Jeffrey Goldberg’in The Atlantic için hazırladığı ‘Geri dönüşü olmayan nokta’ başlıklı makalesi ibretlik bir öykü. Geçen hafta dünya kamuoyuna mal oldu. ABD Başkanı Barack Obama, okumuş mudur bilmem. Lakin okuduysa, Dışişleri Bakanı Hillary Clintona’a ‘İsrail konulu’ toplantı düzenlettirip bunu da kamuoyuna ‘rutin dışı’ gibi sızdırtma talimatı verse yeridir! Malum Clinton geçen hafta üst düzey yardımcılarıyla ‘Türkiye konulu’ böylesi bir toplantı düzenledi de hepimiz ‘Acaba hakkımızda hayra mı şerre mi vesile’ diye meraka gark olduk. Normalde rutinden sayılan bu tür toplantıların ‘özel gündem’ gibi sunulması dış ilişkilerle alakadar zevatta şüpheler uyandırdı. Atlantic’in kapağı insana ‘Belki İsraillilerde de benzeri hisler uyandırılmasında fayda vardır’ diye düşündürtüyor...
Goldberg kim ola ki!
Efendim Goldberg’in İsrail’in gelecek temmuza dek İran’ın nükleer tesislerine saldıracağına hani neredeyse ‘bire beş’ iddiaya girmeyi arzuladığı (Kendisi yüzde 50’ye 50 şans veriyor) makalesine geçmeden kendisini tanıyalım. Amerikalı-İsrailli gazeteci, İsrail ordusunda görev almış, 1. İntifada esnasında Ketziot Hapishanesi’nde gardiyanlık yapmış bir şahsiyet. Irak savaşı öncesi Slate ve The New Yorker’da Saddam rejiminin kitle imha silahları ve Kaide ile bağlantısına dair uyduruk istihbaratın önde gelen ‘yayıncılarından’. Bu işlerinden ötürü gazetecilik ödülleri eksik değilken, şimdi Atlantic’in starı...
Yoksa Obama da ‘anti-Semitik’ mi!
Goldberg’in son çalışmasının hedefi, Amerikan halkında İran’ın katiyetle nükleer silah geliştirdiği ve İsrail’i ‘yok edebileceği’ kanaati uyandırmak, Obama’ya da ‘Bak İran’ı vurma işini sen yapmazsan İsrail yapacak’ mesajı vermek. Goldberg, aralarında Netanyahu’nun da bulunduğu çoğu isimsiz/cisimsiz 40 kadar İsrailli, ABD’li ve Arap zevata dayanarak ‘savaşa zar atmakta’. Şöyle bir senaryoyla: ‘Gelecek baharda bir gün, İsrail Ulusal Güvenlik Danışmanı Uzi Arad ve Savunma Bakanı Ehud Barak, Beyaz Saray ve Pentagon’daki muhataplarını eşzamanlı arayacak ve Netanyahu’nun emri uyarınca 100 kadar savaş uçağının Suudi Arabistan, Suriye ve Türkiye ile ABD kontrolündeki Irak havasahalarından geçerek İran’ın nükleer tesislerini vuracağını haber verecek.’
İran adeta 3. Reicht misali sunulmuş, Holocaust korkularıyla İsrail’in ‘varoluşsal tehdit’ algısı bir güzel paketlenmiş. Adı sanı belirsiz İsrailliler, Obama’nın bu işi ‘halledip halletmeyeceğini’ sorgulamış. İçlerinde Obama’nın ‘anti-Semitik’ olup olmadığını soran dahi çıkmış! Goldberg ne yapsın eski Kongre üyesi ve Obama’nın akıl hocası Abner Mikva’nın 2008’de sarf ettiği ‘Gördüğüm ilk Yahudi Başkan’ ‘cilasını’ atmak zorunda kalmış! Ama ‘Obama’nın Likud’un arzuladığı türde olmadığını’ ekleyerek... Bir İsrailli de bunun üzerine “Sorun da bu. Eğer J Street Yahudisiyse (ABD’de barış yanlısı lobi grubu) başımız belada” deyivermiş. Aslında yok yok! İsrail askeri istihbarat şefi Amos Yadlin’in, Obama’nın destekçisi milyarder Lester Crown’la görüşüp kaygılarını Başkan’a iletmesini istemesi. Bir başka İsrailli’nin, ‘bu işi tek başına yapmanın İsrail’i zorlayacağı ama aksinin Şoah’la (Holocaust) kıyaslanabileceğini’ fısıldaması. Tüm Arap yetkililerin Obama’nın İran’ın emellerini anlayamamasında şikayet etmesi...
