• BIST 9441.22
  • Altın 3679.567
  • Dolar 38.0093
  • Euro 41.6081
  • İstanbul 9 °C
  • Diyarbakır 21 °C
  • Ankara 8 °C
  • İzmir 13 °C
  • Berlin 14 °C

JİTEM

Ahmet Altan-

Bazı “kötü” subaylar Güneydoğu’da herkesten habersiz JİTEM diye bir örgüt kurmuşlar.

Binlerce insanı sokaklarda öldürmüşler, işkence yapmışlar, cesetlerini topu mezarlara gömmüşler.

Haraç toplamışlar.

Mafyayla işbirliği yapmışlar.

Bütün bunları yıllarca sürdürmüşler.

Ordunun bunlardan haberi olmamış.

Şu anda tutuklu bulunan eski Jandarma Komutanı’nın anlattığı JİTEM hikâyesi bu.

Ben bu anlatımı okuduğumda, JİTEM’in “nasıl” kurulduğunu anlamadım ama “niye” kurulduğunu anladım.

Eğer bir ülkenin generalleri, o ülkenin insanlarının böyle hikâyelere inanacak kadar aptal olduğuna inanıyorlarsa her şeyi yaparlar.

JİTEM’i kurarken buna inanmışlar.

Peki, o generalleri bu halkın böylesine aptal olduğuna inandıran ne ya da kim?

Benim tek bir cevabım var.

Medya.

Bir toplumun aklının ve zekâsının doğru çalışması için medyanın ona “gerçekleri” anlatması gerekir.

Toplum gerçekleri öğrenemediği zaman doğru tepkileri veremez.

Ve, halkı öldürenler, soyanlar, eziyet edenler, bu sessizliği bir “akılsızlık” olarak yorumlarlar.

İşledikleri günahları işlemeye fütursuzca devam ederler.

Medya, olanları dürüstçe anlatsaydı toplum buna tepki verir, binlerce insan sokaklarda vurulmazdı.

Ordunun içinden çeteler çıkmazdı.

Bakın dün Genelkurmay Başkanlığı bir emir yayınladı, bundan böyle askerlerin “hava yoluyla” nakledilmesine karar verdi.

Eğer, Dersim’de bir otobüsün içinde PKK tarafından öldürülen silahsız erlerin neden böyle bir saldırı karşısında açıkça hedef durumuna getirildiği toplum tarafından sorgulanmasaydı, ordu bu emri yayınlamazdı.

“33 asker”
faciasından bu yana “karadan nakillerde” askerlerin toplu hâlde öldürülebildiğini bildikleri, tecrübeleriyle bunu öğrendikleri hâlde neden bugüne dek böyle bir tedbir almadılar?

Çünkü bugünkü kadar sert bir tepkiyle karşılaşmadılar, yaptıkları hatalar böylesine keskin biçimde sorgulanmadı.

Medya, devleti sorgulamadığı zaman, devletin elindeki güç “yasadışına” çıkar, bu kaçınılmazdır.

Medya artık orduyu sorguluyor.

Çünkü ordunun iktidarı bitti.

Ama aynı medya, siyasi iktidarın “savunduklarını” sorgulamıyor.

Ordu Uludere’de 34 kişiyi öldürdü.

Hükümet orduyu savundu ve Uludere sorgulanamadı.

Sorgulayanlar işlerinden atıldılar.

Ordu, Suriye’ye bir uçak gönderdi, uçak düşürüldü.

O uçağı oraya kimin, niye gönderdiğini hâlâ bilmiyoruz.

Sorgulanmıyor da.

Çünkü hükümet o uçak felaketini de savundu.

Şimdi generaller “sorgulanmamak” için hükümetin arkasına saklanmaları gerektiğini öğrendiler.

Hükümet onları savunduğunda medyanın sesi çıkmıyor, hükümet onları savunmadığında medyanın sesi çıkıyor.

Hükümetin savunmadığı “askerlerin karadan nakli” gibi hatalarını ve ihmallerini hemen düzeltiyorlar, açıklamalar yapıyorlar.

Ama hükümetin savunduğu Uludere gibi, Suriye’de düşürülen uçak gibi olaylarda sessizliklerini sürdürüyorlar, hatalarını düzeltecek tedbirleri almıyorlar, gerçekleri toplumla paylaşmıyorlar.

Bu durum, ordunun yeniden yapılandırılmasını engelliyor.

Hâlbuki bu ülkenin ordusunun baştan aşağı yeniden oluşturulması, eğitiminden teçhizatına, nereye niçin harcadığı bilinmeyen paralarından zorunlu askerliğe kadar her parçasının yeniden kurulması, modernleşmesi, toplumun denetimine açık bir hâle getirilmesi gerekiyor.

