Mustafa Kemal ne istiyordu?
Kendisine benzeyen nesiller yetiştirmek.
Şık giyinen, içki içen, dans eden, uzun rakı sohbetlerinden hoşlanan, balolar düzenleyen, tarihi kendi keyfine göre çarpıtan, dindarları, Kürtleri, Alevileri dışlayan minik Mustafa Kemaller yaratmaktı amacı.
En mükemmel Türkiye’nin, “en mükemmel insan” olan Mustafa Kemal’e benzeyen çocuklarla kurulacağına inanıyordu.
İnsanları kendisine benzetmek için çok zulmetti, çok kan döktü, insanları beyni yıkanmış kuklalara çeviren bir eğitim sistemi kurdu.
Peki, Tayyip Erdoğan ne istiyor?
Kendisine benzeyen nesiller yetiştirmek istiyor.
Kırpık bıyıklı, giyimine pek aldırmayan, mahallenin abisi olan, namaz kılan, sigaradan nefret eden, gençlerin flört etmesinden hoşlanmayan, küçüklere bisküvi dağıtan, kavgayı seven nesiller yetiştirmeyi amaçlıyor.
Mustafa Kemal, “herkes bana benzesin” diyemediği için “çağdaş nesiller yaratacağız” diyerek kendisini çağdaşlığın modeli olarak koymuştu ortaya.
Tayyip Erdoğan da, “herkes bana benzesin” diyemediği için “dindar nesiller yaratacağız” diyerek kendisini dindarlığın modeli olarak koyuyor ortaya.
Tek parti dönemi faşizminin yöneticisi olan Mustafa Kemal’le, çok partili “demokrasinin” başbakanının amaçları aynı.
Kendilerine benzeyen insanlar yetiştirmek.
Bu ülkede yaşayan insanların bir koyun sürüsü gibi güdüleceğine, herkesin tek tip haline getirilmesi gerektiğine, en mükemmel örneğin kendileri olduğuna ve bu ülkenin çocuklarını keyiflerince biçimlendirme hakkına sahip bulunduklarına inançları tümüyle birbirine benziyor.
Sadece ortaya koydukları modeller farklı.
Aslında kurnazlıkları da birbirinin aynı.
İnsanları, “hangi modelin daha iyi olduğu” üzerinden tartıştırmak istiyorlar, böylece “ortaya bir model koyup insanları bu modele benzetmeye kalkışmak” zorbalığını gözlerden saklıyorlar.
“Hangisi daha iyi” diye tartışabilirsiniz, Mustafa Kemal’in Erdoğan’dan daha iyi bir model olduğunu söyleyecekler de çıkacaktır, Erdoğan’ın Mustafa Kemal’den daha iyi olduğunu söyleyenler de.
Ama önemli olan hangisinin daha iyi olduğu değil.
Önemli olan, birilerinin bize “çocuklarımızı nasıl yetiştireceğimizi” dayatması, bizi bir modeli benimsemeye zorlaması, insanların kendi hayatlarını belirlemekte özgür olmalarının yolunu kesmeleri, ülkenin geleceğine kendi vesikalık resimlerini bir mühür gibi basmaya kalkmaları.
Bu zorbalıktır.
Eğer bu yönetim tarzı geçerli olsaydı Obama’nın Amerika’da “zenci nesiller” yetiştirmesi, Belçika Başbakanı’nın “eşcinsel nesiller” yetiştirmek için nutuk atması gerekirdi.
Ama demokrasilerde “nesillerin nasıl yetiştirileceğini” devlet yöneticilerinin belirlemesine izin vermezler.
Çocukların nasıl olması gerektiğini devletin belirlediği yönetim biçimlerine diktatörlük denir çünkü, bunun demokraside yeri yoktur.
Siz, devlet yöneticisinin size bir modeli dayatmasını normal bulur da “hangi modelin” daha iyi olduğunu tartışmaya başlarsanız, sonunda Kemalistlerin bugün yaşadığını yaşar, Erdoğan gibi birinin sizin çocuklarınızı kendisine benzeteceği bir anlayışı savunduğunu görürsünüz.
Bugün Erdoğan’ın bu fikrini destekleyen dindarlar varsa, onlar da geçmişte olduğu gibi gelecekte de hiç hoşlanmayacakları bir “modelin” kendilerine dayatıldığına tanık olurlar.
Modelin iyi olup olmadığı değildir sorun, çocuklarınızın nasıl yetiştirileceğinin size dikte ettirilmesi, devleti yönetenin bütün çocukların da “babası” olmaya kalkışması, haddini aşması, sizin çocuklarınızı özgürce yetiştirmenize müdahale etmesidir asıl sorun.
Eğitim sisteminin, “lidere” kayıtsız şartsız biat eden, lideri model alan, düşünme yeteneği iğdiş edilmiş, “tek tip” robotlar yetiştirmesidir.
Bu, demokrasinin, özgürlüğün, insan haysiyetinin, onurunun, ahlakının yok edilmesidir.
Eğer Kemalistlerle dindarlar “model” üzerinden kavga ederlerse, sonuçta hepsi birden kaybeder, dik duruşlu, özgür beyinli, yaratıcı, haysiyetli nesiller yetiştiremezler.
Hangi gün, hangi zorbanın nasıl bir modeli dayatmaya kalkışacağını bilemezler.
Bu sistemi reddetmek, kendisini “model” olarak bütün ülkeye zorla kabul ettirmeye kalkana “sen kendi çocuğuna model ol, benimkini bana bırak” demek, çocuğunu ileride kendi tercihini yapabilecek bir kişiliğe sahip olarak yetiştirmek gerekir.
Tayyip Erdoğan modelini destekleyecek olan, ülkenin mini mini Tayyiplerle dolmasını arzu eden dindarlar varsa onlara şunu sormak isterim, Allah bile kullarını iyiliği ve kötülüğü seçmekte özgür bırakırken siz bu zorbalığı yapma hakkını nasıl kendinizde bulabiliyorsunuz?
Kemalistlere de şunu sormak isterim, bir modeli zorla kabul ettirmeye karşı çıkmamanın sonunda başınıza bir dindar Kemalist’in gelip “model benim” diyebileceği bir çarpıtma yarattığını hâlâ görmüyor musunuz, “çağdaş” bir hayat için bu sistemi temelden değiştirmek gerektiğini kavramıyor musunuz?
Sizin çocuklarınızın ileride rakipleri olacak yeryüzünün başka ülkelerindeki çocuklar özgürce, yaratıcı insanlar olarak yetişiyor.
Çocuklarınızın kafası boş kuklalar olarak yetişmesini, bir modele tapınmasını gerçekten istiyor musunuz?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.