Ortadoğu’da saha hareketli...
40’a yakın ülke şu veya bu biçimiyle ABD’nin öncülük ettiği IŞİD ile mücadelede bir rol alacağa benziyor.
İtirazları olmasına karşın rol alacak ülkelerden biri de Türkiye...
Hatırlanacaktır; bizzat Obama açıkladı; “bir müddet izlemekle yetindik” dedi.
Bu açıdan değerlendirdiğimizde Obama’nın açıkladığı 4 esasa dayanan IŞİD planı sürpriz değil.
Karar aşaması, IŞİD’in katliamcı yüzünün daha görünür olduğu Musul işgalinden sonradır.
Kabul edelim ki Ezidilere dönük saldırı bardağı taşıran damlalardan biridir. ABD ve Batılılar açısından bardağı taşıran son damla ise IŞİD’in kendi güvenliklerini ve çıkarlarını da riske sokacak bir noktaya gelmesi ve Batılı gazeteciler ile yardım gönüllülerini canice bir biçimde katletmesi oldu.
Bir başka şey daha var.
2012 yılına kadar IŞİD’in bölgede adı bile yoktu. Irak’ta kanıksanan bombalı eylemlerle ara sıra adını duyduğumuz El Kaide yanlısı bir terör örgütü idi.
Suriye krizinde kendilerine olağanüstü rol biçen, bölge dengeleri ile oynayarak gelişmeleri lehlerine çevireceğini sanan Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi aktörler esasen IŞİD’e oynamadılar. Suudi Arabistan ve Katar, İran eksenli Şii bloğa karşın El Nusra ve Ahrarus Şam gibi İslami Cephe içinde yer alan kaideci, radikal dinci Sünni/Selefi örgütleri destekledi. Türkiye ise ağırlıkla muhalefetin en güçlü ve deneyimli örgütü, mevcutlarla kıyaslayınca daha ılımlı diyebileceğimiz Müslüman Kardeşler’e yöneldi. Müslüman Kardeşler ABD ve Batılıların marifetiyle Mursi Mısır’ı sonrası devreden çıkarılınca, Türkiye de Suudi Arabistan ve Katar’ın izlediği yolu tercih etti. El Nusra başta olmak üzere İslami Cephe içindeki örgütlerle Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) adı verilen 40 yamalı bohçaya yöneldi.
Krizi iyi değerlendirip önce Irak’ta büyüyen, oradaki deneyimini hemen yanı başındaki Suriye’ye taşıyan IŞİD, tüm cihatçı, Kaideci, radikal dinci örgütlere baskın gelince, desteği arttı. Devletlerde bu destekten imtina etmediler. Hiç hesapta yokken ortaya çıkan ve etkin bir aktör olduğunu gösteren IŞİD, şu veya bu biçimiyle adını andığımız üç devletin elinde kaldı.
Obama’nın, “bir müddet izlemekle yetindik” dediği durum bu...
İzledi ve kendi lehlerine olacak her durumun olgunlaşmasını bekledi.
Daha başlangıçta neye müdahale edeceğini tam olarak bil(e)meyen ABD’den, Türkiye gibi ülkeler Libya benzeri bir davranış bekliyorlardı. Esad’a kısa ömür biçmelerinin nedeni de buydu. Rusya, Çin ve İran faktörünü göz ardı edemeyen ABD, sonuçları daha ağır olacak Libya benzeri bir savaşı tercih etmedi.
ABD, sanıldığı gibi gelişmeleri birebir yöneten ülke de ol(a)madı. Kaldırılan her taşın altında ABD’yi arayanlar, her gelişmeden onu sorumlu tutanlar IŞİD benzeri örgütlerin de halen ABD marifetiyle yönetildiğini sanırlar. 1970’li yılların başından itibaren Sovyetler’e karşı yeşil kuşağı örgütleyen ABD’nin gelinen noktada payı var ve yadsınamaz. Ancak günümüz itibariyle tek belirleyen, yöneten ABD değil.
Tüm bunlar ortadayken, ABD’nin Suriye krizi başladıktan sonra gelişmeleri izleyip deneyimleriyle hareket edeceğini bilmek gerekirdi.
Suriye krizinin ortaya çıkardığı yeni aktörler, aynı zamanda bu durumu önceden tahmin edip ona göre tedbir alanlar oldu.
Şimdi aktörleri çok, dengeleri karışık da olsa artık olgunlaşan, belirginleşen bir durum var: 40 ülkenin koalisyonu ve karşısında bir araya gelinen IŞİD...
Bu tabloda klasik sol söylem benimsenip “Yanki Go Home” sloganı mı atılacak, yoksa sahadaki gelişmelere bakılıp katledilen Ezidilerden, yurdundan sürgün olan milyonlardan, savaşta yaşamını yitiren yüzbinlerden yola çıkılarak mı politika belirlenecek?
İlki yaşanan gerçekliği karşılamadığı gibi bir müddet sonra AKP ile aynı noktaya gelinmesini de sağlayabilir.
İçine düştüğü girdaptan çıkmak isteyen AKP’nin koalisyona gönlünce katılmadığı, zorunlu kaldığı açık. Bir müddet sonra karşıt noktaya gelmesine de şaşırmamak lazım. Böylesi bir durumda İslami duyarlılığı güçlü bir topluma ABD ve İsrail karşıtlığını satarak kendini koruma refleksi geliştireceği de açık...
Sol duyarlılık bu ikiyüzlülüğü meşrulaştıracak noktada olmamalı. ABD’nin sorumluluğunu da, her bir aktörün payını da görmeli ama IŞİD gibi ceberut bir terör örgütünün geleceğimizi çalmasına olanak sunacak politikalardan da kaçınılmalı.
Bir başka duyarlılık ise Kürtlere dönük olmalı.
Yanı başımızda 40 milyonluk bir halk hala baskı altında, dilini bile özgürce kullanamıyor ve kendini yönetmekten yoksun.
Kimsenin Kürtlere, “Bekleyin sosyalizm gelecek ve hepimiz kurtulacağız” deme lüksü yok...
ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.