Diyarbakır’da gelişmelerle değerlendirilecek bir gün yaşandı. Konuşmalarda, ‘kardeşlik’ kelimesi çok duyuldu; bir kelime ise gün boyu iki kez kullanıldı: Demokrasi.
‘Demokrasi’ ihmal edilmiş görünüyordu ama herkes ‘tarihi bir gün’ olduğunda birleşmişti.
Kendime soruyorum: Tarihi bir gün mü yaşadık veya siyasal gösterinin içinde miydik? Bu soruyu cevaplamak için acele etmemeliyiz; olayların olağanüstülüğü veya sıradanlığı zamanla anlaşılır, bir yıl geçtikten sonra anlar, doğru cevabı verebiliriz!
16 Kasım 2013’ün de Türk ve Kürt tarihindeki yeri, hemen ertesinde söylenemez; ömür boyu unutulmayacak tarihi bir gün yaşamış olabiliriz, belki de bir yıla kalmadan unutacağımız günlerden birini!
İki saat içinde Diyarbakır’da; Başbakan, Mesud Barzani, Şivan Perwer ve İbrahim Tatlıses’in binlerce kişinin bulunduğu meydanda, kürsüde birlikte göründükleri olay hafife alınamaz.
Gün boyunca dinlediklerimiz sırasında ve ertesi sabah okuduğumuz gazetelerde sadece iki kez ‘Demokrasi’ sözcüğü ile karşılaştım.
Biri Sayın Erdoğan’ın, “Kendileri gibi düşünmeyenlere kastedenler bölgeye demokrasi getiremezler” sözüydü. BDP’den bahsediyordu, kendisinin nasıl bir demokrasi istediğini ve Türkiye’nin ne zaman demokratik bir ülke olacağına değinmiyordu.
İkincisi Şirvan Perwer’e aitti: “Şimdi yeni bir devir. Bu devir de dostluk, barış ve demokrasi devridir. Bu ülkenin demokrasiye ihtiyacı var.” Perwer’in demokrasi ihtiyacından bahsetmesi, ülkemizin gerçeklerini bildiğini gösteriyor.
Kürt sorunu ile demokrasi arasındaki birliktelik nedeniyle dün ve bu sabahki konuşma ve yazılardaki ‘demokrasi’ eksikliği, beni korkuttu.
Çok kullanılan ‘kardeşlik’ kelimesi demokrasi için yeter mi diye başlayalım.
Kullanılan ‘kardeşlik’ kelimesiyle birbirine karşı aynı anadan doğan iki kardeşin duygusuna benzer, yakınlık ve sevgi hisseden insanlar anlatılıyor. Türkler ve Kürtler kardeş kadar yakındır deniliyor.
Kardeşlik kelimesi hangi sorunumuzu çözüyor anlayamadım. Türkler ve Kürtlerin bir kısmı, zaten 80 yıldan beri birlikteler ama eziyet ve sıkıntı içindeler; devlet Kürtlerden çekindiği için cezaları arttırdı, yönetim sistemini merkezileştirdi, hukuksuzluğu arttırdı.
Yönetim sisteminin ve hukuksuzluğun sonuçlarını Türkler ve Kürtler birlikte yaşadılar, aralarında oluşan kardeşliğin nedeni bu sıkıntılardır; çaresizliğin kardeşliği, yapay bir kardeşliktir.
Kardeşlik demokrasi midir? Eğer kardeşliği demokrasi yaratmışsa değerlidir, sürdürülebilirdir, gerçektir.
Her siyasal ortamda insanlar kardeşlik duygusu taşıyabilir ama demokrasi varsa, kardeşlik doğal bir ‘sonuçtur’.
Özetle ‘demokrasi için kardeşlik mi’, yoksa ‘kardeşlik için demokrasi mi’ yeter ve gerek şarttır?
Sayın Erdoğan, en azından hafta sonunda ‘demokrasi için kardeşlik’ demiş oldu; korktuğum bu anlayıştır!
Aynı gün, ‘Başbakan’ın o konuşması hakkında çok çalıştıklarını’ belirten Sayın Beşir Atalay’ın, “Terör bitsin, silahlar teslim edilsin, biz de üzerimize düşeni yapalım” demesi, “Demokrasi için silahların teslimi şart mıdır” sorusunu hatıra getiriyor; eğer böyleyse ‘terör’, demokrasimizi rehin almış demektir yani ‘ileri demokrasi’ye terör bittiğinde adım atabileceğiz!
Sayın Atalay’ın bu sözünü izleyen, “Bütün sınırları aşıp gidiyoruz, Türkiye rahatlıyor ve çözüm süreci yürüyor” cümlesi, bir önceki cümleden farklı; kapıları demokrasiye açan bir anlayışı yansıtıyor.
Demokrasiye adım atılmasına engel nedir? Yüz yıldan beri cevap aynıdır: İktidarı elde tutma isteği!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.