Son zamanlarda "Risale-i Nur", "Nurculuk" ve "Said-i Nursî"yi kullanarak "Bediüzzaman'ın Hizmetkâr ve Talebeleri" unvanı altında birilerin yayınladıkları bir deklarasyona tanık olduk. Akabinde, bu deklarasyona "lebbeyk"lerini sunan "Meşveret Cemaati"nin aynı paraleldeki açıklamalarını okuduk. Basın yoluyla neşredilen bu alenî "tarafgirlik" bildirgesinin, başta Said-i Nursî'nin manevi şahsiyeti olmak üzere, Nurlara ve Nurculara onarılması zor bir darbe indirmekle birlikte Nurculuk tarihinde bir "bid'at" ve "kırılma noktası" olarak değerlendirileceği kaçınılmazdır.
Malum, Üstad'ın vefatından sonra, özellikle 70'li yıllarda Enternasyonalist sol hareketlere karşı milliyetçilik zehirini Nurculuğa aşılayan kimi odaklar, sonrasında katı bir Demirelcilik fanatizmiyle Nurcuları siyasî bir partiye angaje ettiler. Bu parti fanatizmi, 12 Eylül ihtilali sonrasında ciddi bir ayrışmaya dönüşerek Nurculuk tarihinde ilk büyük kırılmayı yaşatmıştır. Demirelci-Evrenci ekseninde yaşanan bu kırılma, Özalcılığa evrilerek uzun yıllar bir Özal hayranlığı ve ANAP tarafgirliği şeklinde vücut bulmuştur. Bu siyasî savrulma, şimdilerde AK Parti tarafgirliğinde karar kılmıştır.
Herkes dilediği partiyi seçmekte özgürdür; bu noktada kimsenin iradesiyle bir meselemiz yoktur. Ancak söz konusu çevrenin Üstad Bediüzzaman'a mal ettikleri uydurma bir-iki mektupla piyasaya çıkmaları ve bu mektuplardan hareketle mensuplarını AK Parti tarafgirliğine alenen davet etmeleri, siyasetle alakası olmayan Nur Talebelerini ve umumun malı olan Risale-i Nurları diğer parti ve taraftarları nezdinde müttehem konumda bırakmıştır. Bediüzzaman'ın siyaset ve particilikle alakalı yüzlerce tespitinden sarfınazar ederek önümüze sürülen bu tashihsiz mektupları, sahiplerine iade ederken, bu senaryoda yer almanın mümkün olunamayacağı herkesçe bilinmelidir.
Emirdağ Lahikası-II'ye eklenen bu iki mektup, tıpkı Üstad'ın "mezarımın yeri belli olmasın"(!) mektubu gibi, birilerinin eliyle hazırlanmış proje mevkutelerdir. Bütün siyasetlerin fevkinde olan iman hizmetini belli bir partinin yedeğine sokan bu mektupların hiç birisinin tashihli nüshası yoktur. Bunlar, Üstad'ın vefatından sonra tanzim edilmiş yönlendirme amaçlı yazılardır. Üstad'ın Demokrat Partisi'ne açık destek verdiğini belgeleyen en ufak bir yazı yoktur. Vakıa, Menderes'e "Ayasofya'yı camiye, ezanı aslına çevirirsen; Risale-i Nurlar'ı da serbest bırakırsan, sana dua etmeye karar vereceğiz" demiştir (Ayasofya halen esir). Yoksa fiili olarak destek sunduğu, sandık başına gittiği yönündeki bütün iddialar, partici Nurcuların uydurmalarıdır.
Malum, seçimler dört yılda bir yapılmaktadır; ev ile sandık arası mesafe, en fazla bir saattir. Bu güne kadar sandığa giden Nur Talebeleri basın yoluyla böyle bir partizanlık yapmamışlardır. Bu yeni bid'atle, Nurcular bir partinin arka bahçesi haline getirilmiştir; o partinin hinterlandı gösterilmiştir. Dolayısıyla Said-i Nursî'nin bütün partilerin fevkinde, tamamen imanî ve Kur'anî hizmeti zan altına sokulmuştur. Parti ismi verilerek yapılan bu talihsiz açıklama, Nurlarla diğer parti mensupları arasına engel koymuştur. Nurculara olan bakış, bu günden itibaren menfileşecektir. Bu açıklama, en az Fethullahçıların paralel devlet ve ihtilalci teşebbüsleri kadar Nurlara ve Nur Talebelerine zarar vermiştir.
Bizim yegâne maksadımız, "Kâinatın en büyük davası olan iman"a hizmet etmektir. Yüz elimiz de olsa ancak bu hizmete kifayet eder, siyasete uzatacak elimiz yoktur. Siyasî kaygı ve temayülleri olanlar, kendi nam ve hesaplarına buyursun, girsinler. Nihayet girenler de var; ama "varis" de olsa, hiç kimsenin, Üstad'ı, Nurları ve Nurcuları kendi emellerine alet etmeye hakkı yoktur; haddi de değildir.
Bir kez daha, söz konusu beyanatın tasvip edilemeyeceğini; sahte belgeler üzerinden yürütülen bu partizanca teşebbüsün ma’kes bulamayacağını belirtir; bu teşebbüse en müskit cevabın da, başta Onüç ve Onaltıncı Mektuplar olmak üzere Üstad’ın siyasete dair beyanatları olduğunu hatırlatmakta fayda mülahaza ediyoruz.
Son bir not: Said-i Nursî konjoktürün değil, düsturların adamıdır. Onun düsturları ise, Kur'anîdir; Peygamberîdir... Ehven-i şer de bu çerçevede değerlendirilmelidir.
http://www.nuralemi.com/sayfalar.php?id=30&sayfaNo=420&mode=nb
http://www.nuralemi.com/sayfalar.php?id=30&sayfaNo=528&mode=nb
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.