I- KESK ve bağlı sendikalar, 28-29 Mayıs tarihlerinde "Laik Eğitim, Laik Yaşam ve İş Güvencemizden Vazgeçmeyeceğiz! Baskı, Sürgün ve İşten Atmalara Karşı Alanlardayız!” sloganıyla 8 ilde miting düzenliyor. Mitinglerin ikisi ise savaşın yoğun yaşandığı Amed ve Van’da yapılacak.
Aylardan beri Kürdistan’da kentler yakılıp yıkılırken devletin kendi savaş hukukuna bile uymadığı; Nusaybin ve Şırnak’ta bunun halen devam ettirildiği, başta Sur olmak üzere onlarca Kürt kentinin boşaltıldığı; üstüne üstlük Kürt halkının iradesinin dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla Meclisten de dışlanmak istendiği; önemlisi bir süreden beri sınırlı burjuva demokratik hak ve özgürlükleri bile tümüyle ortadan kaldıran sivil darbenin geliştirildiği…. bir süreçte KESK’in yapacağı mitinglerinde laiklik ve iş güvencesini öne çıkarması doğru değil. Yukarıda özetlediklerimin yaşanmaya devam ettiği Kürdistan’da, Amed’te iş güvencesi ve laikliği öne çıkarmak zamanlama olarak yanlıştır.
KESK’in laikliğe sahip çıkması, özellikle iş güvencesini talep etmesi, baskı ve sürgünlere karşı çıkması doğrudur dahası zaten varlık nedenidir. Doğru bulmadığımız zamanlama meselesidir. Kürdistan kentleri yıkılıp boşaltılırken, bodrum katlarında ki toplu katliamlarla halkımıza karşı vahşet sergilenirken, kentlerimiz savaşın kuşatması altındayken Amed ve Van’da bu süreçte “laik eğitim laik yaşam, iş güvencesi” demek ne kadar karşılık bulur? Yanıtı aranması gereken soru budur!
Doğrudur bugün laiklik de saldırı altındadır hem öyle ki yasal olarak korumakla yükümlü olanlarca (Meclis Başkanı vb.) saldırı hedefine konulmuştur. Ancak laikliğe saldırıyı göğüsleyecek güçlü bir dinamik kitle vardır ve Meclis Başkanı da zaten bu dinamiğin tepkileri karşısında geri adım atmak zorunda kalmıştır. Dolaysıyla KESK’in şimdiki süreçte eylemlerinde öne çıkaracağı politik şiar; “Kürdistan’da savaşa son, operasyonlar dursun, halkımın iradesine dokunma” olmalıydı!
Altı çizilmesi gereken mesele şudur; AKP başkan dolaysıyla Başbakan adayı da olan Bin Ali Yıldırım’ın parti başkan adayı gösterilir gösterilmez, Diyarbakır’da (ki asla savunulamayacak) bir bombalı araç saldırısında 16 köylünün yaşamını yitirdiği köyü ziyareti sırasında söyledikleri, yeni hükümetin öncelikli politikasının ne olacağı konusunda önemli mesajlar içermektedir.
Yıldırım, Davutoğlu’nun yer yer cılız da olsa dile getirdiği “siyasal çözüm” laflarının bir dönem duyulmayacağının mesajlarını net verdi Diyarbakır’da. Demek ki yeni hükümet Kürt politikasında daha ağır bir savaşı yürütecektir. Öyle ki Ahmet Davutoğlu’nun Başbakan olarak görev yaptığı iki yıl, Türk devletinin halkımıza dönük en kanlı saldırılarından biri olmasına karşın Reis tatmin olmadı ki daha kararlı davranmasını istediği Yıldırımı getirdi. Zaten Recep Tayyip Erdoğan’da bir süre önce Kürdistan için açıkça, “Sıkıntılı yerler var, o sıkıntılı yerlerde şu anda bu kadar şehit veriyoruz. Niye veriyoruz? Bu toprakları yeniden vatan yapabilmek için veriyoruz” diyerek Kürdistan’da yeni hükümetle birlikte savaş daha da ağırlaşacağını söylemişti.
Demek istediğim savaşın daha da tırmandırılacağı süreçte KESK eylemlilik geliştirirken bu durumu dikkate alarak mücadele taleplerini belirlemeliydi!
II - Darbe meselesi
Hep askeri darbe olacak değil ya al sana bal gibi sivil darbe! Üstelik bu yeni de değil bir süreden beri göz göre göre geliştiriliyordu. Nihayet son haftalarda Reisin geliştirdiği hamlelerle bu daha da belirgin hale getirildi.
Türkiye’de askeri darbelerin hemen hemen tamamı eğer Kürt/Kürdistan meselesi nedeniyle yapıldıysa, bugün bu mesele nedeniyle askeri bir darbeye hem gerek yok hem ayrıca iç ve dış koşulları da yok. Askerin bugün Kürdistan’da yürüttüğü savaşta, kendi iktidar koşullarından bile rahat hareket ediyor! Üstelik “sivil iktidar işbaşında” diye de uluslararası arena da doğrudan eleştiri de almıyor çünkü bu tür eleştiriler AKP hükümetini hedef alıyor!
Asker, Silvan’a tankları soktuğundan bu yana geçen sürede kentlerimizde yaptıklarını, kendisinin doğrudan iktidarda olacağı bir askeri rejimde bile bu kadar rahat yapamayacaksa o zaman neden darbe yapsın ki?
