Kürt ve Kürdistan sorunu Türkiye’nin hayati sorunu. Ülkenin bütün sorunlarına kaynaklık eden yapısal bir sorun.
Kökleri yüzyıllar öncesine dayanıyor. Öncesi bir yana, bir asırdır Türkiye’yi; Türk-Kürt vd. herkesi her açıdan tüketiyor.
Çok bileşenli, çok karmaşık ve çok yakıcı zor bir sorun. Ancak artık sürdürülemez hale geldi.
Dünyanın ve bölgenin dengeleri değişti. Değişen dengeler Türkiye’nin inkar ve imha siyasetini sürdürmesine izin vermiyor.
Sorunun artık çözülmesi gerekiyor. Türkiye gelinen aşamada kendini buna mecbur hissediyor. Çalkantılarla geçen beş yılın ardından içine girdiği İmralı süreciyle şimdi bunu deniyor.
Fakat başarıp başaramayacağı bilinmiyor. Zira önünde iç ve dış yığınla sorun duruyor.
Her şeyden önce, devleti ele geçirmiş İslami hareket (AKP) demokrasi yeteneği gösteremiyor. Temel hak ve özgürlükleri içine sindiremiyor.
AKP hükümeti çoğulculuğa ve katılımcılığa dayanan demokratik bir sistem inşa edeceği, temel hak ve özgürlükleri geliştireceği; devlet-toplum ilişkisini bu temelde düzenleyeceği yerde kendi hegemonyasanı kurmaya çalışıyor.
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde Kemalist hareketin yaptığını, ‘Yeni Türkiye’nin kuruluş sürecinde İslami hareket yapıyor.
Dün Kemalist hareket halklarımızın demokratik iradesini dışlıyor, onları baskılamaya, topraklarımızın kadim kültürel dinamiklerini inkar ve asimile etmeye çalışıyordu, bugün İslami hareket yapıyor.
Kemalist hareket dün, ‘Hepimiz Türk’üz’ diyor, herkesi Anadolu Türklüğüyle pek de alakası olmayan, hastalıklı bir Türkçülüğü benimsemeye zorluyor, farklı toplumsal kesimleri, etnik, dini, kültürel dinamikleri devlet zoruyla ortadan kaldırmıya çalışıyordu.
Şimdi aynısını İslami hareket yapıyor; ‘Hepimiz Müslümanız’ diyor, farklı olanı ‘İslam Kardeşliği’ adı altında fetihçi ve faşizan bir anlayışla baskılamaya ve asimile etmeye çalışıyor.
Barış derken de bunu anlıyor. Kürtleri ‘Yeni-Osmanlıcılıkla’ yeniden biat ettirmeyi, efendi-köle ilişkisini ‘din kardeşliği’ kisvesi altında sürdürmeyi amaçlıyor.
İslami hareket Türkiye’nin 100 yıllık ‘devlet-millet çatışmasının’ özünü değiştireceği, herkesin kendini özgür hissedeceği demokratik düzen inşa edeceği yerde, çatışmanın sadece biçimini değiştiriyor.
Milliyetçi, militarist, devletçi, anti-demokratik ve hegemonik özellikleri sebebiyle ‘Yeşil Kemalizm’ olarak da adlandırılan İslami hareket, herkesi bu değeleri benimsemeye ve özümsemeye zorluyor.
Ancak Türkiye’nin temel hak ve özgürlükler sorunu olan Kürt ve Kürdistan sorunu buna izin vereceğe benzemiyor.
Bu kez pabuç pahalı olacağa benziyor.
Türkiye’nin ya egemenliğinin bir kısmından vazgeçmesi ya da bu sorunu halkların eşitliği ve özgürlüğü temelinde çözmesi gerekiyor.
Onun önünde bundan başka bir yol bulunmuyor.
Ortadoğu’nun kadim halklarından biri olan Kürt halkı da özgür olmak; özgürlük sayesinde anlamlı ve verimli bir hayat sürdürmek istiyor.
Siyasi sistemlerin kökten değiştiği, haritaların, dengelerin değiştiği günümüz dünyası ve Ortadoğu’sunda Kürtlerin özgürlük talebinin önünde durmak artık mümkün değil. Gelinen aşamada Türkiye’nin de; Türk-Kürt ilişkilerinin de kökten değişmesi gerekiyor.
Gerçi Türkiye de bunun farkında ve şimdi bu değişime nasıl bir yanıt vermesi gerektiğini tartışıyor, ancak dediğim gibi nasıl bir yanıt vereceği, soruna nasıl bir çözüm üreteceği henüz bilinmiyor.
Öte yandan Kemalist hareketin tepkisine bakacak olursak Türkiye’nin işi zor, çok zor görünüyor.
Zira, Kürtlerin taleplerine karşı en sert tepki oradan geliyor. Bu kesim bir seferberlik ruhuyla Kürt halkının özgürlük ve demokrasi taleplerinin karşısına dikilmiş, Kürtleri soykırımla, hatta ‘sabun yapmakla’ tehdit ediyor!
100 yıldır Kürtlere kan kusturan; Kürt’ün kimliğini, anadilini, kültürünü yani haysiyetini yok etmeye çalışan, yoksul Kürt köylüsüne dışkı yediren, kadınının ırzına geçen, çoluk çocuk, yaşlı genç demeden herkesi acımasızca kurşuna dizen, binlerce insanı asit kuyularında eriten, Kürdistan’ı bir boydan ötekine ‘toplu mezarlar ülkesine’ çeviren, evleri köyleri,tarlaları, ovaları, ormanları ateşe veren, herkes için istediği haklarının milyonda birini bile Kürt’e reva görmeyen Kemalist hareketin Kürt düşmanlığının İmralı süreciyle birlikte tavan yaptığı gözleniyor.
Bu da çözüm umutlarını, dolayısıyla bir arada yaşama umutlarını baltalıyor.
Oysa hem Türkiye’nin hem de Türk-Kürt vd. herkesin ortak geleceği açısından tam tersi olabilirdi.
Kemalistler Kürtlere karşı yaptıklarından ötürü utanç duyduklarını itiraf edebilir, kanlı ve karanlık geçmişleriyle yüzleşebilir, Kürtlerden ve bütün ezilenlerden ‘özür’ dileyebilir, onların özgürlük ve demokrasi taleplerine destek verebilirlerdi. Ne ki ırkçı ve inkarcı zihniyetleri buna izin vermiyor. Kemalist hareket bunları yapmak yerine Türkiye’nin en güçlü demokrasi dinamiği olan Kürt hareketine karşı savaş açıyor.
Böylece hem ‘milli boğazlaşmaların’ yaşanmasının hem de Türkiye’nin Ortaçağ karanlığına kapılmasının yolunu açıyor...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.