Irak Şam İslam Devleti (IŞİD’in) Kürdistan’ın Şengal yöresine gerçekleştirdiği saldırı ve buradaki Yezidi topluluğa karşı başvurduğu katliam bir anda gündemin merkezine oturdu.
IŞİD’in beklenmedik bir biçimde Şengal ve çevresindeki bazı yerleşim merkezlerini ele geçirmesi ilk anda Kürt kamuoyunda büyük bir şaşkınlığa yol açtı.
Ardından IŞİD’in Yezidi topluluğa karşı gerçekleştirdiği katliamın duyulması ve sonrasında yaşanan insani dram hem Kürt kamuoyunda derin bir infiale yol açtı hem de uluslararası çevreleri harekete geçirdi.
Ve daha önemlisi, IŞİD’in son saldırısı ile başta Federe Kürdistan olmak üzere bölgenin güvenliğine ilişkin kaygıların gündeme gelmesi oldu.
IŞİD’in, 10 Haziran 2014 tarihinde Musul’u ele geçirdiği andan itibaren Federe Kürdistan’ı hedef tahtasına koyduğu açıktı. Ama ayağını sağlam yere basması için önce Sünni bölgesini ele geçirip durumunu tahkim etmesi gerekiyordu ve öyle de yaptı.
Kürtler ise olası bir IŞİD saldırısını esas olarak Kerkük üzerinden bekliyordu ve askeri pozisyonlarını ona göre konumlandırmıştı. Ne var ki IŞİD, Kürdistan Bölgesi’ne en zayıf ve korunaksız noktasında saldırdı. Üstelik bu saldırıyı Irak ordusundan ele geçirdiği ABD’ye ait üstün silahlarla gerçekleştirdi. Böyle olunca da fazla bir direnişle karşılaşmadan Şengal, Rabia ve Zummar gibi yerleşim yerlerini ele geçirdi. (Unutulmamalı ki bu bölge Musul işgaline kadar Irak ordusunun denetimindeydi ve Irak anayasasına göre ‘tartışmalı bölge’ statüsündeydi. Irak ordusunun IŞİD karşısında çekilmesinden sonra Peşmerge oraya yerleşmişti.)
Yezidiler kolay hedef
Askeri açıdan zayıf ve korunaksız olmanın dışında bu bölgenin diğer bir özelliği de Yezidi Kürtlerle meskûn olması idi.
Yezidiler yüz yıllar boyu dini inançlarından dolayı itilmiş, ezilmiş ve horlanmış bir toplum. Dayak yemedikleri kimse yok. Bu açıdan IŞİD adlı cani örgütün Yezidilere yönelmesi bilinçli bir tercih. Çünkü Yezidi toplumu hem korunaksız hem de dini kimliğinden dolayı kolay düşman ilan edilebilecek bir hedefti. IŞİD Şengal’i işgal ettikten sonra Yezidilere karşı tam bir soykırıma girişti. IŞİD çeteleri ele geçirdikleri yüzlerce Yezidi genci katletti, namuslarına el uzattı, mallarını çalıp yağmaladı. Yezidilere ilişkin her ne değer varsa hepsini yakıp yıktı.
IŞİD’in arkasındaki akıl, Kürt halkının geçmişte uğradığı toplu katliam ve trajik anıların bu toplumun hafızasında bıraktığı travmatik etkilerin farkındaydı. Bu nedenle acımasız ve vahşi yöntemlerle büyük bir korku dalgası yaydı. Geçmişteki trajik anıları kat kat aşan IŞİD uygulamaları, yüz binlerce Yezidi Kürdü tekrar yolara düşürdü. Şengal Dağı’na sığınan on binlerce insan, yaşlı, çocuk açlık ve susuzlukla günlerce cebelleşti. Yüzlercesi yaşamını yitirdi. IŞİD katliamından kaçanların önemli bir kısmı Erbil ve diğer iç bölgelere sığınırken sayıları on binlerle ifade edilen büyük bir kitle ise Türkiye’ye geçmek için Habur Sınırı’na dayandı ve pasaportu olanların bir kısmı içeri geçti.
Tabi bu arada Kürdistan Bölge Yönetimi ilk şoku hızla atlatarak toparlandı. Kimi yeni silahlarla birlikte saldırı bölgesine ciddi bir yığınak yaptı ve peşmergeye karşı saldırı talimatı verdi. ABD’ye bağlı savaş uçaklarının bölgedeki IŞİD mevzilerini bombalaması ile IŞİD’in psikolojik üstünlüğü kırılmaya başlandı.