Kaldı ki Kürt meselesi olunca iktidar partisi, diğer tüm rejim partileri, bürokrasi ve asker hepsi Kürde karşı aynı mevzide yer almakta bir an olsun tereddüt geçirmezler! Son dokunulmazlık meselesinde Kürde karşı kutsal ittifakın Mecliste de bir kez daha kurulduğuna şahit olmadık mı?
Şunu da ekleyeyim; Kürtlerle rejim/sistem arasında bugün tek siyasal köprü olabildiği içindir ki Ordunun yanı sıra CHP ve MHP de AKP’nin varlığına özellikle Kürdistan’da ki varlığına duacıdırlar! Dolaysıyla ulusal özgürlük ve demokrasi mücadelesinde CHP müttefik olarak görüp çağırmak yanıltıcıdır.
Görüldü ki dokunulmazlık meselesinde sorun hukuki değil siyasal olduğu ve siyasal meselenin odağında da Kürt meselesinin bulunduğu açıkken, CHP’de açıkça AKP’ye koltuk değneği oldu. Sadece Kürt meselesinde değil genel demokratik hak ve özgürlükler meselesinde de CHP kurucusu olduğu devletin politikaları dışında bugüne kadar davranmadı, bundan böyle de davranamaz.
MHP’nin koltuk değneği olmasına gelince, Kürdistan meselesindeki ırkçı tavrının yanı sıra, Devlet Bahçeli başta olmak üzere MHP yönetiminin yüzleştiği ciddi iç muhalefet hareketi karşısında bunalarak AKP’ye, Reise sığınmış olmasından kaynaklanıyor. 7 Haziran sonrası “yolsuzluk dosyalarını nereye koyacağız. AKP ile koalisyon kurmayız” diyen Bahçeli şimdi koalisyon dahil AKP ve özelde de Erdoğan’a her konuda koltuk değneği oluyorsa, bunun esas nedeni iç muhalefetin basıncından kurtuluşunun yolunu AKP ve Erdoğan’ın desteğinde görmesidir.
III - Türkler tek millet, tek dil… yaratmayı başaramazlar ama tek lider yarattılar!
AKP’nin sıkça tekrarladığı ve Türk devletinin de esas düsturu olan “tek millet, tek devlet, tek dil, tek din, tek vatan” hedefleri gerçekleşmeyecek ama geçmişte yarattıkları gibi bugün de tek adam (tek reis) hedefini gerçekleştiriyorlar!
Partide, hükümette ve devlette tek kişinin belirleyici olacağı bir dönem yaşanacağı bir süredir görülüyor. Her şeyin ondan sorulduğu, her konuda bir belirleyen olan bir Cumhurbaşkanı döneminin adımları atıldı, atılıyor.
AKP yeni genel başkanı ve Başbakan’ın kim olacağını sadece ve sadece Erdoğan biliyordu ki onun tarafından belirlenip AKP kongresinde onaylatılması; Yıldırım’ın AKP başkanı seçildiği olağanüstü Kongre’de AKP sözcüsünün “partimizin lideri Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır” açıklaması; yeni Başbakan Yıldırım’ın fiilen Cumhurbaşkanı yardımcısı olacağını bilerek görevi kabul etmesi ve bakanların da kendilerini Başbakan ve Parlamento yerine doğrudan Reise karşı sorumlu hissetmeleri; Erdoğan’ın, Başbakan Davutoğlu’nu yasal olmayan azletme biçimi; dahası Cumhurbaşkanı çıktığı Karadeniz gezisinde yanında Yargının en tepesindeki isimler varken açıkça HDP vekillerini hedef göstermesi … Bütün bunlar başkanlık hem öyle ki partili başkanlık sisteminin fiilen uygulanmaya başlandığının adımlarıdır. Ve KESK başta olmak üzere sendikaların bugün karşı mücadele geliştirmesi gereken esas meselelerden en önemlileridir!
IV - Başkanlık hedefi ve Kürt meselesi
AKP’nin elindeki güçlü basın araçlarıyla halkımızda yaratmak istediği algı şudur; “Türkiye’ye başkanlık sistemi gelirse Cumhuriyetin katı merkeziyetçi yapısı âdemimerkeziyetçi yöne evrilir ve bu süreçte güçlenecek olan yerelle birlikte Kürt meselesi de çözülür. Bunun için başkanlık sistemi ve Erdoğan’ın başkanlığı desteklenmelidir” şeklindedir. Bu algı biraz da “etrafındaki gericiler olmasaydı Atatürk Kürt meselesini çözmek istiyordu ama gericiler Atatürk’ü kuşattılar adım atamadı” söylemine benziyor ve birincisi gibi ikincisi de yanıltıcıdır.
Yanıltıcıdır çünkü Kürt/Kürdistan meselesi ne kadar güçlü ve etkili olursa olsun kişiler meselesi değil Türk rejiminin kendi sorunudur. Dolaysıyla kişiler üzerinden çözümlenecek bir mesele değildir. Bu bakışla “Kürt meselesini çözecek sistem” diyerek Başkanlık sistemine istenen desteği Kürt halkı ve siyaseti reddetmelidir!
Sonuç olarak, elbette KESK mitinglerinin güçlü yapılabilmesi için tüm yurtsever, ilerici, devrimci güçler destek vermelidir. Ama belirlenmiş talepler etrafında değil halkımıza açılmış savaşa ve dokunulmazlıklara hayır perspektifi ve şiarlarıyla desteklenmelidir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.