Yeni ‘istihbarat haberlerine’ hazırlanın
Makale, Obama’nın başı Afganistan ve Irak’ta haddinden fazla dertteyken, neoconların İran’la savaşa nasıl zorladığını çok iyi anlatıyor. Goldberg geçen hafta da ‘CNN kazan MSNBC kepçe’ dolaşıp durdu. Eski CIA analisti Ray McGovern’a bakılırsa, ABD istihbaratı 2007 analizinde İran’ın taa 2003’te nükleer silah çalışmasından vazgeçtiği saptaması yaparak neoconların önünü kesmişken, kuvvetle muhtemel ki yakında bu analizin güncellenmesi için bastırılıyor. Yani İran’a dair istihbarat kaynaklı haberlere hazırlanın.
Kennedy-Ben Gurion konuşması
Tabi en manalı olanı İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’le yapılan vurucu kapanış. Peres, Goldberg’e ABD Başkanı John F. Kennedy’nin başkan seçilmesi sonrası İsrail lideri Ben Gurion ile yaptığı konuşmayı aktarmış. Özetle Kennedy, “Halkınız sayesinde seçildim. Karşılğında sizin için ne yapabilirim” diye sormuş. Ben Gurion “Büyük bir ABD Başkanı olmak” yanıtını vermiş. Peres de Goldberg’e, İsrail’in hakiki çıkarını nerede gördüklerini işte bu sözden hareketle şöyle izah ediyor: “Biz başkanı ‘kazanmak’ istemeyiz. Başkanın kazanmasını isteriz.” İşte size kasımdaki ara seçimler için Obama’ya en şık mesaj!
Tabi İsrail’in yahut ABD’nin tetiği çekmesi halinde bölgede ve küresel çapta yaratacağı ‘depremleri’ düşünen yok. Sonuçları herkes için öngörülemeyecek denli tehlikeli böyle bir saldırının sebebinin İsrail’in ‘varoluşsal tehdit’ algısına dayandırılması ise hakikaten trajikomik.
1990’larda Netanyahu nelerin peşine düştü?
Amerikalı gazeteci Gareth Porter’ın, Goldberg’in makalesini ters yüz edip İsrailli generaller ve istihbarat yetkililerinin aslında İran’a saldırıya karşı çıktığını savladığı makalesinde (Counterpunch 13-15 Ağustos) dikkatimi çekti. İsrail’de İran’a dair ‘varoluşsal tehdit’ retoriğinin kullanımı 1990’larda İşçi Partisi hükümeti döneminde başlamış. Kaynak Trita Parsi’nin 2007 tarihli ‘Treacherous Alliance’ adlı kitabı. İsrail’de tartışma o boyuta varmış ki, 1994’te bir bakanlar komitesi kurulup tavsiyesi istenmiş. Komite de bu retoriğin dönüp dolaşıp ‘İsrail’i vuracağını’ salık vermiş. Zira bu yüzünden İran’ın İsrail’den korkacağı ve daha fazla düşmanlık besleyeceğine hükmedilmiş. İronik olarak bu retoriğe son veren 1996’da ilk başbakanlığında Netanyahu. Mossad direktörü Uzi Arad, Netanyahu’yu şöyle ikaz etmiş: “Seçeneğimiz İran’ı düşman yapmakla, İran’ın diğer devletlerden tehditlere daha fazla dikkat kesilmesini sağlamak arasında.” Parsi’ye bakılırsa Netanyahu ikinci yolu tuttmuş, hatta İran’la muhabbet için Kazak ve Rus arabuluculuğunun bile peşine düşmüş. Fakat İran, Hatemi döneminde ABD’yle uzlaşı yolları arayınca İsrail, Washington’ın desteği azalır kaygısıyla ılımlı tavrı kenara bırakmış.
1990’lar Türkiye’nin de İran’la ilişkilerinin çetrefilleştiği bir dönem olduğundan insanın aklına türlü türlü senaryo geliveriyor. Hele İsrail’le ilişkilerin ‘kötüleştiği’ şu sıralar Türkiye ile ilgili manipülasyon kokan binbir haber ortada dolanırken...
Benim Goldberg’in makalesinden anladığım, İsrail’in ABD olmaksızın İran’a saldırmaya cesareti olmadığı ve Obama’nın başında ciddi belalar bulunduğu... Evet, evet, Obama Clinton’a ‘İsrail konulu’ toplantı düzenletse hakikaten yeridir...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.