Selahattin Demirtaş, belki de Mısır konusunda en anlamlı sözü söyledi. Şirin Payzın’ın CNN Türk’teki programında sorularımızı yanıtlayan BDP lideri, Mısır’ı yorumlarken söze “Mısır ve Suriye’deki katliam ve çatışmalar denkleminde Türkiye’yi ele alalım...” diye girdi.
“Orada ölenin kimliğine göre Türkiye’de insanlar üzülüyor, seviniyor ya da tepki gösteriliyor. Türkiye’de bu derece ölümlü bir çatışma olmasa da aynı gerilim ve çatışma var. Mısır’da İhvan taraftarları bir katliama maruz kalıyor ve orada ölenin kimliğine göre burada insanlar harekete geçiyor. Bu, Türkiye’deki kamplaşmanın Orta Doğu’yla birebir örtüştüğünü gösteriyor. Türkiye’nin Ortadoğu’ya doğru yön verebilmesi için öncelikle kendi içindeki bu kamplaşmayı çözmesi gerekir.”
Yalan mı? Neredeyse her gün, iktidarı ve muhalefetiyle, siyasetçilerin artık alenen dünyayı bizler-onlar diye böldüğüne şahit olmuyor muyuz? Ya toplum? Aylardır Ak Partililer, twitter üzerinden biber gazıyla gözü çıkan, komaya sokulan çocuklarla, muhalefet ise Kabataş’ta tacize uğrayan başörtülü kadınla alay etmedi mi? ‘Aidiyet’ ve kimlik uğruna, yapılmadık hakaret kaldı mı bu ülkede son dönemde?
Bazen, bu toplumdan eşitlikçi, sağlıklı bir demokrasi beklemenin, aşırı iyimser gözüktüğü günlerden geçiyoruz.
“Bu kamplaşma toplumun hücrelerine kadar işlemiş” diyor Demirtaş “Herkes kendi ölüsüne ağlıyor. 72 milyon, bir ve beraber falan değil. Bu, safsata. Türkiye’deki devlet ve toplum yönetme anlayışı, bizi 72 parçaya bölmüştür. Mısır’ın derdine deva olabilecek bir Türkiye yok ortada. Türkiye iç barışı tesis etmeden, ne kendi geleceğini kurabilir ne de Ortadoğu’ya barış ihraç edebilir...”
Şimdi buradan gelelim, bizim şu meşhur ‘süreç’e. Anladığım kadarıyla bu günlerde MİT heyeti, İmralı’da yeniden Öcalan’la müzakere halinde. Adına ‘yol haritası’ denmese de, artık çözüm sürecinde atılacak somut adımlar konuşuluyor. Ama MİT’in konuşması yetmiyor. (Şu zamana kadar 50’den fazla görüşme olmuş Öcalan’la ). Kürt tarafının asıl bilmek istediği, hükümetin bu adımları atmaya niyeti olup olmadığı...
Demirtaş, dün bir araya geldiği gazetecilere 2 tarih veriyor. Kürt cephesi, 1 Eylül’e kadar hükümetin ne yapacağı konusunda bir ‘irade beyanı’, 15 Ekim’e kadar da yasal bir adım bekliyor. (Mesela silah bırakan PKK’lıların geri dönebilmesi için bir dönüş yasası.) Başbakan ve kurmaylarının ‘demokrasi paketi’ üzerinde yoğunlaşmasının nedeni de bu.
Demirtaş’ın aktardığına göre, Öcalan ‘kaygılı.’ Hükümetle yaşadığı ufak pürüzlerin süreci tıkamasını istemiyor; ancak hükümet oy ve seçim hesabı yüzünden her şeyi ağırdan aldığı için bu ‘tarihi fırsatın’ kaçmasını da istemiyor. Aradaki zaman açılırsa, işe şeytanların karışacağının farkında. Her şeyin bir yıl içinde hallolmasını istiyor. Demirtaş’a ‘Neden hemen? ’ diye sorduğumda, Öcalan’ın çok çarpıcı bir sözünü aktarıyor: “İleride bölgesel gelişmeler izin vermeyebilir. Kürtlerin önüne yeni fırsatlar çıkabilir. Bu meseleyi ‘biz bize’ çözme fırsatını bir daha yakalayamayabiliriz.”
Bir de Demirtaş, aynen devlet yetkililerinin de düşündüğü gibi, Kürt meselesini Öcalan’la, Öcalan hala hayattayken, sağlığı yerindeyken çözmenin, onsuz çözmekten daha kolay olduğunu hatırlatıyor.
Peki. Tamam. Kabul. O zaman görelim şu hükümetin haftalardır kapanıp harıl harıl üzerinde çalıştığı, ‘rüya gibi’ dediği demokrasi paketini artık!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.