Kandil’de çarşamba açıklanan ani görev değişiklikleri Türkiye’de spekülasyon furyasına neden oldu. “Ilımlı kanattan” Murat Karayılan’ın KCK’daki başkanlık koltuğunu “şahin kanattan” ve “İran’a yakın” Cemil Bayık’a devretmesiyle İmralı sürecinin nasıl etkileneceği sorusu gündeme oturdu.
Gelişmelere pozitif açıdan bakanlar barış sürecinin olumsuz etkilenmeyeceğini PKK’nın tepe isimlerine bu tür etiketler yapıştırmanın yanıltıcı olacağını savundular.
PKK’nın silahlı gücü HPG’nin başındaki Suriyeli Nurettin Sofi görevi Karayılan’a devretmişti. Kandil’den gelen açıklamada barış sürecini sürdürme kararlılığı ve “Önder Apo’ya” mutlak bağlılık vurgusu yapılmıştı. Üstelik İmralı süreci başladığından beri daha sık kamuoyu önüne çıkan Bayık gayet olumlu mesajlar vermişti.
Sürece kuşkuyla bakanlar ise, tam tersi, Bayık’ın KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığına Bese Hozat isimli kadın militan ile birlikte oturtulmasını, “İran darbesi” şeklinde yorumladılar. Kandil’den yapılan açıklamada HPG’nin “her zamankinden daha fazla güçlenmesi” gerektiği vurgusuna dikkat çektiler.
Kandil’deki gelişmeleri Suriye ve Irak’ı katmadan, sadece Türkiye üzerinden okumak yeterli değil.
Bir kere Karayılan’ın HPG’nin başına geldiği bilgisi yanlış. Karayılan sadece yeniden Başkanlık Konseyi üyeliğine seçildi.
Karayılan Kandil ile devlet arasındaki temasların önde gelen ismiydi. Bunlar çoğunlukla Irak Kürdistan yönetimi ve özellikle de Barzani’nin KDP’si üzerinden yürüyordu. Karayılan müzakerelere vâkıf Batılılar tarafından da hep “makul” ve “ılımlı” olarak adlandırılıyordu. Basının önüne çoğunlukla Karayılan çıkıyordu ama şimdi karede Bayık ve Hozat da var.
Batılı kaynakların iddialarına göre, mayıs ayında İran’ın Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Tugayı’nın tepe isimlerinden biri Karayılan ile buluşup “Erdoğan’ı Suriye politikasından ötürü cezalandırmak üzere” PKK’nın savaşı yeniden başlatmasını talep etmiş. Karayılan bu talebi reddetmiş.
Bazı Kürt kaynaklarına göre ise, Kuseyir zaferiyle birlikte Suriye’de rejim güçlerinin dengeleri kendi lehlerine çevirmeleri PKK’yı yeniden durum değerlendirmesine sevk etti.
PKK’nın Suriye’deki izdüşümü Demokratik Birlik Partisi (PYD) Başkanı Salih Müslim “İmralı ruhu” dâhilinde Türk yetkililerle görüşmelere başlamıştı. Ancak birkaç gün önce ulaştığım Müslim görüşmelerin kesildiğini söyledi. PYD ile rakip Kürt gruplarıyla birlikte hareket eden Özgür Suriye Ordusu’nun 313. tugayı arasında yeniden şiddetlenen çatışmalardan ise Ankara’yı sorumlu tuttu. (Müslim ile yaptığımız görüşmeyi daha ayrıntılı şekilde aktaracağım.)
Kandil’in Suriye’deki Kürt bölgesi veya “Rojava”ya ilişkin en son açıklamalarını da kaydetmekte fayda var. Batı Kürdistan’da “özerk yönetim” kararının alındığı, altı ay içerisinde de seçimler yapılarak Batı Kürdistan Halklar Meclisi kurulacağı ifade edildi.
Bayık, Karayılan ve Bese’nin dün Fırat Haber Ajansı’na verdikleri mülakatta Türkiye’ye ültimatom verircesine “önümüzdeki bir haftanın” çok kritik olduğunu söylediler. Kürt tarafının attığı tüm adımların karşılıksız kaldığını, sürecin tıkandığını tekrarladılar. İçişlerin Bakanı Muammer Güler’in “çekilme yüzde 15 düzeyinde” yönündeki açıklaması hükümetin herhangi bir taviz vermeyeceğini işaret ediyor.
Tüm bu gelişmelere yan yana koyduğumuzda şu sonuca varabiliriz.
KCK başkanı ister Ali olsun ister Veli, hükümetin adım atmamakla geçirdiği her gün barış sürecinin altını oyuyor. Bölgesel dinamikler, özellikle de Suriye, işi daha da içinden çıkılmaz bir hâle sürüklüyor. Ama hükümet hâlâ “Öcalan nasılsa elimin altında, dolayısıyla sürecin yegâne tayin edicisi benim” havalarında. Bu gidişle Öcalan’ın sözü yetmeyebilir.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.