Ak Parti hükümeti, bir yandan gözü körelmemiş herkesin takdir ettiği demokratik açılımlara devam ediyor.
Müzakere sürecini yeniden başlatmaya hazır olduğu sinyalini veriyor.
Hatta silahların bırakılması durumunda PKK'nın üst kadrosunun yargılanmadan Avrupa'ya yerleşebileceği söyleniyor.
Diğer yandan, BDP'li milletvekillerinin yargılanmasının ve büyük ihtimalle hapse atılmasının da yolunu açıyor.
Üstelik, parti içinden bu girişime karşı yükselen itiraz seslerinin hiç de kısık olmadığı anlaşılıyor. Alışılanın aksine grup toplantısının bir kısmı basına kapalı olarak gerçekleşiyor.
BDP'li milletvekillerinin yargılanmasını isteyen Başbakan ile PKK yöneticilerinin silahlar bırakıldıktan sonra yargılanmadan yurtdışına yerleşmesine yeşil ışık yakan aynı Başbakan…
Görünen bu tabloya uygun hareket edilirse, bundan birkaç sene sonra PKK liderlerinden Karayılan Brüksel'de bir sefahat hayatı, BDP eş başkanı Kışanak ise cezaevlerinin birisinde mahpus hayatı yaşıyor olacak.
Sizce de bunda bir gariplik yok mu?
BDP'li milletvekillerinin PKK'lılarla kucaklaşması, terör suçuna bulaştıkları malum olan kişileri tasvip etmek, onaylamak ve meşrulaştırmak anlamına geldiğinden sadece ülkemiz değil, Avrupa hukuku bağlamında da suç kapsamına girebilir. O görüntüler ortadayken BDP, ulusal mahkemeden çıkacak kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşısa bile kendileri açısından müspet bir netice almaları da zordur. Ancak "mevzu bu değil."
Mevzu, suçlanan milletvekillerinin yargılanması için neden görev sürelerinin bitiminin beklenmediğidir. Hatta mecliste birikmiş yüzlerce fezleke içerisinden BDP'lilerin dosyasının arka sıralardan çekilip en öne konmasıdır. Yani mevzu siyasîdir, siyasî nedenler dolayısıyla yapılmaktadır.
BDP, uzun zamandır, hukuk içerisinde kalmayıp, hükümete meydan okumayı siyasetinin merkezi haline getirmişti.
Örgüte bağlı söylem üretmeyi "tabanlarımız aynı" diye normalleştirmeyi alışkanlık edinmişti.
Bazı konularda meclisteki en etkili muhalefeti ortaya koyabileceğini kanıtlamış olmasına rağmen, büyük ölçüde Kandil'in yedeğine aldığı bir oluşum olmaktan kurtulamamıştı.
Ancak bunların hiçbirisi, son kertede "Ak Parti, BDP'yi kapattı" algısının oluşmasına engel olmaya yetmeyecek. Yargı süreci başlamadan önce, dokunulmazlıklar kaldırıldığı takdirde grup olarak meclisi terk edeceğini beyan eden bir BDP olduğunu unutmamak gerek.
BDP'lilerin yargılanıp muhtemelen cezaevine girecek olması, KCK davası sebebiyle zaten partili seçilmişler dahil, binlerce kişinin de hapiste olduğu bilgisine eklenecek.
Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, yeni bir Oslo süreci için hazırlık içinde olduklarını ama açlık grevlerinin buna sekte vurduğunu söylemişti. Açlık grevlerinin, ölüm olmadan, Öcalan'ın talimatıyla bitirilmesinin ardından BDP'lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması adımı geldi ve yumuşayan iklim tersine döndü.
Şöyle demiştik:
"Görünen bir başka gerçek de Öcalan'la görüşen ve mesajlarını tekrar kamuoyuna iletmesini sağlayan hükümetin, milliyetçi-muhafazakâr tabanı kaybetmemek için BDP'yi hedef almaktan çekinmeyeceğidir. Yeni bir Oslo süreci başlasa bile zaten 'etkisiz eleman' kabilinden görünen BDP'yi korumanın siyaseten de bir getirisi olmadığı düşünülüyor olsa gerek. Başbakan Erdoğan'ın dokunulmazlığı kaldırılması istenen 10 BDP'li vekil hakkında, fezleke meclise geldiğinde "evet" diyeceklerini beyan etmesi de buna işarettir."
Umarım Ak Parti, çıkacak neticenin müzakere sürecine ve bölgeye yansımasının ne olacağının farkındadır.
BDP ve özeleştiri
Dokunulmazlığının kaldırılması söz konusu olan BDP Eş Başkanı Gültan Kışanak, Taraf'tan Neşe Düzel'e verdiği röportajda PKK'lılarla kucaklaşması için özeleştiri yapmaktan itinayla kaçınmış. Bu tavır, BDP'nin siyaset yapmaktan çok "mağdurum, öyleyse her zaman haklıyım" söyleminden bir adım öteye gidememesine örnek teşkil ediyor. Hatta bazı BDP'lilerin, sözle mücadele yolunu seçtikleri için silahlı 'mücadele' edenlere yönelik bir tür 'telafi psikolojisi' içinde olduklarını seziyorum. Yoksa sivil siyaset yapanların, eli silahlılardan daha özeleştiriye yatkın olmaları beklenir, değil mi?
Hâlbuki Murat Karayılan, o kucaklaşma sahnesi için şöyle demişti:
"Bu konuda, bana göre BDP'liler Türkiye gerçeğini daha fazla göz önünde bulundurmalılar."
Açıklamanın devamındaysa kendi içlerinde bu hadisenin, BDP'nin yaptığı gibi "duygusal" diyerek geçiştirilmediğini ve o görüntülerden sorumlu PKK'lının da görevden alındığını anlatmıştı.
Başbakan Erdoğan'dan özeleştiri ve yapıcı siyaset bekleyen BDP'den, talep ettiği dilin aynısından başkasını beklemiyorum.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.