Ya da “bu iş buraya kadar”, “harç bitti yapı paydos.” Durumu anlatmak için başka bir sürü deyim kullanılabilirdi ve tahminimce hepsi bir yerlerde birileri tarafından çoktan kullanılmıştır. Suriye’deki durumdan söz ediyorum, Türkiye’nin Suriye’deki durumundan. Türkiye için Suriye’den eve dönüş vakti çoktan gelmişti ama artık daha fazla uzatmamak gerektiği iyice belli oldu. Yoksa işin tadı hakikaten kaçacak.
Kara görünmeden önceki hikayeyi hatırlamakta fayda var. Malum, Türkiye çok değil birkaç sene önce muhafazakar demokrasisi ve yumuşak gücüyle İslam alemine model ve rehber olacak diye beklenirken, Arap Baharıyla beraber “Ortadoğu’da bölgesel aktör olur muyum” zehabına kapıldı. Ama çok geçmeden, önce, “bari Suriye’yi kurtarsam”, sonrasında da, “hiç olmazsa Halep’in kuzeyini tutabilsem” fikrine çekildi. Rusya’nın işe dahlinin ardından şimdi bunun da olmayacağı anlaşılıyor. Türkiye için denizin bitip, karanın görünmesinin kısa hikayesi bu.
Burada uzatmayıp artık eve dönmek gerekiyor. Lakin, hükümet edenler pek o havada görünmüyor. Daha ziyade “çıkmadık candan ümit kesilmez” fikriyle, şimdiye kadar yapılan bir iki iyi şeyden de vazgeçeriz tehdidi arasında salınma halinde olmayı seçmiş gibiler. Devlet ricali bir yandan sürekli kaybeden kumarbazın bu kez şansım dönecek ümidiyle son bir el oynamak istemesi gibi bir el daha oynamak istiyor, bir yandan da “Güney Kürdistan’a bile izin vermemeliydik”, “mültecileri otobüslere doldurur Avrupa’ya göndeririz” diyerek eldeki bir iki iyi şeye de veda ederim diyor.
Veda ederiz denilenler de fena ama bu son el işi hepten fena çünkü, “Halep’in kuzeyini kurtarayım”, “Güney’den sonra bir de Batı Kürdistan’la uğraşamam” diyerek Suriye’ye birileriyle ya da bir başına müdahale olarak son el büyük ihtimalle son el olmaz, kötü ihtimal, berbat bir son el olabilir. Bu durumda masadan zamanında kalkmak, vakitlice eve dönmek en iyi seçenek görünüyor.
Öte yandan, Türkiye’yi son el oynamaya bu kadar istekli kılanın ne olduğu da malum. Türkiye, Ortadoğu’ya ağabeylik, Müslümanlara önderlik meselesinde ayakları suya ermiş görünmekle beraber, Suriye Kürdlerini hizada tutmak arzusundan vazgeçmiyor. Son eli de bu yüzden oynamak istiyor: “Suriye Kürdlerini hizada tutarsam, Türkiye Kürdlerini de hizada tutabilirim, onları tutamazsam Türkiye Kürdlerini de hizada tutamam” diye düşünüyor.
Bu aklın peşine düşüp son eli bekleyenler aslında haksız değil. Suriye Kürdlerinin hiza dışına çıkması Türkiye Kürdlerini de etkiler, onları da hiza dışına çıkarır, daha doğrusu iyice hizadan çıkarır, buna şüphe yok. Ama sorun tam da bu akıl zaten, Kürdlerin hiza dışına çıkmasını problem gören akıl. Akıl olmayan akıl. Akıl, makul olmayanın, kabul edilemez olanın Kürdleri hizada tutmak arzusu olduğunu görür. Kürdleri hizada tutmanın adaletsiz olduğu kadar basiretsiz de olduğunu fark eder. Makul olanın Kürdleri hizaya getirmek değil, Kürdlerle birlikte hiza almak olduğunu bilir.
Hükümet edenler, devlet ricali, artık olmayacak duaya main demekten vazgeçse yeridir. 1991 öncesinin asrı saadeti, Ankara, Tahran, Bağdat, Şam bir olup ABD ve SSCB’nin nezaretinde Kürdleri tepeleme zamanları geride kaldı, bir daha geri getirmek de zor, bu anlaşılsa Türk, Fars, Arap, Kürd herkes için iyi olacak.
Üstelik kimbilir, Kürdleri hizada tutmak yerine Kürdlerle birlikte hiza alınırsa, bölgeye liderlik yapmanın olmasa da, bölgede kuvvetlice ayakta durabilmenin imkanı elde edilmiş olur. Üstelik, o çok böbürlenilen tarih, kaderdir denilen coğrafya tam da bunu telkin ederken. (basnews)
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.