AK Parti'nin doğu bölgelerinden aldığı oy, kırgınlığa düşürecek değil, heyecan ve güç verecek düzeydedir. Erdoğan'a düşen görev, sorunu hızlı çözmesidir.
KCK ‘operasyonu’ sürüyor; gözaltına alınanlar arasında gazeteciler de var. Yargı soruşturmasıyla ilgili yazmak istemem; ancak bu konunun siyaseti doğrudan ilgilendiren tarafı üzerine düşüncelerimi yazmamda sakınca görmüyorum.
KCK (Koma Civaken Kürdistan), bazı Kürt önderlerin, Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerleri biraz genişleterek tanımladıkları ‘bölgede’ kurmak istedikleri yönetimin adıdır.
Bu yönetim, PKK’nın desteği ile bölgede oturanlara ‘demokratik özgürlük’, ‘kongre’, bazen ‘KCK’ diyerek sunulmaktadır. Selahattin Demirtaş son günlerde nasıl tanımlıyor bilmiyorum, bir yıl önce KCK’yı ‘Türkiye Projesi’ olarak adlandırmıştı; son aylarda bu tanımın pek doğru olmadığı anlaşıldı!
Kafa karışıklığı
Karışıklık içinde Kürt liderleri, Türk aydınlarının bulunduğu toplantılarda ‘statü’den bahsetmektedirler. Önceki gün, Van bağımsız milletvekili Aysel Tuğluk da “Kürtlerin istediği, kendilerine statü verilmesidir” dedi. Dinlediğim ve okuduğum kadarıyla Kürt liderinin ve aydınlarının KCK’nın veya ‘statü’nün açık tanımını yaptıklarını okumadım.
Galiba liderlerinin söylediği ‘Kürtlerin istediği statü’ ile ‘KCK yönetim sistemi içinde yaşamak’ aynı şeylerdir.
Tam metnini bulamadım ama anayasasına (veya tüzüğüne) göre ‘tabandan gelişen demokratik seçeneği gerçekleştirmek esas’ olmakla birlikte KCK, ‘önderin nihai kararları’ ile yönetilecektir. Yönetim biçiminin Stalinist olduğunu yazanlar da vardır.
KCK nedir, neyi hedeflemektedir? Milyonlarca kişiye benimsetilmek istenen yönetim sistemi, kuruluşu ve çalışması açık biçimde anlatılmalıdır.
Kanunlarımızda, Türkiye sınırları içinde veya bir bölgesinde, anayasa dışı bir yönetimin kurulması veya bu sistemin propagandasının yapılması suç sayılmaktadır. Zorla kabul ettirilmesi ise -hiçbir fikir için- kabul edilemez. Başbakan’ın son aylarda iki konuşmasında tekrarladığı “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde hiçbir toprak parçasında böyle bir operasyona izin vermeyiz” cümlesi, sanıyorum KCK zorlamasına işaret etmekteydi.
Son günlerde KCK operasyonu denilen işlemde, polis ve yargının, yasaları geniş ve hoyratça uyguladığı görülüyor. Bir tarafıyla, ifade özgürlüğü sayılıp sayılmayacağı kesin olarak belirlenemeyen faaliyetlerde polis daha yumuşak davranmalıdır. İfade özgürlüğüyle zorbalık yönetimi kurulma savaşı arasındaki farkın hemen görülebilmesi için Kürt meselesinde hızlı adım atılmış ve mesafe alınmış olmalıdır.
Oysa 2010 yılı ortalarından bu yana Başbakan geri adım atmasa da olduğu yerde durmakta, deyim yerindeyse ayağını sürümektedir. Anladığım, Sayın Erdoğan, doğu bölgelerinde oturan halkın, yatırım ve hizmetlerini takdir etmediği kanısındadır; bu duşünceyle kırgınlığa kapılmıştır.
Erdoğan’a düşen görev
Dokuz yıllık doğal yıpranmaya, seçim öncesinde Kürt meselesindeki savrukluğuna ve bunca hatasına karşın alınan oy, Başbakan’a kırgınlık yerine, heyecan ve güç verecek düzeydedir. Halkın yapılanların farkında olduğunu göstermesi için tablodaki oranların daha nerelere varması beklenebilirdi?
Kaldı ki Kürt meselesi Kürtlerle ilişkiye bakılmadan, Türkiye’de bütün yurttaşların ihtiyacı olan politikalarla çözülebilir. Ayrıca Kürtlerin hepsinin yararına politika da bulunamaz; başka deyişle, bir bölgedeki ya da bütün ülkedeki herkese çıkar sağlayacak politika yoktur.
Sayın Erdoğan, duyguları bırakıp, hiçbir şeye bakmadan ve aldırmadan tarihi büyük görevine, Kürt meselesine sarılmalı ve hızlı hareket etmelidir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.