Arap Baharı fırtınasından sonra şimdi de Irak-Suriye-Lübnan hattında bir IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti) fırtınası esiyor.
El Kaide benzeri bir örgüt tanımlamasının ötesinde bu hareket hakkında derinlemesine bir analize hiç rastlamadım. En başarılı analiz IŞİD'in yaydığı korkudan, insanları kurşuna dizmesinden, nasıl büyük tehlike olduğundan, yaydığı terör dalgasından öteye geçemiyor. Evet bunlar doğru da; olay ne, ortada nasıl bir senaryo var, nasıl bir Irak şekilleniyor, Türkiye bu duruma nasıl bakmalı? Bunların cevabı yok.
Yok çünkü örgütü ya da bu gücü tanıyan yok. Kürtler kendi cephelerinden, İran çevreleri kendi cephelerinden, Suudi eksenli kaynaklar kendi çevrelerinden bir şeyler söylüyor. Bir olayın kötü olmasının ötesinde de söyleyecek sözlerimiz olmalı. Aksi takdirde bir gün sonra, bir ay sonra söyleyebileceğimiz hiçbir şey kalmayacak.
Bu yapı birden nasıl bu kadar güçlendi, bu kadar hızlı nasıl ilerliyor, arkasında kimler var, amacı ne, neden Irak ordusu karşısında tutunamadı, Kuzey Irak yönetimi bunca askeri güce rağmen IŞİD'i neden durduramıyor, Batılı ülkeler bu olaya neden müdahil olmuyor?
Sorular ve bilinmezler çok fazla.
HARİTALAR YENİDEN ÇİZİLECEK
Arap Baharı'nın tersine döndürülmesinden, darbeci bir kimlik kazanmasından ve Mısır demokrasisini alaşağı etmesinden bu yana bölgede her şey tersine gidiyor. Kaos ve çözülme hızla ilerliyor. Etnik ayrışma ve mezhep kimliği üzerinden cepheleşme hiç olmadığı kadar tehlikeli bir hal alıyor.
Suriye'deki iç savaşın beslediği belirsizlik aslında bölgedeki bütün ülkeleri tehdit ediyor. Uluslararası kamuoyu, ABD, İsrail ve İngiltere ile birlikte genelde Avrupalı güçler ve bölge ülkelerinin bazıları bu belirsizliği, kaosu besleyen adımlar atıyor.
Türkiye'ye bu kadar yüklenmelerinin, içeriden ve dışarıdan istikrarsızlaştırma girişimlerinin, bölgeye uzanan ellerini kesme çabalarının arkasında da bu kollektif girişim var. İçerideki tartışmaların bu kadar ölümcül keskinlik göstermesinin nedeni bu.
Bütün bölge değişiyor, değişecek. Birinci Dünya Savaşı sonrası haritalar yeniden çiziliyor, çizilecek. Ülkelerin birleşmesi ve parçalanması önümüze gelecek ve bir tercih yapmak zorunda kalacağız. Bu çerçevede Irak ve Suriye'nin bütünlüğünü korumak sadece parçalanmayı az da olsa ertelemenin ötesinde hiçbir işe yaramayacak.
Birileri varolan bölgesel statükoyu korumaya çalışırken geleceği, olabilecekleri görüp cesur adımlar atanlar kazanacak. Türkiye'nin kısa vadeli geleceğinde bu değişimlerin köklü etkileri olacağını söylemek durumundayız.
Birinci Dünya Savaşı'nın yüzüncü yıldönümünde bütün bölge sarsılıyor. Osmanlı coğrafyası ayakta. Bu, bölge genelinde yeniden yapılanma, yeni güç ve harita değişiklikleri demektir.
Kabul edin ya da etmeyin, birkaç yıl içinde bölgedeki bu değişimle en çok biz yüzleşeceğiz. İşte Türkiye, bu yüzleşmeyi güçlenme, büyüme yönünde stratejik bir akılla karşılamaya hazırlandığı için içeriden ve dışarıdan yoğun saldırılara maruz kalıyor.
TÜRK-KÜRT SÜNNİ EKSENİ
Irak aslında 2003 yılında üçe bölündü. Zihnen ve ruhen bölündü. Böyle bir ülkeyi birada tutmak mümkün değildir. Aynı şey Suriye'de de olacaktır. Etnik kimlikler kadar, mezhep kimliği ve demografik göstergeler ve bölgenin siyasal geçmişi yeni haritaları belirleyecektir. Tahmin etmediğimiz ittifaklara, birleşmelere ve aklımıza gelmeyecek cephelere tanık olabiliriz.
Bu anlamda Türkiye'nin Kürtler ve Sünni Araplarla güçlü bir yakınlaşma içine girebileceği gibi bir tahminim var. Bunu da 'Türk-Kürt-Sünni' şeklinde bir formül olarak tanımlayabiliyorum.
Türkiye, tarih boyunca büyük değişimlere hep ağırbaşlılık ve sükunetle uyum sağlamış ve bu dönüşümleri hep başarıyla atlatmıştır. Bir kazanıma dönüştürmüştür. Devlet geleneği, toplumsal ve tarihi hafızası bu sefer de Türkiye'yi bu doğrultuda yönlendirmektedir. Öyleyse, duygusal, hamasi ve Soğuk Savaş dönemi körlüğünden kurtulup cesur öngörülerde bulunma ve ona göre hazırlanmaya çalışma zamanıdır.
