'Halk Kongresi' anlamına gelen Kongra-Gel'in, Mayıs 2011'de gerçekleşen toplantısından 'devrimci halk savaşı' kararı çıkmıştı. Öcalan Haziran 2011'de, devrimci halk savaşına gerek kalmadığı, 'Barış Konseyi' kurulacağı gibi açıklamalar ve çağrılar yapsa da gözardı edildi. DTK'nın başı çektiği 'demokratik özerklik ilanı' müsameresiyle de sivil siyaset de bu sürece dahil edilmiş oldu. İki yıl boyunca çok canlar verildi, çok acılar çekildi.
Ocak 2013'e gelindiğindeyse, artık başka bir sürece girilmişti. Mart 2013'te Öcalan, otuz yıldır silahlı mücadeleyi şiar edinmiş bir örgüte ve kamuoyuna silahlı mücadelenin sonuna gelindiğini ilan etti. Bir buçuk sayfalık Nevruz mektubunda, bu çağrı üç kez yinelendi.
İki yıl önce 'devrimci halk savaşı' kararını alan Kongra-Gel, geçtiğimiz günlerde olağan toplantısını yaptı. Bu kez çözüme ve Öcalan'ın iradesine tam destek kararı çıktı.
Örgütün 'şahin' isimlerinden olarak gösterilen Duran Kalkan, bir kez bile 'savaş' sözcüğünü telaffuz etmediği mülakatında kongreden çıkan kararı şöyle özetliyordu:
'Kongra-Gel Genel Kurulu 9. Toplantısını Temmuz başında yaptık. Bu toplantımızın daha çok barış ve özgürlük getirmesini diliyorum. Böyle olacağına da inanıyorum. Tek cümleyle şunu söyleyebiliriz: Biz demokratik siyasi çözüme hazırız.'
Kongrede, Murat Karayılan, uzun süredir başında olduğu KCK Yürütme Başkanlığı'nı bıraktı ve silahlı güçlerin, yani HPG'nin başına geçti. O da verdiği bir mülakatta sadece PKK'yı değil, koruculuk sistemini de katarak 'Artık Kürdistan'da silahlı güçlere gerek kalmamıştır' diyordu. Bu sözlerin, örgütün silahlı güçlerinin başına geçen birisinden geldiğini vurgulayalım.
Karayılan'ın yerineyse, Cemil Bayık ve Bese Hozat getirilerek, BDP'de uygulanan eş başkanlık sistemi, KCK'ya da uygulanmış oldu. KCK Genel Başkanlık Konseyi'nde ise Cemil Bayık, Bese Hozat, Murat Karayılan, Mustafa Karasu, Sozdar Awesta ve Elif Pazarcık yer aldı.
Kongra-Gel Genel Kurulu'nda alınan kararlar ve yapılan değişiklikler şöyle özetlenebilir.
1. Çıkan kararlar da isim değişikleri de sadece Öcalan'ın bilgisi değil, direktifi dahilinde alınmıştır. Bunu örgütten isimlerin verdiği demeçler de doğrulamaktadır.
2. Öcalan'ın Nevruz mesajıyla ilan edilen sürece tam destek verilmiştir.
3. İkinci aşamayla ilgili demokratik reformların gerçekleştirilmesi beklentisi vardır.
4. Alevilerin haklarına özel vurgu yapılmıştır. Hem isim değişiklikleri hem de bu vurgu, sürece Alevilerin destek vermediği algısını yanlışlamak ve böyle düşünenler varsa bile onları sürece teşvik etmek niteliği taşımaktadır.
5. Karayılan'ın yönettiği bir HPG'nin daha az 'kontrolsüz iş' yapması beklenebilir.
6. Cemil Bayık, Duran Kalkan, vb. isimlerin 'şahin'leştirilerek süreç karşıtı konumlandırılmasının önüne geçilmiştir.
7. Örgüt kanadından gelen sürece değil, hükümete ilişkin her eleştirel yaklaşımı 'Süreç bu sefer bitti!' heyecanıyla karşılayanların hevesleri kursaklarında kalmıştır. Zira 'güvercin-şahin' ayrımı yapmayı zorlaştıran bir tablo mevcuttur. Elbette aksamalar ve engellemeler olacaktır. Ancak son tahlilde süreç işlemektedir.
Bu minvalde, mezkûr görev değişimini hükümet kanadından yorumlayan Yalçın Akdoğan'ın dünkü yazısında yer alan ikaz dikkat çekicidir:
'Başından bu yana sürece yönelik karamsarlık aşılayan bazı kesimlerin 'eylemler artacak', 'bombalar patlayacak', 'süreç çökecek' şeklinde aşırı karamsarlık pompalaması çözümsüzlüğü temenniden başka anlam taşımaz. Savaş duasına çıkarcasına felaket tellallığı yapmak, akan kanın devamını istemek anlamına gelir. İyi niyetli uyarıların veya samimi kaygıların sürece faydası vardır, ancak 'öldük-bittik' şeklinde tezviratlar yapmanın kimseye faydası yoktur.'
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.