İskoçya’nın Büyük Britanya’dan ayrılma referandumundan İskoçlar kazanarak çıktı: Bağımsızlıklarını ispatladılar. Yani isterlerse ayrılabilecekleri gerçeğini hem kendileri gördü hem de başkalarına gösterdiler. Nerede nasıl yaşamalarına karar verecek merciin İngilizler değil kendileri olduğunu İngilizlere ve bütün dünyaya duyurmuş oldular. Şimdilik tercihleri birarada yaşamak. İngilizler memnun olabilir ama İskoçların iradesi kazandı. Tercihin hangi yönde kullanılmış olmasından bağımsız olarak, tercih yapabilirliğin ispatlanmış olmasıdır asıl kazanç.
Eğer insan kendi iradesiyle küçük bir odaya kapansa, o onun özgürlüğüdür. Fakat iradesi olmadan bir sarayın dışına çıkamayacak şekilde tutulsa o saray o insanın hapishanesi olur.
Tek başına, yalnız yaşamanın kendisi bir değer değildir. İnsanoğlu sosyal/medeni bir varlıktır. Hayy ibn Yaqzan yahut Robinson Crusoe birer deneydir. Bu hikâyeler zahiren “toplumdan insani çıkarırsanız ona ne olur” sorusunu soruyor görünse de esasen “insandan toplumu çıkarırsanız, ne olur” sorusuna cevap arayan zihnî deneylerdir. İnsandan toplumu çıkartırsanız, geriye insan kalmaz. Tom Hanks’in Cast Away filminde insan niyetine Wilson’la konuşması ve onunla medeniyet kurması boşuna değildir.
Zaten medeniyetin orijinal anlamı, insanın diğer insanlarla biraraya gelmesi, ihtilat içinde olmasıdır. Bu birlikteliğin iradi olmayan, organik ve hayvani kısmı vardır: Aile. Ailede çocuk hür değildir. Birlikteliği kendi tercihi değildir. Doğduğu yeri kendi seçmemiştir. Kader hâlini alan ebeveynlerin uhdesindedir. Henüz reşit sayılmadığı için iradesi dikkate alınmaz ve onun üzerinde hâkim olan irade ebeveynlerin takdiri, onların iradesidir. Ancak bu birliktelik akil baliğ oluncaya kadar sürer. O noktaya kadar meşru olan diktatörlük (şunu yap, bunu yap!), artık yerini demokrasiye (şunu yapar mısın, bunu yapar mısın?) terkeder. Emir’den teklif’e geçilir.
Şu hâlde bağımsızlık sadece iradenin reddedildiği istibdad ortamına karşı olduğunda bir değerdir. Bağımsız olma isteği çoğu kez ayrı yaşamak arzusundan ziyade esareti bitirme amaçlıdır. Yoksa hür iradesiyle insanlar sevmedikleri insanlarla bile aynı ortamı paylaşabilir, aynı konuda tartışabilirler.
Demek ki bağımsız olma hakkı olmayan herhangi bir insan topluluğu hür değildir. Bir meclisten kalkıp ayrılma, çıkıp gitme hakkı olmayan bir kişi de hür değildir. Ebeveynlerinin koyduğu dışarı çıkma saati sınırlaması gereği dışarı çıkmasına müsaade edilmeyen çocuk da hür değildir. Ancak dışarı çıkmasına müsaade edilmeyen yetişkin, çocuktan farklı olarak esirdir. İçine irade giren insan korkunçlaşır. Çünkü ne yapacağı “belli” olmaz. Ne yapacağı belli olmayan varlık nedir diye sorulsa bunun cevabı “insan”dır. Esaretten çıkan her insan tehlikelidir. Kontrolden çıkan her evlat endişe vericidir. Fakat bunların ikisi de insan olmak için şarttır
Demokrasi adil bir korku rejimidir.Demokraside her bir fert diğer fertler için bir tehlikedir. Despotizmde ise korku bir şahsın veya grubun lehine temerküz etmiştir. Demokrasi ile korku arasında ne tür bir ilişki olabilir diye sorabiliriz. Bu demokrasinin insan ile ilgili olmasındandır. Çünkü daha önce de yazmıştım: insan korkunç bir varlıktır. İstibdadda şahısta temerküz eden bu korku, hürriyette kanuna yayılır ve herkesin üzerinde eşit kalınlıkta acıtmayan bir tehdide dönüşür: Şeriatın kestiği parmak bu yüzden acımaz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.