Yakın dostum ve Akiller Marmara Komisyonu arkadaşım Mithat Sancar İstanbul'da Cumartesi günü yaptığımız etkinlikte, çoğunluğu Alevi olan, reform, barış söz konusu olduğunda, ne yapıldığına değil, kimin yaptığına bakarak hüküm verme alışkanlığı taşıyan bir topluluğa Hasan Hüseyin'in bir şiirini hatırlatıyordu:
'Kandan kına yakılmaz…'
Şiiri okudu sonra:
'Vurma dedim vurulursun/Kandan kına yakan var mı?/Kandan kına bre Yezit/Yakınıp da onan var mı?/Sen yarını ne sanırsın?/Yarın vuran bre Yezit/Bu dünyada barınır mı?..'
Tarihi 1978, şiirin...
Maraş'da yedi gün süren olaylarda 150 Alevi'nin öldürüldüğüne, 200'ün üzerinde ev yakıldığına, 100'ün üzerine yakın işyeri tahrip edildiğine tanık olan, ülkenin her yerinde kana, iki yıl sürecek kanlı savaşa start veren yıl.
'Vur de vuralım, öl de ölelim' diyenlerin, 'kandan kına' yaktıkları devir…
Bahçeli Cumartesi günü İzmir'de, 'Vur de vuralım öl de ölelim' diyen vurucu timleri önünde, bu sözlere atıfla çılgın gibi bağrıyordu:
'63 aklı karışık bu sesten ürkmelidir(…)
Başbakan Erdoğan bu sese dikkat etmelidir(…)'
Bir kaç gün önce Kocaeli'nde içinde benim, Mithat Sancar'ın, Levent Korkut'un olduğu minibüs Ülkü Ocakları önünden geçerken, Bahçeli'nin sözlerine kulak veren yaratıklar tarafından yumruklu küfürlü saldırıya uğruyordu.
Barış havasından ürkenler, kanla beslenmeye devam etmek isteyenler, 'kandan kına yakmaya heveslenenler' var.
Son günlerde 'gürültü' yapıyorlar.
Toplumda rüzgar barıştan yana estikçe, barış kelimesi daha çok telaffuz edildikçe, ülkenin her yerinde çeşitli vesilelerle barış konuşuldukça, daha çok gürültü yapmaya çalıyorlar.
Barış tartışımalarını, platformlarını kullanarak, bağırarak, çağırarak beslenmeye çalışan gruplar hem MHP'lilerden oluşuyor, hem İşçi Partililerden…
Akil İnsanlar Komisyonlarının halka temaslarını, temas noktalarını 'gürültü yeri' haline çevirmeye, orada oluşan zeminden beslenmeye gayret ediyorlar. Kimi gazeteler, kimi televizyonlar, 50-60 kişilik bu çapulcu gruplarını vatandaş tepkisi olarak yansıtarak gürültüyü yükseltmeye çalışıyorlar.
Silivri siyaseti yapan, Ergenekon tortusu olan bu grupların varlığı şaşırtıcı değil…
Ama vahim…
Barış ve diyalog karşıtı, şiddeti değer bilen MHP-İP koalisyonu çözüm sürecine ilişkin endişeleri ve soruları değil, öfkeyi, eskiyi, korkuyu temsil ediyor.
Fay kırığının bir yanında yeni Türkiye'yi işaret eden büyük bir çoğunluk ve ittifak var. Öte yanında eski Türkiye'nin takıntılı, gücü ve özgül ağırlığı azalan, sesini şiddet gösterileri ve söylemleriyle duyarabilen bir grubu…
Elbette su tam olarak berrak değil.
Söyledik, tekrar edelim.
Marmara temasları itibariyle baktığımızda insanlarda, farklı kesimlerde barış havası ve arzu baskın bir şekilde önde.
Barış, bir tür konuşma, anlaşma, yeni kodlar üretme sürecidir. Velhasıl bir siyaset sürecidir.
İnsanlar konuşarak, tartışarak, fikir beyan ederek katılıyorlar bu sürece. Ve barış fikrinin yanında işin 'nasıl barış' kısmıyla ilgili pek çok soru soruyor, endişelerini dile getiriyorlar.
Ve toplumun katmanları ortaya çıkıyor…
Kürtler arasındaki farklı öneri ve sesler o alana dair çoğulculuğa işaret ediyor, örneğin.
Önümüzdeki günler, yeni anayasa yapımı, sonrasında gelecek uygulama faslı daha çok soru içerecek, daha çok tartışma, katılım gerektirecek…
Yol uzun, kırılgan ama kafile yola çıktı…
Yol kıyısında teneke çalanlara kulak asmayın…
Barışa yürümek en önemlisi…
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.