’, ‘tarihle yüzleşmek’, ‘insan hakları’ gibi noktalarda net siyasetlerin geliştirilmesi ve bunları kararlılıkla savunabilecek cesaretin gösterilmesinde düğümleniyor.
Bunları söylediğimde şu tarz ‘uyarı’larla karşılaştığım oluyor: “Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın, Ecevit’in ataklığını ve gözüpekliğini gösteremez çünkü onun yetişme tarzı, geçmişi buna uygun değil. Dersim’in ezilmiş ruh hali, onun içine sinmiş durumda. Bir devlet bürokratı olarak hayatı amir-memur ilişkisi içinde geçmiş bir insanın, tarihi değişimlere büyük katkılarda bulunması beklenemez.”
Dersimli kimliği aynı zamanda başkaldıran bir kimlik. Umudu korumak, olumlu taraftan yaklaşmayı sürdürmek istiyorum. Bir kez daha çağrıda bulunuyorum: Sayın Kılıçdaroğlu, Brüksel’e gitmek yerine Dersim’e git. Oradan yeni bir yüzleşme dönemini başlat...
Hayal gördüğümü düşünenler olabilir. Biz 68 kuşağı biraz hayalciyizdir gerçekten de...
Bize şu slogan yol gösterir: Gerçekçi ol, imkânsızı iste...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.