Örtüşen hesaplar
Peki, IŞİD’in bunca vahşetinin nedeni ne? IŞİD’in hiçbir insani, dini, ahlaki değer ve kural tanımadığı ortada. Kendisi dışında herkese düşman gözüyle bakıyor. Bunun için etnik ve dini hiçbir ayrım yapmıyor. Bütün bu nitelikleri onu vahşet alanında pervasızlaştırıyor. Ama bütün bunlar onun bir siyasi aklının olmadığı anlamına gelmez. Tek başına hunharca cinayetlerine bakarak IŞİD’i tanımlamak eksik kalır.
O halde IŞİD’in ve onun arkasındaki güçlerin Kürdistan Bölgesi’ne saldırıyla amaçladıkları nedir?
Şurası çok açık ki Kürdistan Bölgesi, otoriter ve teokratik dikta rejimlerinin bir çöle dönüştürdükleri Ortadoğu’da bir demokrasi vahasını andırıyor. Bütün aksaklıklarına rağmen Federe Kürdistan Bölgesi demokratik bir sistemi, temel hak özgürleri hayata geçirmek yolunda örnek bir model oluşturuyor. Kürdistan Bölgesi’nde yaşayan farklı etnik ve dini topluluklar Ortadoğu’nun hiç yerinde olmadığı kadar kendilerini özgürce ifade ediyorlar, bölgenin siyasal yönetimine katılıyorlar, dini ve kültürel gereklerini yerine getiriyorlar.
Bütün bu özelliklerinden dolayı Kürdistan Bölgesi’nin bölgedeki çağdışı rejimler tarafından bir tehdit olarak algılandığı açık. Bu nedenle IŞİD’in Kürdistan’ı istikrarsızlaştırmaya dönük saldırılarının bölgedeki birçok güç odağının hesabına geldiğine kuşku yok.
Öte yandan söz konusu son saldırıların Güney Kürdistan’da gündeme gelen bağımsızlık tartışmalarıyla aynı döneme denk gelmesi tesadüf değil. IŞİD ve arkasındaki güçlerin Şengal katliamı ile Kürdistan Bölgesi’ni istikrarsızlaştırmak, onun bağımsızlık yönündeki motivasyonunu kırmak ve giderek Bağdat karşısında elini zayıflatmak istediklerini tahmin etmek zor değil. IŞİD ile olan görece çelişkilerine rağmen, Irak merkezi yönetimi başta olmak üzere İran, Suriye ve öteki bazı odakların bu noktada çıkarlarının örtüştüğü ortada.
İki önemi nokta
Son gelişmeler bağlamında altı çizilmesi gereken iki önemli nokta var.
Birincisi işin insani boyutu. IŞİD’in son saldırısından en çok mağdur olan ve katliama uğrayan Yezidi Kürtler oldu. Katliamdan kaçıp kurtulanlar ise ciddi bir tehdit altında. Bu konu ise tek başına Güney Kürdistan hükümetinin altında kalkabileceği bir iş değil. Daha önce Suriye’den yüz binlerce Kürt mültecinin Kürdistan Bölgesi’ne sığındığı biliniyor. Ardından da aynı oranda insan Musul’un IŞİD tarafından işgali sırasında kaçıp bölgeye sığındı. Son Şengal katliamı ile birlikte göç edenlerin sayısının bir milyonu aşmış olması ihtimal dâhilinde. Bu durumda uluslar arası bir insani müdahale yakıcı bir ihtiyaç. Ama Yezidi toplumunun herkesten daha çok desteğe ve korunmaya muhtaç olduğu ortada. Yezidi toplumuna sahip çıkmak Kürtler bakımından ulusal ve insani, insanlık bakımından ise ahlaki bir görevdir.
İkinci sorun ise IŞİD’e alınacak tavır ile ilgili. Elbette onun saldırgan, vahşi ve mütecaviz girişimleri en sert şekilde yanıtlanmalı ve hak ettiği biçimde cezalandırılmalıdır. Ama öte yandan IŞİD’in esas olarak bir toplumsal ve siyasal gerçekliğe denk düştüğü unutulmamalı. İçerde ve dışarıda ciddi anlamda maddi ve insan desteği almayan bir örgütün bu çapta bir etkinlik sergilemesi düşünülemez. IŞİD bu coğrafya için bir bela olduğu kadar, bir siyasi gerçekliktir de. Böyle bir yapı tek başına savaşla yok edilemez. Onunla esas olarak siyasi yöntemlerle baş edilebilir. Bu da IŞİD’in beslendiği ve istismar ettiği siyasi ve toplumsal sorunların çözümüyle mümkün. Bir adım ötede ise Ortadoğu’nun, bölgenin tarihsel ve kültürel değerleri temelinde ve demokrasi perspektifi ile yeniden yapılanması ile olabilecek bir şey.
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.