Son dönemde en çok hoşuma giden söz Mark Twain’in şu sözü: “İnsanları kandırmak, kandırılmış olduklarına ikna etmekten kolaydır.”
Ben insanları kandırmanın kolay olup olmadığını bilmiyorum; çünkü onları hiç kandırmaya çalışmadım. Ama kandırılan insanların çok olduğunu biliyorum.
Kandıranlar genellikle yönetenlerdir, egemen güçlerdir. Bunlar kitleleri sömürürler ve onları bu sömürünün doğal ve gerekli olduğuna dair koşullandırırlar; onları baş eğmeye, kaderlerine razı olmaya alıştırırlar.
Tüm sınıflı toplumlarda sistem böyle işler: sömürü ve kandırmaca… Buna baskı eşlik eder. Çünkü kandırmacanın yetmediği, sömürülenlerin, ezilenlerin itiraz ettikleri, direndikleri durumlarda onları şiddetle sindirmek ve susturmak yoluna gidilir.
Köleci ve feodal toplumlarda krallar çoğu zaman kendilerini kutsal bir varlık olarak sunarlardı: Firavunlar, Nemrutlar, Kutsal Roma Cermen imparatorları gibi… Devlet de kutsaldı. Kullara düşen bu kutsal varlığa boyun eğmek, itaat etmekti.
Şu bizim Kürdistan’da nice tarikat insanların kafalarını bu tür ezberlerle, dogmalarla yıkar. Tarikat liderleri, şeyhler kutsal yaratıklardır. Müritler zikir ayinlerinde kendilerinden geçer ve şeyhlerinin buyruklarına göre davranan robotlara dönüşürler.
1960’lı yıllarda, sanırım Mardin yöresinde etkili olan bir şeyh vardı ki müritlerinin ayaklarını yıkayıp suyunu içtikleri anlatılırdı. Bu onlar bakımından sevap kazandıran ve cennete götürecek bir işti...
Kapitalizm emeğin sömürüsüne dayanan sistemdir. Kapitalistler bunu insanlık için genel geçer bir sistem olarak sunar. Emekçiler bilinçlenip örgütlenip bu sisteme son vermeye çalıştıklarında kapitalistler sistemlerini zor ve şiddetle korur, gerektiğinde “demokrasi” diye niteledikleri sistemi faşizme dönüştürürler.
Evet, ben kendi payıma insanları hiç kandırmaya çalışmadım. Ama ömrüm kandırılmış insanları uyarma, aydınlatma çabalarıyla geçti. Yani ben zor olanı seçenlerdenim. Ve insanları kandırıldıklarına ikna etmenin ne kadar zor olduğunu bizzat kendi deneyimlerimle biliyorum.
Örneğin tarikat adamlarını kandırıldıklarına inandırmak ne kadar zordur, bilirim. Adamlara gerçeği anlatır, “şeyhte hiçbir keramet yok, o da sizin gibi biri, ama sizi kandırıyor” derseniz, size büyük öfke duyar, sizi dinsiz-imansız olmakla suçlar ve dünyayı size dar ederler…
Kapitalizme karşı mücadelenin, emekçileri aydınlatıp örgütlemenin zorluklarını bu işi yapmaya çalışan herkes bilir. 1969 yılında Erzincan’da Türkiye İşçi Partisi’nin il örgütünü kurmaya gittiğimde nerdeyse linç ediliyordum ve bu saldırıyı örgütleyenlerin bir bölümü sarı sendikacılardı…
Sistem çok çeşitli araçlarla bizzat sömürdüğü emekçilerin beyinlerini yıkar, onları koşullandırır. Böylesine koşullanmış insanları sömürü sistemi konusunda aydınlatmak, değişime yöneltmek hiç de kolay değil. Eğer kolay olsaydı kapitalizm şimdiye kadar çoktan yerini sosyalizme bırakmıştı.