Sadece “35. Madde’nin” değiştirilmesiyle yetinilecek bir durum yok ortada.

Siyasete çok fazla bulaştığı, içinde “çetelerin oluşmasına” izin verdiği için askerlik mesleğinin gereklerinden kopmuş bir ordu var karşımızda.

Meselenin generallerin Başbakan’ın karşısında el pençe durmasıyla çözümlenemeyeceği Uludere’de, Suriye uçağında, korunamayan karakollarda, hedef hâline getirilen silahsız askerlerde ortaya çıktı.

Ordu bugün siyasi iktidara saygı gösteriyor ama “topluma” saygı göstermiyor.

Topluma saygı gösterseydi Uludere’de neler olduğunu toplum da bilirdi.

Siyasi iktidarla ordu elbirliğiyle bu katliamın sorumlularını saklamazlardı.

Amaç, orduyu siyasi iktidarın emrine vermek değildir, amaç orduyu toplumun denetleyebileceği, sorgulayabileceği bir yapıya kavuşturmak, her hatanın ve ihmalin hesabının toplum önünde verileceği bir şeffaflığa kavuşturmaktır.

Ordunun, toplumun değil de siyasi iktidarın emrinde olması, ikisinin bazı olaylarda suç ortaklığı yapması, sonu kanlı darbelere kadar uzanabilecek bir faşizmin yolunu açar.

Orduyu demokrasi içinde tutmak, ancak onu parlamentonun, medyanın, toplumun denetleyip sorgulayabileceği yasal bir yapının içinde yeniden şekillendirmekle mümkün olabilir.

Ama hiçbir temel konuda olmadığı gibi ordu konusunda da ciddi bir reform görmüyoruz.

Temel sorunlar duruyor, sadece onların görüntüsü değişiyor.

O sorunlar orada durdukça, onların yeniden ne zaman “gerçek görüntülerine” döneceğini de hiç bilemeyiz, hep tehlike altında yaşarız.

  • Yorumlar 3
  • Facebook Yorumları
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış
    ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    • Özgür Devrim23 Ekim 2012 Salı 12:29DUYARLI OLMAYA DAVET EDIYORUM

      Sy:Altan.Türkiyenin bir cok cezaevlerinde baslatilan aclik grevleri bildiginiz gibi ölüm sinirina gelip dayandi.Lütfen bundan sonraki yazilarinizi bu soruna yönelik hazirlayip kamoyunu bilgilendirirseniz cok sevinirim.Marjinallesmis türk medyasinin hali ortada.Bu medyadan yardim ve destek beklemek,deveye hebdek atlatmak gibi bir sey olur.Ama sizin gibi aydin,demokrat ve liberal bir yazarin yapabilecegi cok sey olduguna inaniyorum.Lütfen ölümler baslamadan bu konu hakkinnda sizden daha f

      Yanıtla (0) (0)
    • ahmet hazzo23 Ekim 2012 Salı 14:18işkenceciler

      dün ergenekondu. kimi buldularsa kimler arasında hüsümet varsa jitem denilen o infaz timleri tarafından evden dolmuştan her yerden alınıp gizli bir şekilde infaz edildi. bugü ise açıktan aleni bir şekilde sokak ortasında infaz ediliyor. sahip çıkan akp, bugün cezaevlerinde bedenleri ölüme yatıranlara karşı, yarın devlet adına hayata dönüş operasyonları düzenlenebilir. o zaman bu hükümet buna tevesül etmeden duyarlılığınızı gösteriniz.

      Yanıtla (0) (0)
    • Meyra Balaban23 Ekim 2012 Salı 18:19Açlık Grevi ve Öğretmenler

      Altan'ın bir kaç gün önceki yazısı cezaevlerindeki açlık greviyle ilgiliydi. Bu gün Ahmet Hakan'da yazmıştı.Gene de basında beklediğim yankı yok.500 kisi ölüme gidiyor,istedikleri masum haklar için kendilerinden vazgeçiyorlar.Sadece 500 kişi değil ki, onların aileleri, ahbapları, arkadaşları var..Kim bilir arkalarında kaç kişiyi temsil ediyorlar. Ideoloji söz konusu olan. Erdoğan'ın dediği gibi mafya olayı değil bu sefer. Onları kazansa halbuki barış için

      Yanıtla (0) (0)
Yazarın Diğer Yazıları
ÖNE ÇIKANLAR
Tüm Hakları Saklıdır © 2009 İlke Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 261 34 89