Erol Katırcıoğlu geçen hafta sonu Diyarbakır'daydı. Hatip Dicle'nin başkanlığındaki Demokratik Toplum Kongre'sinin bir çalıştayına katılmıştı.
Yazılarında da söz etti, özel olarak da anlattı gözlemlerini.
Özü şuydu anlattıklarının: "Yeni bir hava var Diyarbakır'da, sivil bir hava ve bu, iyi yönetilirse yeni bir demokrasiye, kötü yönetilirse kopuşa kadar gidecek ipuçları taşıyor…"
Önceki gün yapılan KCK operasyonunda Katırcıoğlu'nun aynı masa etrafında tartıştığı, itirazlarını sunduğu, siyasi ilişki ve diyalog kurmaya çalıştığı insanlar gözaltına alındı.
KCK operasyonlarının bu dördüncüsüyle siyasi alan biraz daha daraldı, daraltıldı.
Şimdi kiminle konuşulacak?
Erol Katırcıoğlu gibi aydınlar kiminle temas ve diyalog kuracak?
Peki ya siyasi iktidar kiminle nasıl yol alacak?
Tekrar altını çizelim:
Önceki gün 80'in üzerinde sivil siyasetçi gözaltına alındı, bunlar arasında tam 17, şaka değil tam 17 belediye başkanı var…
Seçilmiş insanlar siyasi faaliyetlerinden dolayı gözaltına alınınca bu durum nasıl tanımlanır sizce?
Taraf gazetesinde Kurtuluş Tayiz, bu operasyonu şöyle değerlendiriyordu:
"DTP'ye bile mesafeli duran Kürtlerin gözünde PKK'yı ve onun 'silahlı mücadele' çizgisini 'meşru' kıldığınızı biliyor musunuz?"
İşte mesele budur, tam olarak budur…
Sivil siyaset ile şiddet arasına mesafe koymak istemeyen Kürt şahinlerle, bunlar arasında mesafe olmadığı ve olamayacağını söyleyen operasyonun, daha doğrusu bir politikanın el ele tutuşmasıdır bu.
Kürt politikasının içeriği ve seyri üzerindeki eleştirilerimiz ortada…
Gelişmeleri kilitleyen asli unsurun bu politika olduğu düşünüyoruz.
Ancak şu son hamleyle hükümetin bu konuda bir adım öne geçtiği bile söylenebilir.
KCK nedir?
PKK'nın sivil uzantıları olduğu söyleniyor ve büyük kentlerde çıkan son olaylardan sorumlu tutuluyor.
Pek âlâ…
O zaman olayları çıkaran sorumluları ele geçirmek gerekmez mi? Hukuk eliyle şiddet siyaset arasına ayrım böyle konmaz mı?
KCK'nın PKK'nın uzantısı olmasına gelince…
Ne demektir bu?
PKK'nın tasfiyesinin şart olduğunu en çok söyleyen, bunun altını en çok çizenlerden biriyiz.
Ama açıktır ki bu tasfiye, dağ kadrosunun, silahın, şiddetin tasfiyesidir.
Eğer PKK dağdan şehre indiyse, silahı yerine sözü ve siyaseti seçtiyse bu arzu edilen bir gelişmedir, bizzat bizim altını çizdiğimiz tasfiyedir.
Bu dönüşümün önünü açmak, PKK'nın silahtan uzaklaşmasını sağlamak zor yoluyla değil, Kürtlerin kendi içinden, kendi dinamikleriyle bunu üretmesini sağlamak demokratik bir siyasetin işidir.
Şu an Kürt politikasının kullandığı şiddet ve siyaset unsurlarından oluşan karma yöntemi çözmek, ayrıştırmak siyasi iktidarın politikası olmalıdır.
Tekrar edelim: Demokrasinin dozu arttığı takdirde Kürt politikasının şiddetten uzaklaşması ve en önemlisi çoğulculaşması sağlanır…
Önemli bir soru da şu:
Neden?
Neden hükümet topyekûn bir görüntü taşıyan böyle bir harekete girişti?
Zihniyet ürünü refleksif bir durum mu?
Basiretsizlik mi?
Asker-sivil dengesi mi?
Hükümetin muhatap tanımayan tutumunun asayiş gözlüğüyle desteklenmesi mi?
Yoksa en kötüsü mü? Yani siyasi iktidarın Kürt politikasının sertliği karşısında usulünce açılım politikasından vazgeçmesi, aldığı oy kaybetme riskini ortadan kaldırma çabası mı?
Tek tek hepsi olabilir…
Hepsi birden olabilir…
Ama 2010'a doğru Türkiye için en olumsuz gelişme, siyasi alan daralması hamlesi olmuştur…
Ama umutlu olmamak için neden yok.
Türkiye'nin şu dört ayda yaptığı tartışmalara bakın ne kadar yol aldığımızı görürsünüz…
Şu an tökezliyor olabiliriz.
Ama yola devam muhakkaktır…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.