Bu ülkede 'barışın dili'ni geliştirebilecek olan/geliştirmesi gereken birincil merci hükümettir. Teknik olarak önünde ciddi bir engel yok.
Kandil’in bitirilmesi’ fikri bazı yayın organlarında sistemli bir şekilde işleniyor. Adı verilmeyen uzmanlar konuşuyorlar: “Terörist geçişlerinin engellenmesi şart.” Gazete manşeti hedefe işaret ediyor: “Sınırlarımız delik deşik.” Başyazı da bununla bağlantılı: “Kandil ‘güvenli bölge’ olmaktan çıkarılmalı...” (Bugün)
Özgür Gündem gazetesinden de ‘simetrik’ sinyaller geliyor: “Tek taraflı olmuyor.” PKK tarafı da ‘savaşa devam’ etmesinin gerekçelerini hazırlıyor. Ö. Gündem gazetesi, son bir yıldaki operasyonlarda 89 PKK’lının, 131 asker ve polisin yaşamını yitirdiğini yazıyor. Yine aynı haberin içinde 24 Mart-11 Mayıs (2011) tarihleri arasında 2506 kişinin gözaltına alınıp bunlardan 400’ünün tutuklandığına dikkat çekiliyor.
Bütün bu yayınların arka planındaki somut tabloyu şöyle özetleyebiliriz: PKK ‘eylemsizliğe’ son verdiğini açıkladı. Eylemleri yaygınlaştırıyor. Devlet de ‘Hedef Kandil’ sloganı etrafında somutlaşan bir stratejinin hazırlıklarını yaptığının işaretlerini veriyor.
Susurlukçuların tutuklanması
Dün sabah gazetelerde iki haber ön plandaydı. Birisi 18 yıl sonra Susurlukçu Özel Harekâtçılardan beşinin tutuklanmasını konu alıyordu. Ankara’da kaçırılarak öldürülen 4 Kürt aydınını öldürmekle suçlanan polislerin tutuklanması bir dönüm noktası. 1990’larda devlet kararıyla çok sayıda Kürt aydın ve işadamı kaçırılarak infaz edildi. Bunlar ‘düşük yoğunluklu savaş’ döneminin uygulamalarıydı. ‘Sınırsız öldürme izni’ ile ‘güçlendirilen’ bir çete ortalığı kana buladı.
Artık savcılar ve hâkimler, devlet içindeki cinayet şebekelerinin üzerine gidecek cesareti kazandılar. (Özel Harekâtçılar, bunları kendi başlarına yapmadılar. Yarın, bu tutuklama bir adım öteye giderse ‘devletin en tepelerine’ bile uzanabilir.)
Öne çıkan diğer haberse, İnternet Andıcı nedeniyle tutuklama dalgasının ordunun en üst generallerine uzanmasına ilişkin. Veli Küçük’ün gözaltına alınması haberini bir yakınımızın cenazesinde öğrenmiştik. 3.5-4 yıl önceydi. Haberi verdiklerim, önce inanmadılar, sonra da “Bir şey yapamazlar” değerlendirmesinde bulundular. Veli Küçük 2008 Ocak’ta tutuklandı.
O günlerde, “Bazı subaylar da listede var, ama Genelkurmay izin vermiyormuş” dedikoduları yapılıyordu. 4 yıl boyunca hayallerimizin eşiğini adım adım aşan gelişmelerle karşılaştık. (Tabii bu tutuklamalar sırasında yapılan hataları, bazı hak ihlallerini saklı tutuyorum.)
Militarizmden ve devlet içindeki cinayet şebekelerinden böyle bir düzeyde hesap sorulabiliyor olmasının, bu yöndeki hızlı ilerlemelerin kıymetinin az çok bilincinde olan geniş bir kamuoyu da oluştu.
Barışın ve demokrasinin dilini yaymak için böylesine güzel bir psikolojik ortam oluşmuşken, hâlâ karşılıklı olarak savaş şarkıları tırmandırılıyor. Halkın sakinliğe ve barışa her zamankinden daha fazla özlem duyduğu bir zeminde, ‘ölüm senaryosu’ devlet tarafında da PKK tarafında da ‘prim yapabiliyor’.
‘Barışın dili’ni geliştirebilecek olan/geliştirmesi gereken birincil merci hükümet. Teknik olarak önünde ciddi bir engel de yok. (Kim bilir belki de bunun rahatlığıyla, “Yürü” diyenlere kulağını çevirmeyi tercih eden bir tutum rağbet görebiliyor.)
Türkiye, artık yeni bir Türkiye. Bunu hepimizin (eğer varsa AK Parti öfkesinden de arınarak), önyargısız tahlil etmemiz gerekiyor. AK Parti’yi de aşan bir değişim enerjisi Türkiye’yi şekillendirmeyi sürdürüyor. Değişim henüz arzulandığı kadar kapsayıcı olmayabilir, ama bu ‘büyük resim’i etkilemiyor.
Solcusuyla, sağcısıyla, Türk’üyle Kürt’üyle, Alevisiyle, Sünnisiyle yeni ve daha gelişmiş bir Türkiye’yi kurabilmek için kamuoyunun ve koşulların her zamankinden daha kolay şekillendirilebileceği bir zemindeyiz.
Bu gerçeği önce AK Parti hükümeti görmeli, sonra hepimiz görmeliyiz...
Tersi, geçmişe dönmek olur ki geçmişe tutunan kaybeder...
Bir sorunu üretmiş olan düşünce tarzının, o sorunun çözümünü sağlamasını beklemek gerçekçi değildir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.