Kızınız neşeli bir kız. İnsanların temelde iyi olduğuna inanıyor. Eğer barış doğru anlatılırsa, eğer bir gün hakkıyla anlatılabilirse herkesin buna inanacağını, kimsenin savaşmayacağını düşünüyor. Bakıyor ki sadece düşünmekle olmuyor. Barıştan söz etmek için, bir barış gövdesi olarak yola çıkıyor. Üzerinde bir beyaz gelinlik...
Savaşın sürdüğü yerlerden geçiyor, gelinliği de geçiyor. Ama yolu bir acayip ülkeye düşünce... Savaşın insanların hücrelerine işlediği, silahın olmadığı yerlerde bile savaşın sürdüğü bir tuhaf ülkeye düşünce yolu... Yolu kesiliyor. Tecavüz ediliyor. Öldürülüyor. Beyaz gelinliği bir yol kenarında bulunuyor.
BAŞKA KIZLARIN MUTLULUĞU
Zaman şeridini ileri doğru sarıyoruz. Tarih, 4 Temmuz 2010. Yani geçtiğimiz pazar günü. Bir nikâh masası kuruluyor. Bir genç çift evleniyor. Damatta damatlık, gelinde bir beyaz gelinlik doğal olarak. Sıralanıyor masanın etrafına şahitler. Şahitlerden biri kim? Bir gün bir beyaz gelinlikle bu ülkeden geçerken öldürülen kızın annesi. Pippa Bacca’nın annesi Elena Manzoni Di Chiosca. Kızını gelinlikle öldüren bir ülkeye geliyor, bir masanın başında bir gelinlik içinde duran bir başka kızın mutluluğuna şahitlik etmek üzere. Dikili Belediye Başkanı Osman Özgüven’in oğlunun düğününde bu sahne yaşanıyor işte. Kızı gelinlikle öldürülmüş bir kadın barışta inat ediyor... Hüzünlü bir zeybek çalınıyor, barışı savunan insanlar hep birlikte “Çakıcı da dağdan iniyor” türküsünü söylüyor. Pippa Bacca’nın annesi dahil!
İNAT
Dikili’de Belediye’nin botanik bahçesinde bir Pippa Bacca köşesi var. Beyaz bir mermerin üzerinde Pippa’nın adı yazıyor. Anne bu bahçeyi ziyarete gittiğinde Dikili Kadın Dayanışma Derneği üyeleri tarafından çiçeklerle karşılanıyor. Pippa’nın annesi, kızını öldüren bir ülkeden çiçek kabul ediyor. Ağlayarak şöyle diyor:
“Pippa, adına yapılan bu bahçede yaşıyor ve Dikili’den Avrupa’ya doğru bakıyor.”
Bu, uzun süredir duyduğum en insanca hikâye. Daha doğrusu uzun süredir insana yakışır bir hikâye duymadım, duymadık. Savaşta inat edenlerin gürültüsü o kadar berbat bir “alçak” basınç yaratıyor ki üzerimizde insan ruhunun yükselebileceği yerlerden habersiz kaldık. En temiz ruhların bile kirlendiği hava koşulları söz konusu. En geniş ciğerlerin bile nefes alamadığı...
SEVDİĞİN ADAMI ALIRLARSA...
Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, önceki gece televizyonda Uğur Dündar’a konuşuyor. Kardelen Elif’ten söz ediyor. Halkalı patlamasında gencecik asker eşini kaybeden Elif’ten. Elif’i tanırım. Kardelenler projesi çerçevesinde Doğulu kızlara kılavuzluk etmeye yönelik bir program gereği “ablası” olduğum kızlar içindeydi. Parlak bir zekâ ve kalbi vardır. Zor koşullardan gelip kendini var eden müthiş güzel bir kızdır. Güçlü bir kişiliktir. Şimdi Elif’i, sevgili eşinin acısını dindiremezken görüyorum. İçim yanıyor hakikaten. Sonra işte Genelkurmay Başkanı Başbuğ konuşurken Elif’ten bahsediyor. Başbuğ’un dediğine göre Elif şöyle demiş:
“Komutanım bana askeri okulda öğretmenlik verin. Benim acımı bu dindirir.”
YÜKSEKLİK SORUSU
Barış, en çok inat etmek işidir. İçine dahil olmaya zorlandığın savaşa “Bu işte ben yokum” deme işidir çokça. Taraf olmayı reddetmek meselesidir. Kardelen gibi bir şeydir. Karı delip açabilen çiçeklerin inadı gerekir. Şimdi Elif’e bakınca, vaktiyle aydınlık yüzüyle anlattıklarını hatırlayınca... Kardelenleri de öldüren bir ülke burası. Gelinlikleri yırtıp kardelenleri kıran. Kızımın ölümünü yutup o bahçeye gider miydim?
Kızımın öldürüldüğü bir ülkede başka bir gelinlikli kızın nikâhında şahitlik eder miydim? Sevdiğim adamı benden alan bir savaşta taraf olmayı reddedebilir miydim? Bunlar insan ruhunun derinliklerini ve yüksekliğini sınayan sorular, çok yakıcı. Ama hep insanın “alçaklığını” görerek bakarsak dünyaya, ruhumuzun ulaşabileceği yükseklikten bihaber yaşar gideriz. Oysa... Kötü geçen kışlarda açmamaya karar veren bir kardelen olabilir mi?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.