Irak'ın parçalanmışlığı Sünni Arapları denklem dışı bıraktı. Siyasi güç olarak da Irak'ın iç güç denklemi açısından da bir nevi tasfiyeye uğradılar. Ortada müthiş bir boşluk bırakıldı. Bölge ülkeleri bu boşluğu dolduracak sağlam projeler öneremedi ya da öneriler başarılı olmadı. IŞİD işte bu boşluğu doldurdu.
Sünni Araplardan büyük destek aldı, kitlesel taban oluşturdu.
Ortada sanıldığı gibi bir örgüt yok. Bir çok örgütün yer aldığı bir koalisyon var. Örgütlerin kimliğine çok da takılmamak lazım. Sünni Arap kimliği tek başına belirleyici durumda. Dolayısıyla bu yapıyı El Kaide ya da bir örgüt olarak değerlendirmekten daha büyük stratejik hata olmayacaktır.
Asla bir örgüt gibi hareket etmiyor. Son derece zekice, stratejisi ve askeri planlaması çok iyi yapılmış bir hareket gibi görünüyor. Bu yüzden de kısa süre içinde diğer örgütler gibi etkisini kaybetmeyebilir. Daha da güçlenebilir. Bir Irak senaryosunu da Suriye'de uygulayabilir. Lübnan'ı işin içine katabilir ki, zaten rada da çatışmalar başladı.
Arkasında kim varsa derin bir devlet aklıdır. İngiliz emperyal geleneği Ortadoğu'yu yeniden mi biçimlendiriyor? ABD, S. Arabistan ve İsrail bunun neresinde? Bu noktalara yoğunlaşmak gerekiyor. Her ne olursa olsun, IŞİD'in arkasında bir devlet aklı var.
Üç ülkeyi içine alan Sünni devlet haritası çiziliyor. Şii Hilali'ni çok tartışmış insanlar olarak Sünni harita üzerinde de ciddi anlamda kafa yorulması gerektiğini düşünüyorum. Bir süre sonra, harita daha da netleştikçe önümüze bir de hilafet meselesi konulacaktır, buna hazır olmak ve cevabını şimdiden üretmek gerekiyor.
Yüz yıl sonra bölgesel statüko yeniden şekilleniyor. Çok daha fazlası gelecek. Bu şekillenmeyi biz ne kadar belirleyeceğiz? Yoksa yüz yıl önce bugünkü haritayı şekillendirenler yeni bir harita mı çizecek. Asıl kavga bu olmalı.
ARAP-FARS SAVAŞI
Şahsi okumalarım IŞİD'in Kürtlerle ve Türkiye ile bir çatışma istemeyeceği yönündeydi. Bütün olanlara rağmen bu kanaatimi koruyorum. Irak içinde Kürtlerle çatıştıkları alanlar Sünni Araplar olarak hak iddia ettikleri alanlarla sınırlı olacak gibi. İşgal sırasında ABD'ye verdikleri destek yüzünden Baasçı/milliyetçi Arapların öfkesini yabana atmıyoruz tabi. Şiiler ve İran'la bir hesaplaşma içine girebilirler.
Her zaman Irak merkezli çatışmaların işgallerin bir Arap-Fars savaşı olduğuna inandım. Saddam'ın asılmasının nedeni de budur, Irak'ın parçalanmasının nedeni de. Arap dünyasının Doğu sınırı Irak dağıldıktan sonra Suriye'ye geriledi. Sanki yeni bir mevzi inşa ediliyor. Suriye'deki savaşın da, Lübnan'daki kırılganlığın da arka planında bu çatışmanın belirleyici olduğunu düşünüyorum.
Türkiye, IŞİD tehlikesine hazırlık yaparken asıl bölgedeki harita ve güç kaymalarına hazırlık yapmak zorunda. Beş yıl sonra Irak-Suriye-Lübnan hattındaki büyük çatışmaların bölgeyi nasıl savurabileceğini, hırpalayacağını öngörmek ve adımlarını şimdiden buna göre atmak zorunda.
Türkiye, sendelemeden, geri adım atmadan bugünkü durduğu yeri sağlamlaştırmak zorunda. Bu dönüşümde emperyal projelere karşı yerli duruşun, coğrafyanın duruşunun sözcüsü olmak zorunda.
Irak işgali döneminde yayınlanan harita taslaklarını hatırlayın. Irak'ın üçe bölündüğü, Irak-Suriye topraklarının bir bölümünde kurulacak Sünni devlet haritalarını... Bugün o oluyor işte. Bu yönüyle IŞİD olayı bu yüzden Irak işgali kadar iz bırakabilir.
Terör, kafa kesme, kurşuna dizme, zalimlikler bölgenin her köşesine yayıldı. İnsanlığımızdan utanır hale geldik. Bunlarla ilgili sözlerimizi elbette söylemeliyiz.
Ama asıl bu dönüşümün önümüze nasıl bir harita taslağı, nasıl bir bölgesel gelecek koyacağına odaklanmalıyız. Günübirlik tartışmaları biraz aşıp olabilecekleri görebilmeliyiz.
Bugünlerde yerli duruşumuzu belirlemezsek, sözlerimizi söylemezsek korkarım bir yüz yıl daha kaybedeceğiz.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.