Ahlaksız bir şekilde elde edilen bilgi, belge, tape, konuşma vs.’den ahlaklı bir şey çıkacağını sanıyor musunuz? Bütün bunlar sadece karanlık üretir. Bugün bu kasetlerden medet uman siyasetçiler sadece işlerini kötü yapmıyor aynı zamanda kendilerini de o karanlığa gömüyor, karanlığın esiri oluyorlar diyerek hikâyemize dönelim.
Unkapanı Manifaturacılar Çarşısı aynı zamanda plakçılar çarşısıydı. Hâlâ da öyle ama artık kimse semtinden geçmiyor. Şimdi kasetler internette moda. İşte eski zamanlarda Anadolu’nun aydınlık yüzlü insanları “bir umuttur” düşerdi yollara. Sesi biraz güzelse bağ bahçe satılır, İMÇ’ye gelinirdi. Önlerinde model aldıkları inşaat işçiliğinden bir numaraya yükselen İbrahim Tatlıses başta olmak üzere birçok şarkıcı, türkücü vardı.
Tutunamayanlar
Kimse bilmezdi bu umut dünyasına koşup sokaklarda yiyip giden umut dolu insanların adını ve akıbetini. Merak eden de olmazdı. Neonların ışıkları hep “yırtanlar” için yanardı. Ya yırtamayanlar? Parayı kaptırdıkları plakçıdan kaset çıkaranlar şanslıydı. Hiç kaseti çıkmadan sadece posteri çekilip, kuşe kağıda afişi basılanlar da vardı. Bir süre sonra para suyunu çekince Unkapanı Çarşısı civarında iş bakardı bu şöhret adayları. O vakitler sebze halinde hamallık yapılırdı çokça. Ya da hırsızlık malı satılırdı Rüstempaşa Camisi’nin dar avlulu sokaklarında. Bir el arabası ele geçirip sokak aralarında iki amfiyle bol gürültülü kaset satışı yapanlar şanslıydı. Hele kaseti çıkmışsa gün boyu kendi kasetini çalardı o el arabasından. Bir de kaseti alan oldu mu, bir martı sevinci çığlıyla, neşeyle dönerdi kaldığı İstanbul’un en ucuz oteline.
Küçükpazar, İstanbul’un en ucuz otellerinin yanısıra 20-30 kişiye varan insanların tek göz odada kaldığı bekâr odaları ile ünlüdür. Parasını tüketen ama umutları tükenmeyen bu insanlar bu odalarda kalarak hayata tutunmaya çalışır. Geçenlerde yolum düştü. Şimdilerde Suriye’deki savaştan kaçanlar sığınmış buraya.
Üniversiteyi bitirip bir gazetenin gece muhabiri olmuştum Beyoğlu’nda. Polis zaman zaman değişik vesilelerle Küçükpazar’daki bekâr odalarına baskın yapardı. Sabaha karşı yapılan baskınları biz gazeteciler de takip ediyor, fotoğraf çekiyorduk. Bir baskında içeri girdi polis. Odada 15-20 kişi kalıyordu. Herkes uyku sersemi ve şaşkındı. Kimlik kontrolü sırasında yirmili yaşlarda bir genç, polise parmağıyla başının üstündeki duvarı gösterdi. Polis ise biraz sert bir tonda gençten tekrar kimliğini istedi. Genç adam korku dolu, utangaç yüz ifadesiyle başının üstünü gösterdi yine. Başının üstünde kocaman bir posterde genç adamın fotoğrafı vardı. Fotoğrafın üzerinde ise büyük harflerle MALATYALI İBO yazıyordu. Bu genç adamın kimliği oydu…
Siyaseten tutunamayanlar kasete sarıldı
Unkapanı’nda çıkan kasetlerin büyük bir çoğunluğu Malatya’dan gelen İbo arkadaş gibi birçok insanın yarınlarını ve umutlarını yok etti. Şimdilerde karanlıklar lordlarının ortaya saçtıkları kasetler ise bu ülkede yaşayan insanların umutlarını ve yarınlarını yok edip onları teslim almaya yönelik.
Burada tuhaf olan kasetler değil. Tuhaf olan sivil siyasetin bu karanlığa teslim olması. Geçen gece Başbakan Erdoğan ile ilgili çıkan bir konuşma kaydı iddiası ile ilgili olarak CHP Genel Merkezi’nin ışıkları sabaha kadar yandı. Eskiden siyaseti vesayet altına alan Genelkurmay’ın ışıkları yanardı. Oysa ana muhalefetten ülkenin yarınları adına, halk için projeler üretmesini, halkın oylarıyla iktidara gelmesini beklerdik. Normal siyasetin gereği budur. Ama CHP’de böyle bir çaba göremiyoruz. Halktan umutlarını kesmiş, karanlığa teslim olup kasetlerden medet umar hale gelmişler. “Gün gelir o kaset seni de çarpar” desek komik duruma düşeriz ki zaten “Hükümet istifa” diyen CHP, MYK’da kaset sayesinde oluşturuldu. Varlığını bir anlamda karanlık bir kasete borçlu.
Demokrasi onlar için janjanlı laf oldu her daim
Ülke karanlıklar tarafından esir alınmak istenirken, bazı kalemlerin kasetleri bahane ederek hükümeti istifaya davet etmesi beni hiç şaşırtmadı. Onlar aslında hep öyleydiler. Oligarşinin temsilcisi olarak hiçbir zaman demokrasi gibi bir dertleri olmadı. Demokrasi sadece ve sadece kendi mutlak iktidarlarını sürdürebilmek için janjanlı bir laftan ibaretti. Demokrasilerde halka güvenilir ve inanılırdı. Bunların demokrasilerinde halk hâlâ “yontulmamış ve eğitilmemiş” olduğu için ona güvenmek gereksizdi. Zaten geçmiş darbelere verilen destek de nasılsa unutulurdu. Şimdilerde yine yaşanan budur. Kasetlerin doğruluğu ya da yanlışlığı değildir mesele; mesele “halka rağmen bu halkı nasıl yönetiriz” meselesidir. Dün asker postalı bugün ise kasetler. Kısaca, halk düşmanları teknolojiye uydu. Ve utanılacak olanda sivil siyasetin içinde olup bunun mücadelesini vermesi gerekenler de bu tezgâhın parçası haline gelmiş durumda.
Biz yine de umudu dürterek söyleyelim lafımızı. Büyük Kürt ozanı Ahmed Arif’in dediği gibi “Onlar, aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır. Tanı bunları, tanı da büyü… Adiloş Bebe.” Evet, bu ülkeyi, sivil siyaseti yok edip, karanlıklar içine çekmeye çalışanları tanıyoruz. Geçmişte de vardılar, şimdi de varlar. Ama unutmamak lazım biz de varız. Bu karanlıklara inat…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.