Fransa’daki tüyler ürpertici terör eylemi iki ayrı köşede, iki ayrı açıdan, bu açılar sık sık karşı karşıya getirilerek ele alınıyor.
Bir yanda “İslamofobi boyutu”nun altı çiziliyor.
Bu boyut, özellikle 11 Eylül sonrası Bush polikaları, Ortadoğu’nun tarumar edilmesi, Afgan ve Pakistan kazanının biraz daha karıştırılması ve tüm Batı’yı kaplayan güvenlikçi politikalar, “şiddet ve Müslüman arasında kurulan özdeşlik”, Batı’nın Arap Baharı’nın ikinci evresinde izlediği askercil-seküler siyaset ve en nihayet IŞİD meselesi üzerinden “din”in bir kez daha zihniyet terazisine konması, beslediği bir radikalizme işaret eder. Bunun, özellikle Müslüman ülkelerde ve Müslüman çevrelerde daha baskın hissedilen boyut olduğuna hiç şüphe yok.
İslamofobi boyutu hiç bir şekilde hafife alınmamalıdır. Ancak açıklayıcı tek boyut haline de getirilmemelidir.
Özellikle ortada bir sorumluluk tartışması varsa, radikalizmle mücadele açısından bu tartışma önemliyse, İslami dünyanın durumu, gözünü sadece tahriklere ve Batı’ya dikerek açıklaması yeterli değildir. Faturanın sadece, Batı’da saldırıya uğrayandan hareketle kurbanın içinde bulunduğu bir nedensellikle “öteki”ye çıkarılması, bu tür saldırıları dolaylı olarak tabi kabul eder.
Eğer öyleyse, demektir ki, “mesele İslamofobi kadar, İslam dünyadan çıkan ve dünyayı yıllardır sarsan bu şiddetle, bu eğimlerle yüzleşmek, onların neden ve nasıl doğduğunu görmek, ve onlarla içerinden mücadele etmektir”.
Gelelim diğer boyuta...
Daha çok Batı’da, İslami çevreler dışında öne çıkan bu boyut, Charlie Hebdo’ya yapılan baskının, doğrudan doğruya “basın ve düşünce özgürlüğüne” yönelik tarafıyla ilgilidir.
Bu boyutun öne çıkarılmasının iki önemli iki nedeni var.
Baskın, (daha öncesindeki molotoflu saldırı ve tehditler silsilesiyle) bir yayın politikasının, hatta bir somut yayının, peygamberin karikatürlerinin basılması üzerine, ona karşı yapılmış bir eylem.
Ancak işin bundan daha önemli olan tarafı basın özgürlüğü fikrinin Batı’daki, özellikle Fransa’daki derinliğidir. Her ne kadar Türkiye ve diğer Müslüman ülkeler Charlie Hebdo’nun adını 2006 ve 2011’de yayınladığı peygamber karikatürleriyle tepki duyarak işitmiş olsalar da, derginin simgeledikleri bu yayının ve etrafındaki tartışmaların çok ötesindedir.
1969 yılında çıkmaya başlayan, 68 hareketinin ürünü, hatta devamı olan Charlie Hebdo, yıllar boyu her tür iktidara, güç kullanımına, (başta katoliklik) dini simgeye, aşırı sağa karşı, keskin ve alaycı bir yayın politikası izlemiştir. Ve bu çerçevede, yayınlarıyla, (bu yayınlar ne denli rahatsız edici olurlarsa olsunlar), Batı’da ve Fransa’da özgür düşüncenin, basın özgürlüğünün sınırları zorlayan ve genişleten bir öncüsü olarak görülmüştür. Bunları (Hz. Muhammed’in karikatürlerinin yayınlanmasında olduğu gibi) yanlış bulmak, basın özgürlüğünün sınırları içinde görmemek, hakaret olarak kabul etmek bu algıyı değiştirmiyor. Nitekim bunu yapan dergi aynı İslamofobinin ve ırkçılığın temsilcisi Le Pen, kızı ve partisi Cahrali Hebdo’nun ana hedefi kılmıştır.
Değerlendirmek tavır almak, tavır almak ise bir tür siyaset yapmaktır.
Fransa’daki kanlı saldırıyı değerlendirirken bu boyutların tümünü bir arada ele almakta, özellikle bunları karşı karşıya getirmemekte fayda var.
Özellikle yukarıda altını çizdiğimiz yüzleşme, içe konuşma açısından...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.