Memleket iyice içinden çıkılmaz bir çelişkiler yumağı haline geldi. İmralı’da Abdullah Öcalan’la müzakereler başlıyor, Diyarbakır neredeyse karalar bağlamış durumda.
CHP, PKK’yla müzakere konusunda hükümete destek verdiğini açıklıyor, Başbakan Erdoğan ”Sen kendi işine bak” gibisinden bir cevap veriyor.
İki ay önce ”Öcalan’a idam” diye ortalara dökülen ”şehit aileleri” şimdi ”Destekliyoruz” diye açıklamalar yapıyor. Milleti ”Vay müzakereciler!” diye fişlemeye çalışanlar, şimdi en ateşli savunucusu oldular.
Ve aylardır BDP’ye yönelik sertlik politikalarını savunan Hüseyin Çelik ”Barış dili”nden dem vururken, BDP lideri Selahattin Demirtaş, yeni başlayan İmralı süreciyle ilgili sert açıklamalar yapıyor. Gel de çık işin içinden...
Siyasi sonuçları itibariyle, bu saydıklarım arasında en kritik olan, dün BDP lideri Selahattin Demirtaş’ın açıklamalarıydı. Demirtaş, net bir dille henüz bir ”müzakere süreci olmadığını,” olabilmesi için BDP ve Kandil’in de masada olması gerektiğini söyledi: ”Çözüm mekanizmasının tamamlanması için, KCK, DTK, partimizin ve halkımızın bu sürece dahil edilmesi gerekir. Eğer hükümet bunu yaparsa Kürt sorunu üzerinden müzakereye geçilmiş olduğunu söyleyebiliriz.”
Basında günlerdir, İmralı’da şu-bu konuşuldu diye ”kamuoyunu hazırlamaya” yönelik haberler var. Peki Demirtaş neden ısrarla ”İmralı’da tarafımıza verilen ya da KCK’ya iletilmiş bir yol haritası ya da takvimlendirilmiş bir program yoktur” diyor? Çünkü BDP ve PKK cephesi, adada ne konuşulduğundan bihaber. Evet, Hakan Fidan ve Öcalan arasındaki temaslar, oldukça kapsamlı. Ancak Öcalan, neler konuşulduğunu Ahmet Türk ve Ayla Akat’la paylaşmış değil. Belli ki bu durum, hem Kandil, hem de BDP içinde bir ‘huzursuzluk’ konusu...
Demirtaş’ın dikkatimi çeken bir diğer cümlesi, ”Önümüzde çok zaman yok ama çok acelemiz de yok... Ortadoğu’da kazanın bu kadar kaynadığı bir dönemde, Türk-Kürt ilişkilerinin nasıl olacağına dair yeni bir hukuku belirlemek lazım. Kürt halkıyla Türk devleti nasıl yaşayacak?” Bu sözler aslında, PKK’nın silah bırakması ötesinde, Türkiye’nin yapısı ve Suriye’nin de masaya yatırılacağı geniş bir pazarlık talebi. Belli ki BDP/Kandil açısından mesele, sadece ateşkes değil; daha genel hatlarıyla
Kürt meselesi....
Muhtemelen hükümet cephesinden Demirtaş’ın açıklamalarına yönelik sert bir tepki gelecek, basında ”BDP ve Kandil Öcalan’ı sabote ediyor” tezi işlenecektir. Ancak BDP’nin açıklamasının ”Öcalan’a rağmen” olduğunu düşünmek zor. Geçmiş dönemlerden Öcalan örgütten, örgüt de Öcalan’dan vazgeçemeyeceğini biliyor. Müzakerelerin ‘İyi PKK-Kötü PKK’ dinamiği üzerine ilerlemesi zor. Çünkü Oslo sürecin çuvallamasının bir nedeni, Öcalan ve Kandil arasında eşgüdüm olmamasıydı. Bu sefer devlet de, İmralı da bir noktada bu koordinasyonun kurulması gerektiğinin farkında.
Zaten bu yüzden Başbakan Erdoğan Afrika’ya gitmeden ”Gelecekte Oslo benzeri farklı gelişmeler olabilir mi, olabilir. Bunun önünü kapamanın da bir anlamı yok. Bu Oslo olmaz da başka bir yerde olur” dedi.
Peki o zaman nedir bu kavga?
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.