Ve ben bunları söylerken, eminim birçok kişi, hatta geçmişte modaya uyup sol harekete bulaşmış, sosyalizmi savunmuş, ama sonra, sosyalist sistemin çöküşünün ardından hızla batan gemiyi terk etmiş, sosyalist düşünceyi kirli bir gömlek gibi soyunup atmış olanlar şöyle diyordur: “Kemal Burkay hala sosyalizmi savunuyor!”
Evet baylar, hala sosyalistim ve hala sosyalizmi savunuyorum. Sosyalizm sömürüye son verecek ve eşitliği kuracak olan sistemdir. Ben bunu dün istiyordum, bugün de istiyorum. Sosyalist sistemin son büyük deneyimdeki başarısızlığı, onun kötü olduğunu göstermez, ama insanlığın hala bu güzel ve adil sistemi kuracak kadar olgunlaşmadığını gösterir.
Kendi payıma yapmaya çalıştığım zor işlerden biri de, akıl almaz inkar ve baskı mekanizmasına karşı Kürt halkını, yani kendi halkımı uyandırmaya örgütlemeye çalışmaktı. Elbet bunun bilincinde olan ve bu sorumluluğu gösteren diğer insanlarımızla birlikte. Ama bunun da kolay olmadığını onyıllardır görüp yaşadık.
Sistem yalnızca bizim durumumuzdaki insanları tutuklamakla, ezmekle, yok etmekle kalmadı, emekçilerin ve tüm ezilenlerin, bu arada Kürt halkının bilincini karartmak, hareketi bölmek, yanlış yollara yöneltmek için de ne lazımsa yaptı. Solda ve Kürt hareketinde paravan örgütler kurdu, ajanlarını hareketin içine sızdırdı, onları böldü, vuruşturdu.
Solda ve Kürt hareketinde kimi örgütler tarikatlara dönüştü. Sistemin ajanlarınca kafalarına okunan, beyni yıkanan insanları aydınlatmak hiç de kolay değil.
Bunu bugün de somut olarak yaşamıyor muyuz?
Kandırılmış insanlar sizi dinlemek bile istemiyorlar. Bir şeyhe dönüştürdükleri liderlerine toz kondurmuyorlar. Şeyhleriyle birlikte yüz seksen derece dönüyor, dün ak dediklerine bugün kara diyorlar.
Anlattığınız doğrulara öfkeleniyor, bu sürü psikolojisini eleştirdiğiniz için sizi ihanetle suçluyorlar.
En çok ağrıma giden de şu: Kandırılmış, esen rüzgara kapılıp yanlış yollara yönelmiş bazı iyi niyetliler bizi de yanlarına çağırmıyorlar mı?!. Ünlü sözdür: Cehennemin yolu da iyi niyetle döşelidir…
Nice çıkarcı, kişiliksiz kişi, oynanan oyunu, tuzağı gördükleri halde, post ve para için itiraz etmiyor, tem tersine bu oyunda rol alıyor, kitlelerdeki koşullanmayı pekiştiriyorlar.
Sonuç olarak, sevgili dostlar, işimiz zor. Ama biz de onurlu ve dürüst insanlar olarak zoru seçtik.
Tarih bunu da böyle yazsın: “Herkes şaşırmamıştı, herkes oyuna gelmemişti, herkes vicdansız değildi; bilinçli, dürüst ve onurlu insanlar da vardı” desin…
Evet, her halkın ve her ülkenin böyle insanlara ihtiyacı var. İnsanlığın hayatında tüm olumlu değişimler onlarla mümkün olmuştur.
Abraham Lincoln’un ünlü sözüdür: “Bazı insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz; ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız.”
İnsandan umut kesilmez. İnsanların beyinlerine vurulmuş zincirleri kırmaları bazen geç olur, güç olur; ama eninde sonunda olur.
Çetin Altan’ın deyişiyle, enseyi karartmayın!
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.