Gezi olayları sırasında Gültan Kışanak şahane bir şey söyledi: ”Özgürlükler bir bütündür. Kürt’e demokrasi, Türk’e sopa olmaz.”
O gün, İstanbul sokaklarında halka eziyet edilirken, bu söz beni umutlandırmıştı. ”Sahi, Kürt’ü, Türk’ü, Alevi’si, Sünni’si... Hepimiz aynı gemideyiz ” dedim.
Ama sahiden öyle miyiz?
Dün sabah Diyarbakır uçağına binerken geride bıraktığım İstanbul, mutsuz, kaygılı ve öfkeliydi. Bir gece önce gelen twitter yasağı hepimiz için bardağı taşıran son damla oldu. Medyaya baskı, günde üç posta nefret söylemi, tehdit, kıyamet... Gözlerimizin önünde prestiji sıfırlanan, tüm dünyanın acımaya başladı güzel ülkenin trajedisi...
Diyarbakır’da ise, bambaşka bir ruh hali hakimdi. Bir şehrin neşeli hallerini görmeyeli çok olmuş. Bizde artık hep gerilim, hep asabiyet var. Unutmuştum kaldırımlarda biber gazı değil, umudun yürüyüşe çıktığı, heyecanın hüküm sürdüğü şehirleri..
Diyarbakır tam da böyleydi işte. Trafikte tatlı bir tıkanıklık. Yer yer marşlar söyleyerek Newroz meydanına akın eden, gençler, kadınlar, çocuklar... Her yerde mutlu aileler.
Diyarbakır bir şeylerin başlangıcında. Biz ise belirsizlik ve nefret denizinin tam ortasındayız.
Dün Diyarbakır Newroz meydanında yüz binler istediği flamayla, istediği marşla baharı selamladı. Onun da ötesinde, dünkü meydan artık şu ya da bu biçimde Kürtlerin kendi rotalarını çizmeye başladığını haykırıyordu.
Alanda ne tek bir polis, ne bir uyarı. Ne biber gazı, ne TOMA. Çevik Kuvvet de yok, barikat da. Varsa yoksa Öcalan ve PKK bayrakları... Meydandaki tek irade, üzerinde Abdullah Öcalan’ın resmi olan ve sırtlarında ”Öcalan’a Özgürlük Platformu” yazan görevliler...
Gel de kıskanma bu özgürlük alanını.
Daha bir hafta önce Berkin’in cenazesinde bile yine feci gazlanan biz İstanbulluların bu mitinge gıptayla bakmaması mümkün değil. Kürtler özgürken, Gezi’den bu yana Türklere sopa var. Her fırsatta, her eylemde...
Dün 5-6 kişi bana ”Çocuğu İstanbul’da olan evlatlarının güvenliğinden endişeli” esprisi yaptı. Fiziki güvenliği sorun olmasa da, doğru artık akli dengemiz tehlikede.
Birkaç kişi ”2015’te Öcalan dahil herkes özgür olacak” dedi. Umutları ve inançları vardı. İmrendim hallerine.
Newroz meydanı türkülerle, sloganlarla coştu. Kendi kendime ”Keşke İstanbulluların da sığınabileceği bir flama, Diyarbakır’da göklere yükselen ”kesk-u-zor-u-ser (sarı-kırmızı-yeşil) gibi altına sığındıklarında tokat yemeyecekleri bir barınak olsa” dedim.
Gültan Kışanak’ı şeref tribününde uzaktan izledim. Öcalan’ın mesajı hemen okunmadan önce, geleneksel Kürt kıyafetleri içinde halay çekiyordu. Beyaz saçları ışıldıyor, gamzeleri gülüyordu.
O an yanına gidip sarılmak istedim: ”Gültan Hanım tam da korktuğunuz oldu. Kürt’e özgürlük, Türk’e sopa dönemi başladı. Sakın bizi bırakmayın. Sakın ayrılmayalım...”
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.